CHP 31 Mart’ın mesajını aldı mı?
Ak Parti 31 Mart seçiminin verdiği mesajı almış mıdır?
Böyle durumlarda önce seçimin verdiği mesajın ne olduğunun doğru tespit edilmesi lazım, siyasetçinin ‘mesajı aldık’ demesine itimat edilmez.
Eğer alırsa, sonradan edindiği kötü itiyatları bırakmayı başarırsa… Nedir o kötü itiyatlar?
Yazıldı, söylendi bir miktar. Kibir, halka tepeden bakma diyenler oldu, ruh kaybı, samimiyet kaybı diyenler oldu.
Adalet diyen olduysa da kapalı kapılar ardında, çoğunlukla yetkisiz ağızlardan.
Yolsuzluk? Hiç duymadık.
Ekonomi? Emekliler? Duyduk ama sebebi kötü yönetim değil. Pandemi, Ukrayna savaşı, ‘yüz yılın felaketi’ gibi Ak Partinin kendi efradı haricindeki sebepler.
Sebebi dışarıda ararsanız, bulamazsınız. Size oy vermekten sarfı nazar edenler içeride. Onların oy vermeme ya da sandığa gitmeme sebebi de içeride.
Mülakatı kaldıracağız demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan, niye kaldırmadı?
Yani henüz mesajın gereğinin yapılacağına dair bir işaret yok ortada.
Mamafih henüz vakit geçmiş değil, en azından mesajın gereğinin yapılması kâğıt üzerinde mümkün.
Eğer bu kabil mesajlar almışsa seçmenden ve Ak Parti bu mesajların gereğini toplumu ikna edecek ciddiyette yapabilirse…
O zaman 31 Mart’ta kendisini uyarmak isteyen seçmenlerin en azından bir kısmı geri dönebilir.
Herkes Ak Parti’nin ders alması konusuna yoğunlaşıyor.
CHP’nin 31 Mart seçimlerinden ders almasına lüzum yok mu?
Bence var.
Muhafazakâr seçmenin bir kısmı geleneksel CHP fobisini aşmış görünüyor.
Nasıl aştı?
Bu konuda bir önceki genel başkan Kılıçdaroğlu’nun büyük emeği var.
Helalleşme çabaları, CHP’nin başörtüsü yasağıyla ilgili tutumunun bir hata olduğunu itiraf etmesi.
Hatta Kılıçdaroğlu 27 Mayıs darbesinin idam ettiği Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın kabirlerini ziyaret etmiş, “Darbeler ve siyasi idamlar ülkemizin demokrasisinde onarılması güç yaralar açmıştır. Vefat yıldönümlerinde Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle anıyorum” diye mesaj paylaşmıştı.
Bunlar, Kılıçdaroğlu’nun Özgür Özel yönetimine bıraktığı bir miras.
Bu miras, kendi partisinin politikalarından memnun olmayan eski Ak Partili seçmeni CHP’ye karşı bir ölçüde yumuşatmış olabilir.
CHP’nin şehirlerde, kasabalarda, o bölgenin sosyolojisine göre sağ seçmenin kendisine yakın bulabileceği veya imtizaç edebileceği adaylar göstermesi de seçim başarısında önemli bir faktördü.
Burada listenin başına İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ve ABB başkanı Mansur Yavaş’ı koymamız gerekiyor.
İmamoğlu Türkiye ortalamasına yakın bir siyasetçi. Yavaş da Ankara’daki seçmen profiline çok yakın.
Tipik bir CHP’li portresi çizmeniz gerekse model olarak İmamoğlu’nu ya da Yavaş’ı tercih etmezsiniz.
Mesela Önder Sav gibi bir model ararsınız.
Doğru aday tercihleri de CHP için bir bakıma önceden alınmış bir dersin sahaya yansımaları.
CHP, son seçimde politikasındaki bu dönüşümlerin faydasını gördü.
İlk defa Ak Parti’nin önüne geçip birinci parti oldu.
Peki bütün bunlar CHP açısından bir çeşit siyasi nasihat özelliği taşıyor mu?
Şöyle yorumlayabiliriz.
Seçmen CHP’ye bir siyasi çizgi öneriyor.
Bir bakıma CHP’yi daha merkeze çağırıyor.
Ortalarda dur. Benden uzaklaşma. Evvelce yaptığın gibi ikide bir damarıma basma.
Eski reflekslerini unut. Başörtülü bir kız öğrenci ya da memur gördüğün zaman tansiyonun yükselmesin.
Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz. Öyleyse bu gerçeğe uygun davran, benim değerlerimle kavga etme.
Bunu bir taktik olarak da kullanma. Yapmacıktan hoşlanmıyorum, sırıtıyor. Ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi kadro olarak benimse.
Solculuk, sosyal demokratlık ne olacak?
Solculuğu daha eşitlikçi, daha adil, daha müşfik bir yönetim olarak anlıyorsan sorun yok.
Ama benim hayat tarzıma müdahale, hayat tarzıma baskı vesilesi olarak görüyorsan konuyu burada kapatalım. Bir daha da açmayalım.