Pek sakın İlhâmî zirâ bî-vefâdır saltanat

Acaba kim, nasıl yakıştırdı musikideki makamların isimlerini?

Diyelim bazıları makamın geldiği yerden geldi. Nişaburek, Nişabur’dan, Nihavend, Nihavend’den, Hicaz, Hicaz’dan.

Neva nereden geldi? Rast, Buselik nereden?

Hisar’da yürürken bir mekanın önünden geçtim. Adı, Hisar Buselik.

Ne güzel değil mi?

Ferah-feza.

Hiç şarkısını dinlemeseniz de sadece isminin güzelliği hafif baş dönmesi gibi bir hisse sebep olmaz mı?

‘Muhayyer’ deyince önce makam değil, Ramazan Dikmen gelir hatırıma.

Ama, hangi ‘ihtiyar’a müsteniden makamın ismini ‘Muhayyer’ koydular?

Böyle şeyleri merak ederdim.

Biraz araştırdım. Tatminkar bir bilgiye ulaşamadım.

Değerli dost, bestekar Necip Gülses’i arayıp sordum.

Kendisinde bazı kaynak kitaplar olduğunu, araştırıp bulabildiklerini bana ulaştıracağını söyledi.

Bilvesile, musıkimizin seçkin yorumcularından Melihat Gülses Hanım’la da iki kelam etmiş olduk.

Necip Bey’i bekleyeceğim, bir taraftan da kendim araştıracağım.

Bir kaynağa ya da bir bilgiye erişenler beni haberdar ederlerse memnun olurum.

Suzinak. Yakıcı. Yanan. Ateş.

Düşünsenize, bir makamın adı Suzinak.

Bir günah ettimse cânâ suz-nâk oldum yeter.”

Tek mısrada yakacağı kadar yakıyor. Bu kadar olur!

Sonraki mısraları da güzel gerçi.

Sağ iken öldüm, harâb oldum, helâk oldum yeter

Pay-i ağyare serildim sanki hâk oldum yeter”

Ama ilk mısrada vuracağı yeri vuruyor.

Makamı tabii ki suzinak. Bestekarı Selanikli Ahmet Efendi. Güftekarını maalesef bulamadım.

Evc-ârâ. Birden aklıma geldi.

Evc, dalga. Arâ, süsleyen.

Hangi ‘dalga’yı ne ile süslediler de evc-ârâ oldu?

Bu makamı 3. Selim’in icat ettiğini hatırlatalım.

Suzidil. Gönül yakıcı.

Suz-i dilârâ? Tercümesi zor. Dilârâ, gönül süsleyen. ‘Suz’un da ateş olduğunu düşünelim.

Aslında, makam terkibi söz konusu olan, iki kelimenin terkibi değil. Fakat, biz biraz zorlamayla, gönlü süsleyen bir ateşi gözümüzün önünde canlandırabiliriz.

Suz-i dilâra dâ 3. Selim tarafından ‘ihtira’ edilmiş.

İhtira? İcat. Kelimeyi ilk kez görenler için söylüyorum. Bir yerde rastlarsanız yabancılık çekmeyin. Bir kelime bir kelimedir.

Rivayet muhtelif. 3. Selim için 7 makam icat etti diyen de var, 9, 17 makam diyen de.

İçimden, bu kadarı bir padişah için biraz fazla değil mi diye sorasım geliyor.

Yine de, sultanların alim, şair, musıkişinas olmaları iyi bir şey. Bir incelik, bir hassasiyet, bir nezaket belirtisi en azından.

Tanburi ve neyzen.

Mevlevi. Galata Mevlevihanesinin ‘defter-i dervişan’ında ‘Selim Dede” diye imzası var imiş.

Divan sahibi bir şair aynı zamanda. Mahlası İlhami.

Şiirin zirvelerinden Şeyh Gayib ile musikinin büyüklerinden Dede Efendi’nin çağdaşı.

Pek mahir, musikide deha seviyesinde. Siyasette de oldukça müteşebbis.

Fakat talihi yaver gitmemiş.

Halledildiğinde, hırkasının cebinde Nevres-i Kadim’in “Kendi elimle yâre açıp verdiğim kalem/Fetva-yı hun-i nâhâkımı yazdı ibtida” beytinin yazılı olduğu bir kağıt çıktığı söyleniyor.

Elimle açıp sevgiliye verdiğim kalem, evvela haksız yere kanımı dökme fetvasını yazdı.

Bunu katillerini beklediği sırada mı yazdı acaba?

Şu gazeli de, özellikle bir sultanın kaleminden çıktığı için ibretamiz.

Nefsinden başlayarak, bütün aleme edilmiş bir nasihat gibi.

Bâğ-ı âlem içre gerçi pek safâdır saltanat

Vakf etsen bir kuru gavgâya câdır saltanat

Bu zamânın devletiyle kimse mağrûr olmasın

Kâm alırsan adl ile ol dem be-câdır saltanat

Kesb eder mi vuslatın bin yılda bir âşık anun

Meyl eder kim görse ammâ bî-vefâdır saltanat

Kıl tefekkür ey gönül çerhin hele devrânını

Geh safâ ise velî dâ’im cefâdır saltanat

Bu cihânın devletine eyleme zerre tama’

Pek sakın İlhâmî zirâ bî-vefâdır saltanat”

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum