Sisi’nin ve Esad’ın elini sıkmak

Meğer güzel günlermiş o günler.

Semiramis otelde kalıyorduk. Biraz ilerisi Sina. Biraz daha ilerisi Gazze. Hepsi birkaç yüz kilometre.
İsrail yine Gazze’ye saldırıyor. Mursi seçimleri yeni kazanmış.

O günlerde 9 tane Müslüman ülkenin dışişleri bakanı Gazze’yi ziyaret etti. Bu mümkündü çünkü Mursi sayesinde Refah kapısı işliyordu. Yardımlar da kapıdan girebiliyordu.

Başbakan Erdoğan (o yıllarda başbakandı) Mursi’nin politikalarına gönderme yaparak “Bundan sonra Ortadoğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyordu.

“Herkes bilsin ki er ya da geç, bugün ya da yarın Gazze’de insanlık dışı eylemlerle hayatını kaybeden o masum yavrucakların hesabı mutlaka ama mutlaka sorulacaktır.”

Suriye için de diyecekleri vardı Erdoğan’ın:
“Suriye halkı bu savaşı kazanmaya mecbur. Kendi vatandaşının kanını eline bulaştıran gayrı meşru Esad rejimi ise kaybetmeye mahkumdur. Biz Türkiye olarak Suriyeli kardeşlerimize elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Sınırlarımızda 170 binin üzerinde Suriyeli kardeşimizi misafir ediyoruz.”

Nerelerde kaldı 170 bin. Şimdi sayıları 3 milyonu geçti. Allah bizim de onların da yardımcısı olsun.
12 yıl önce söylenmişti bu sözler.

Sisi darbe yapmadan önce. Rabiatü’l Adeviyye meydanında ve başka meydanlarda binlerce Mısırlı Sisi’nin askerleri tarafından katledilmeden önce.

‘Rabia’ selamı icat edilmeden önce.

Esma Biltaci şehid edilmeden önce.

Şimdi, ‘eli kanlı’ dediği Sisi’yi Cumhurbaşkanımız havaalanında karşılıyor.

Normal. Diplomaside mütekabiliyet diye bir şey var. Şubat ayında Sisi de Erdoğan’ı havaalanında karşılamıştı.

İki tutumdan birinin yanlış olması lazım; hangisi yanlış?

Önce hangi iki tutum sorusunu açmamız lazım.

Mursi’yi sonuna kadar desteklemek, ama hamasetle.

Sisi’yi sonuna kadar mahkûm etmek.

Sonunda da Sisi’yi turkuaz halıyla karşılamak.

Suriye de bu sualin kapsamına giriyor. Bugünlerde bir başka eli kanlı adamla, Beşar Esad’la görüşmek için uğraşıyoruz.

Hangisi yanlış?

Kendim için, ayrı ayrı insanların tutumu için sormuyorum, devlet politikası olarak soruyorum, hangisi yanlış?

Mesela, işlerin buralara varabileceğini sezebilecek bir devlet aklımız olsaydı, daha mutedil, daha yatıştırıcı, daha sükunete çağıran bir politika izler miydik?

Gaz vermek, hamaset pompalamak yerine.

Ben, birey olarak, Mursi’nin başarılı olmasını tercih ederdim.

Yine birey olarak, Sisi’nin askerlerinin binlerce insanın kanını dökmesine öfkelenirdim. Öfkelendim zaten.
Birey olarak Sisi’nin elini tutmak da istemezdim.

Fakat benim hislerim benden başka kimseyi etkilemez.

Benden başka kimseyi ilzam etmez.

Devlet öyle değil. Devletin hisleri, devletin adımları, devletin lafları milletin tamamının başına iş açabilir.
Bir devletin dış politikasıyla ekonomisi arasında anlaşılabilir hatta ölçülebilir bir bağıntı vardır.

Mesela Mursi’ye destek verirken ve Sisi’nin elinin kanlı olduğunu söylerken ceplerini bir yoklaman gerekir.
Acaba kaç param var?

Eğer fazladan 100 milyar doların varsa konuşurken biraz mübalağa edebilirsin.

O günlerde bir on-on beş milyar dolar bile Mursi’nin elini rahatlatabilirdi.

Paramız az, hamasetimiz çok.

Çok olandan verdik.

Mursi’nin başına gelenleri ellerimiz cepte seyrettik.

Hemen hemen aynı şey Suriye için de geçerli.

Rical-i devlet yanı başında olan bitenleri doğru okuyabilseydi, Arap Baharı’nın rüzgarına kendisini bırakmasaydı Suriye konusunda bu kadar coşmayabilirdik.

Ateşi düşürmeye, yangını soğutmaya çabalayabilirdik.

Biz ne dedik?

“Kendi vatandaşının kanını eline bulaştıran gayrı meşru Esad rejimi ise kaybetmeye mahkumdur.”
Kaybetmedi adam.

Devlet aklı diye bir şey mevcut olsaydı ve işleseydi Sisi’nin ve Esad’ın elini sıkmak bu kadar yadırganmazdı.

YORUMLAR (40)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
40 Yorum