Meczuplar deliler ve dahiler
İstanbul yer altı ve yer üstü dokusundaki esrarla, insan zenginliği ve tarihi yapılarıyla bitmez tükenmez bir dünya hazinesi. Bugüne kadar her semtine her taşına şiir yazıldı, birçok siyasi ve sosyolojik kamuoyu araştırmalarına verimli bir alan oldu, nice filmlerin platosu olarak karşımıza çıktı. Şimdi ise Bağımsız Sanat Vakfı farklı bir tarih okumasından oluşan son derece özgün projeyle şehrin meczuplarına, delilerine odaklanan bir çalışma yürütüyor.
Yakın tarihte İstanbul mahalle kültürünün en güzel örneklerinin sergilendiği bir şehirken, geceleri ses veren bozacılar, düdüklerini öttürüp sokakları gezerken olası hırsız ve uğursuzlara gözdağı veren bekçiler, başımız sıkışınca her derde deva olan bilge zanaatkârlar vardı. Meczuplar ve deliler de şimdi tehdit olarak görülmelerinin aksine şehrin mistik, kıymetli, mana denizi kişileriydi. Neredeyse sabi olarak görülen bu kimseleri hoş tutmak, beddualarını almamak için titizlenmek toplumsal bir şiardı. Hatta sarf ettikleri cümlelerde bir hikmet ve işaret aranması her biri hakkında efsaneler doğmasına sebep olurdu.
Küratör Hülya Yazıcı ve proje koordinatörü İzzet Umut Çelik ve arkadaşlarının Tarihsel Serüvende İstanbul’un Meczup ve Delileri adlı projesi yoğun katılımla aylardır birçok açıdan meseleye ışık tutuyor ve çalışmadan ilhamla katılımcı sanatçıların farklı eserler ortaya koymasını amaçlıyor. Tabutta Rövaşata, Lars and the Real Girl, Bab Aziz gibi filmlerin ve bazı belgesellerin izlenip kritik edilmesinin yanı sıra, Bizans Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki meczupların ve onlara dair yaklaşımların, algıların izini süren uzun soluklu bir emek. Bu konuda uzmanlar tarafından verilen seminerlerden bazı başlıklar şöyle: Meczup Arketipinin Tarihsel Gelişimi, Tanpınar’ın Delileri, Bilgelik Sanat ve Hastalık Kavşağında Bir Psikopatoloji Olarak Delilik, Sanat ve Şifa, İstanbul Kent Tarihinde Bizans Devri Deli ve Meczupları, İslam Öncesi Türk Kültüründe meczup ve Deliler. Projenin sonunda video, resim, enstalasyon gibi farklı formattaki eserlerin sergileneceği büyük bir sergi ve çalışmayı içeren kapsamlı bir kitap yayını planlanmış.
Vakfın başkanı da olan Hülya Yazıcı programların büyük ilgi gördüğünü söyleyince neden hiç şaşırmıyoruz acaba? İçimizde bir yerlerde dünyanın mevcut koşullarına birazcık da olsa delirmeden dayanmanın güç olduğuna dair güçlü bir bilinçaltı oluştuğunu düşünmeden edemiyor insan. Normalin sınırları içinde kalarak bölgemizde olup bitenleri, ülkemizdeki aklı zorlayan toplumsal değişmeyi kavramak ve ilerisini görebilmek mümkün müdür? Erasmus gibi Deliliğe Övgü düzmeden, tanımlı ve zimmetli olduğumuz kutucuklardan başımızı çıkarmamızda, sınırları zorlamakta fayda var, evet bu kesinlikle gerekli. Bu çalışma bir ucuyla evrensel deliliğe ekleniyor. Michel Foucault’un Deliliğin Tarihi’nde söylediği gibi görme ile körlüğü, imge ile yargıyı, hayal ile dili, uyku ile uyanıklığı gündüz ile geceyi birleştiren bir hal belki de delilik. Fakat öte yandan birleştirilen bu uçları işaretler jestler mimikler ve sözler ile parçalamaktalar. Nesnelerin akla uygun varlığı ile delilik arasında eskilerin deyimiyle sadece bir soğan zarı var sanki. Geçen hafta katılabildiğim programda Özkan Gözel hoca deliliği “kendinden çıkmak” ile ilişkilendirdi. Kültürümüzde de delilik velilik ve dahilik anomali olarak tanımlanıyor. Buna mutasavvıflar, şairler, yazarlar, sanatçılar da dahil edilebilir. Aşk ve vecd halleri içeren her insanlık halinde normalin dışına taşma var elbette. Bu durumda “normal”in, “aşk”ın ve “olağandışı”nın üzerinde durmak lazım. Kendimizi akışa bıraktığımız, herkes ne yapıyorsa onu yaptığımız zaman normal ve muteber mi oluruz? O zaman peygamberimize meczup ve mecnun denilen zamanlara kadar gitmek gerekir.
Üzerine yoğunlaşılan konu gerçekten düşündürücü ve ilham verici. Katılımcı Çağrı Metnine göre us ve inancın, zafer ve mağlubiyetin izlerinin sürülebildiği nadir yaşam alanlarından biri olan İstanbul’u, ‘başka bir tarih mümkün’ algısıyla okuyabilmek amaçlanmakta. Bu aşamada deliler ya da meczupların gözünden ve belleğinden bir İstanbul kent tarihi okuması yapılmaya çalışılacak ve konuyu, görsel sanatlarda üretim yapan sanatçılar ve tasarımcıların gündemine dâhil etmek esas alınacak. Seminerler ve tartışmalar devam etmekte.