Kızımın noel ağacı
İnsanı şu darı dünyada en çok törpüleyen çocukları olsa gerek. Henüz annelik babalık duygusunu tatmamış olanlar, büyük sözler etmeden önce bir kere daha düşünsünler derim.
Koyu bir milliyetçi olan babamın karşısına 15 yaşında bir devrimci olarak çıktığımda, babamın öfke nöbetlerinin gün be gün sönümlenmesini izlemek keyif veriyordu. En son geldiğimiz aşamada babamı yoldaşlarımdan biri yapamasam da “okulunu bitir, sonra istersen git komünist partinin başına geç” noktasına getirdiğim için fevkalade kıvançlıydım.
Katı olan her şey buharlaşıyor nitekim. Hey gidini Heraklit, akarsuya kabil mi vurmak kilit?
Yıllar sonra tıpkı Nazım’ın dediği gibi babamdan sonra, oğul ve kızımdan önce geldiğimi anladığım bir devri daim içerisinde, minik hızarlarımın ellerinde ben de başkaca konularda yontulmaya başladım, diyebilirim. Eskiden olsa dövüşe dövüşe geri çekilmek derdim ama öyle değil inanın, düşüne düşüne geri çekilmek; belki öğrene öğrene, ilk bakışta eksilterek gibi gözükse de aslında kendine bir şeyler kata kata.
Bütün bu düşünceler, geçmiş anılar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken kızımla sıkı bir pazarlık içerisindeydim. Daha doğrusu önüme adeta imzalamam için bir belge konmuş ve sanki susma hakkımın olduğu, söyleyeceğim her şeyin aleyhimde delil olarak kullanılacağı gibi bir hava vardı.
“Baba bir christmas ağacı aldık.”
“Kız…ım…”
“Ama baba Hz. İsa da bizim peygamberimiz değil mi? Ne olur doğumgününü kutlasak?”
“Evet baba biliyorum Hz. İsa çarmıhta ölmedi, Allah’ın oğlu da değil.”
“Evet baba biliyorum…”
“Evet baba.”
“Evet…”
Tuhaf şeyler düşünmekte meşhur biri olarak nedense aklıma Süleyman Çelebi’nin Mevlid isimli eseri geliverdi. Mevlid kelimesi bir galat-ı meşhur olarak eserin gerçek ismi yerine kullanılıyor. Ülkemizde doğumda, ölümde, düğünde Kur’an kıraatini ifade etmek için kullanılıyor Mevlüt kelimesi. Halbuki Ulu Süleyman Dede’nin eserinin gerçek adı da Vesilet-ün Necat değil miydi? Yani bir kurtuluş vesilesi. Eserin ve günün anlamından hareketle bir kurtuluş vesilesi olarak büyükleri, yaşam ve eserlerini anmak/anlamak değil mi?
Diğer yandan Meryem Suresi’nde ululanan İsa Peygamber’in doğduğu, öldüğü ve yeniden dirileceği güne selam gerçeği?..
“Ve selâm bana hem doğduğum gün hem öleceğim gün, hem diri olarak ba'olunacağım gün” (Meryem Suresi, 33’üncü ayet.)
Avrupa’da yaşayan Müslüman kimseler olarak (evet, eski tüfek komünist ve müslüman), ehli kitabın ekseriyetle üzerinde ittifak ettiği peygamberlerinin (elbette bizim de peygamberimiz) bu doğumgününde bizler de kaskatı bir tutum almak yerine, bu günleri hem Hz. İsa’nın örnek şahsiyetini hatırlayarak kendimiz için, hem de mesajının hem de hüviyetinin gerçek mahiyetini anlatarak/ortaya koyarak etrafımızdakiler için bir vesiletün necat’a çeviremez miyiz?
Bence çevirebiliriz. Hz. İsa hakkında konuştuğum bütün Hristiyan arkadaşlarım Kur’an’ı Kerim’n Hz. İsa ve iffetli annesi Meryem hakkındaki ayetlerini, Hz. İsa’yı bizlerin de peygamber olarak kabul ettiğimizi duyduklarında yaşadıkları şaşkınlığı birçok kez bizzat müşahede ettim.
Özetle Hristiyan dünyanın üzerinde -ekseriyetle- uzlaştığı İsa Peygamber’in doğumgünü için ben de hüsnü zanda bulunuyor, bu günlerde Hz. İsa’nın mesajı ve peygamberliğinin gerçek hüviyetini anlatmak konusunda bir fırsat olarak görüyorum.
Fatih Altaylı’nın yayınlarından birinde, bir dinleyicinin, bitirim bir yorumda belirttiği gibi “Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşunu, Hz. İbrahim’in kurbanını kutluyoruz. Hz. İsa’nın suçu ne?”
Bu vesile ile yorumlarda tekfir edecek okurlara da nacizane bir tavsiyede bulunmak isterim, ilk yorumu en günahsız olanı bıraksın.