“Filanca bakan bey dün öğleye doğru iki defa aksırmışlardır, çok yaşa deriz”
Bizde medya özgürlüğü her zaman sorunluydu, tam anlamıyla bağımsız, tarafsız değildi, geçmişte de medya tek sesliydi, taraflıydı, iktidar yanlısıydı, bugün de durum farklı değil. İktidara yakın medyanın içinde olduğu durum ise daima mizah konusu olmuştur.
Aşağıda okuyacağınız yazı 7 Ağustos 1930 tarihli Son Posta gazetesinin üçüncü sayfasında “Bu da mı gazetecilik?” başlığıyla köşe yazısı olarak yayınlanmış.
O zaman bakan yerine vekil deniliyordu, ben bakan olarak buraya alıyorum.
Medyanın 80 yıl öncesindeki hali pür melaline iyi bir örnek:
***
“Gazetelerde okuyoruz:
‘Dün, … bakanı Boğazda kayıkla bir tenezzüh icra buyurmuşlardır…’
Gazetelerde buna benzer haberleri hemen her gün görüyoruz ve bu türlü haberlerin, bir milletin hayatı ile ne alakası olduğunu bir türlü anlayamıyoruz.
Şu yukarıdaki haberi yapan gazeteye sorarız:
Bahsettiğiniz zat da sizin, bizim gibi, etli, kemikli bir adam değil mi? Sizin, bizim gibi, yemesi içmesi, gezmesi, yürümesi tabii hallerden sayılmaz mı? Bu zat, Boğaz’da motörle bir tenezzüh icra buyursa ne lazım gelir, buyurmasa ne lazım gelir? Bundan size ne, bana ne?
Devlet adamlarının hususi hayatlarında en küçük noktalara ehemmiyet vermekte biraz daha ileri gidilirse, yakında gazete sütunlarında şöyle haberler okuyacağız:
‘Filanca Bakan Bey dün öğleye doğru iki defa aksırmışlardır, çok yaşa deriz.’
Ertesi gün diğer bir gazetede şöyle bir tekzip göreceğiz:
‘Dün … refikimiz bakanımızın iki defa aksırdıklarını yazmışsa da tahkikatımıza göre, adıgeçen iki defa değil, yalnızca bir defa aksırmışlardır; Anadolu Ajansının bu noktayı tasrih edeceğini ümit ederiz.’
Ve sırası ile şu haberler:
‘Dün gece Hariciye Bakanı Tevfik Rüştü Bey rüya görmemişlerdir…’
‘Evvelsi akşam, Dahiliye Bakanı Şükrü Kaya Bey, devlethanelerinde mutat banyolarını almaktan sarfı nazar buyurmuşlardır.’
‘Maliye vekili S. Oğlu Şükrü Bey, 42 numaralı yeni iskarpin sipariş buyurmuşlarsa da ayaklarına biraz bol geldiğinden iade edilmiştir.’
Ve nihayet:
‘Adliye vekili Mahmut Esat Beyin sevgili kedisi Sarmanın hafif bir soğuk algınlığı geçirdiği teessürle haber alınmıştır.’
***
İktidara yakın medyanın hali pür melali aşağı yukarı böyle. Bu yazının üzerinden tam 80 yıl geçmiş, devletin medya kanallarından özel medya kurumlarına kadar iktidara yakın medyanın var mı bir farkı?
Gazete manşetleri, köşe yazıları, televizyon programları hatta televizyonların ana haber bültenleri iktidar siyasetçilerinin emrine amade değil mi? Gazeteler ve televizyonlar, yayın organlarından ziyade iktidar partisinin propaganda bültenlerine benzemiyor mu?
İktidar siyasetçilerinin “ev hallerini”, “gezmelerini, tozmalarını, nefes alıp, nefes vermelerini” duyurmalarına ramak kalmadı mı?
Bugün toplumun geniş kesimlerine yayılan ağır adalet sorunlarının, KHK mağduriyetlerinin, polis işkencelerinin, adam kaçırmaların, intiharların medyada haber değeri yok. Bu ülkede 18 yıllık iktidar partisinin içinden iki ayrı siyasi parti çıktı, kuruldu. Gidin Anadolu’nun ücra bir köyüne, televizyonun düğmesi devlet kanallarından başkasına ulaşım sağlamıyorsa, kurulan bu partilerden haberi yoktur. Bir iki televizyon kanalı hariç özel televizyon kanallarındaki durum daha da vahim.
***
Siyasi partiler muhalefetteyken medyanın “özgür ve tarafsız” olanını talep ederler… İktidarın hık deyicisi olmuş, sesi, mikrofonu, broşürü olan, muhalefet partilerine ekranlarını, sayfalarını kapatan “medyayı” eleştirirler, kınarlar, etik ilkeleri hatırlatırlar…
İktidara geldiklerinde ise gözlerini tıpkı yargı kurumu gibi medyaya dikerler, muhalefetteyken medyanın çok sesliliğini, iktidara geldiklerinde ise tek sesliliğini severler.
Çünkü birisi güç ve sopa, diğeri ses ve propaganda.
Tek parti döneminde de böyleydi. Demokrat Parti döneminde de durum aynıydı. Bugünde durum aynı. Medya muhalif seslere kapalıydı, iktidarın hık deyicisiydi.
Seksen yıldır muhalefet partilerinde siyaset yapanlar kendilerine uygulanan medya ambargosundan mustarip.
***
En son hadiseyi biliyorsunuz.
Haber Global kanalının yayınına çıkan eski CHP milletvekili Muharrem İnce, televizyon kanalı Cumhurbaşkanı’na bağlanınca medya patronlarına şu sözlerle tepki göstererek yayını terk etti:
“35 televizyonda Erdoğan konuşuyor. Erdoğan’ın babasının malı değildir Türkiye Cumhuriyeti. 35 televizyonda o konuşsun, bir tanesinde de ben konuşayım. Ne diye sözümü kesiyorsunuz. Çağırıyorsanız, konuşturacaksınız.”
Sonra kanal yaptığı “kamuoyunun bilgisine” başlıklı duyuruda İnce’ye program öncesinde “Cumhurbaşkanı’nın konuşmasına” bağlanacaklarını haber verdiklerini açıkladı.
Polemiğe Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun dahil oldu. Yaptığı açıklamada “Sayın İnce’nin, özel bir televizyon kanalının belirlediği yayın tercihleri üzerinden Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında haksız ithamlarda bulunarak takındığı tavır kabul edilemez” dedi.
Ve iktidara yakın medya büyük puntolarla Muharrem İnce’nin provokasyon yaptığını yazdı, üzerinde tepindi.
Mevzunun aslı astarı özetle böyle.
Ama mevzu ne Muharrem İnce ne Haber Global isimli televizyon kanalı. Haber kanalı Muharrem İnce’ye haber vermiş, İnce’de durumu kabul ederek gelmiş olabilir.
Ancak mevzu yazının başında da söylediğim gibi bütün medya organlarının yayın organı gibi değil iktidarın propaganda bülteni gibi çalışmasıdır. Medya organları için iktidar siyasetçileri neredeyse “hık” dediğinde akan suların duracak hale gelmesidir.
Ne diyordu tek parti döneminin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya? “Matbuat yaşadığı muhitin siyasi rejimine intibak eder. Her rejim kendisine muvafık vatandaş tipi aradığı gibi bir matbuat tipi de oluşturur.”
Ancak adalet nasıl herkese lazımsa, bağımsız, tarafsız, kamu yararını kendine ilke edinen, herkese eşit davranan, etik ilkeler içerisinde çalışan medyada herkese lazımdır.