Naci el Ali, Rachel Benjamin, Noor…
Kudüs’e gidenler şehre adım atar atmaz dünyanın en müstesna şehrinde olduğunu aklıyla ve kalbiyle hemen hisseder. Bu his belki de Hz.Ömer’in şehre uygun gördüğü kitabede vücut bulmakta. La ilahe illallah İbrahim Halilullah. Hz.İbrahim bütün peygamberlerin, haniflerin büyüğü, vahyi inancın can damarı. Kudüs’te Mescid-i Aksa, Burak atı, Muallak Taşı bizi ne kadar derinden etkiliyorsa, Çile yolundaki kiliseleri ziyaret ederken de bir o kadar hüzünleniriz. Hz. Musa ile ilgili anılara ve kıssalara da bütün kalbimizle hürmet ederiz. Peki ne oldu da karşılıklı saygı ve ihtimamla geçen yüzyıllardan sonra sadece kan ve gözyaşıyla anılır oldu bu mübarek yer. İnsanlığın hakkaniyetin sendelediği yere düştüğü bir şehir oldu.
***
Bir grup arkadaş birkaç kez toplanıp bu meseleyi sadece katliamlar yaşandığında değil, geniş zamanlı ve uzun soluklu olarak ele almak ve etkinlikler düzenlemek üzere mail üzerinden yuvarlak masası oluşturmuştuk. Fakat hepimizin bireysel yoğunluğu ve imkansızlıklar nedeniyle niyetimiz akim kaldı. 2016’da kurulan Kudüs Platformu duygularımıza tercüman oldu. Yönetimdeki arkadaşlarımızın özverileri sayesinde az zamanda önemli işlere imza atıldı. Önceki gün Cemal Reşit Rey’de gerçekleştirilen Uluslararası Zeytindağı Barış Ödülleri toplantısında konuşan platform başkanı Belkıs İbrahimhakkıoğlu akademi ve sanat alanında planlanan nice çalışmaları anlattı. Filistin’de yaşananlara sessiz kalınmasıyla oluşan hasar, kanserli hücrelerin yayılışı gibi bütün dünyayı kuşatıyordu. Zihinlerin yönetilmesi bir yere kadar olabilir, Belkıs hanımın dediği gibi hakikat değişmez eğilmez ve bulandırılamaz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuşmasında insanlığın geleceğini Kudüs’ün geleceğinin belirleyeceğini açık biçimde söyledi. Dünyadaki halkların geleceğini beş ülkenin çıkarlarına ve silah tüccarlarına teslim eden bir yapılanma sürdürülemezdi. Kudüs’te güvenlik yoksa dünyanın hiçbir yerinde insanlar güvende olamaz. Platformun sadece fragmanlarını izleyebildiğimiz önemli eseri Sağduyunun İzinde belgeselinde (path to empathy) genç bir Filistinlinin gündelik yaşamda korku şiddet ve ayrımcılık olmadan yaşanabilecek bir hayat ütopyası özgürlük içinde yaşayanların kolayca anlayabileceği bir şey değil. Bunun bilincinde olan sayısız erdemli insan dünyanın dört bir yanında Filistin için mücadele veriyor.
***
Hanzala karakteriyle bütün dünyayı derinden etkileyen karikatürist şehit Naci el Ali’nin ödülünü alan arkadaşı ressam ve karikatürist Hani Muthir bana arkadaşı demeyin, çok yakın dostu yazın demiş arkadaşlarımıza. Hanzala 1948’de on yaşındayken yurdundan çıkarılan bir daha da dönemeyen küçük Naci’nin ta kendisiydi aslında. Onun dostunu görmek sesini duymak heyecan yarattı salonda. Ödülünü almaya Endonezya’dan gelen Noor Fıtri üç çocuk annesi üniversitede yaratıcı yazarlık okumuş bir aktivist. Ülkesinin en önemli Filistin dayanışma örgütünde çalışıyor ve Mavi Marmara gemisinin kahramanlarından. Benjamin Ladraa ise Orta Doğuyu kana bulayan sürecin başlangıcı olan Balfour Deklarasyonu’nun yüzüncü yılında Filistinlilerle dayanışmak ve onların yaşadıklarına tanık olmak amacıyla 2017’de Filistin’e doğru İsveç’ten yola çıkmış. Bu uzun yolda gemileri yakmış ve bütün eşyalarını satmış olması, Filistin özgür olana kadar dönmeme kararı gerçekten ibret-i alem. Sıra 16 Mart 2003’te Gazze şeridindeki Refah’ta insanların evlerinin yıkılmasına karşı dururken İsrail buldozerinin göz göre göre ezdiği Rachel Corrie’ye geldi. Anne ve babası konuşmalarını yaparken salonu derin bir sessizlik kapladı. Artık ailemizin bir parçası olan bu güzel insanın özellikle annesine hitap ettiği kalbinin ve muhakemesinin parlaklığını gösteren son mektubu okundu. Salonda Filistin’de benzin içirilip yakılan Muhammed Hudayr’ın anne ve babası Suha ve Hüseyin Hudayr da bulunuyordu. Acılı, hüzünlü fakat insanlık onurunun da yükseldiği, umutların yeşertildiği bir gün oldu.