Kutucuklar içinde özgürlük çağı
15’inci İstanbul Bienali ‘İyi bir Komşu’ başlığı altında bireyin kendisiyle ilişkisini de ele alıyor. Öyle ya, her bir insanın, evvel emirde kendi varlığının biricikliğine hürmet etmeyen birey, nasıl ötekilerle saygılı merhametli bir ilişki kurabilir. Başka’nın tasa ve sevincine eğilebilir.
1990 doğumlu Güney Afrikalı sanatçı Lungisva Gqunta’nın çalışması önünde dünyanın ahvalini görmemek imkansız. Geniş tahta bir zemin üzerine konulmuş bir plaka üzerine yüzlerce yeşil şişe kırılarak elde edilmiş cam parçalarının çimen güzelliğinde yerleştirilmesi. Çimen(2017) apartheid rejiminin sona erdiğini düşündüğümüz Güney Afrika’daki oylumlu derin eşitsizliklere işaret etmiş. Sadece zengin beyazların sahip olduğu ayrıcalık çimen güvenlik ve refah. Ayrımcılık ve ırkçılığın zihinlerden silinmesi ne kadar uzun zaman alacak. Sanatçı şişelerle, küratörlere anlattığı kadarıyla, köle ticaretiyle getirilen alkole de dikkat çekmek istemiş. Şiddet polis mülkiyet sınırları ve toplumsal bölünmelerin hepsini gözümüzü alamadığımız kırık şişelerden bir çimenliğe sığdırmış.
***
Gürcistan’dan Vajiko Chachkhiani Yaşam Yolu(2015) videosunda ölümcül bir hastalığı olup ta bakıma muhtaç olanların kaldığı düşkünler evinin dış çeperlerinde dolaştırıyor bizi. Serçe seslerinin baykuşlara karıştığı doğa, insanı her koşulda yaşama çağıran yemyeşil ağaçlar ve kameranın gelip kilitlendiği pencere. İnsanın en ölümcül olana maruz kaldığı anda bile ölüme karşı gösterdiği direnç ve mevcut koşulları aşma arzusu orta yaşlı bir hastanın pencereden dış dünyaya bakışında billurlaşmış. Hasta eskimiş pencere pervazının içinden videoyu çeken Vajiko’ya bakıyor delici bakışlarla. Kimin kimi suçladığı, denetlediği, gözlediği belirsizleşiyor bir anda. Video çağın elediği görünmez kıldığı, engelli, dezavatanjlı, hasta ve yaşlı bireyleri nazara vermesi, varlıklarını görünür kılması bakımından çok önemli.
Singapur doğumlu olup Çin’de yaşayan Sim Chi Yin ise Sıçan Kabilesi serisinden(2014)bir çalışma ile katılmış. Rezidanslar oteller tatiller konaklamalar derken zenginlere mahsus nice mekanlarda artık 24 saat hizmet veriliyor. Bu hizmet uğruna dünyanın her yerinde ucuz işgücünün kullanılması ve onların insanlık onurlarının hiçe sayılmasına dikkat çekmek istemiş. Dünya neredeyse her manada hizmet alanlar ve hizmet verenler eşitsizliği içinde. Çalışmada Çin’deki bodrum ve sığınaklarda yaşamaya mahkum edilen, ucuz iş gücü göçmenlerin hayatından çarpıcı ve insanın yüreğine dokunan kareler var. İş yerlerine yakın ışıksız ve havasız bodrumlarda yaşayanların portreleri. Duvarları zevklerini tercihlerini yaşama dair umutlarını onurlarını yansıtan süslemeler ve fotoğraflarla bezemişler. En kötü koşullarda bile altedilemeyen insan şahsiyeti ve onuru.
İtalyan asıllı olup Avusturya’da yaşayan Leander Schönweger Ailemiz Kaybetti/Kayboldu(2017) başlıklı çalışmasında evlerin ve kurum binalarının mimarisindeki yabancılaşmayı ele almış enstalasyon çalışmasında. İç içe kapılardan geçilerek ilerlediğimiz bu boşluk ve kapı çalışmasında dolaşırken ‘kayıp insan’ duygusuyla kuşatılıyoruz. Buradaki hissiyat, aile içindeki sıcaklığın yakınlığın paylaşmanın asgariye indiği ve birlikte varoluşun bütün izlerinin silindiği bir dünya. Muhafazakarlık ve gelenekselciliğe verilen tepkinin kendini yalıtma ve alma-verme ihtiyacını reddetme üzerine kurulması. Bunu metropollerdeki insan ruhunun en derinliklerinde hissedebiliyor. Müdanasızlığın özgürlüğü ve mutsuzluğu. Labirentin içinde dolaşırken her bölmenin insandan bile bağımsızlaşıp insanı ezmesini deneyimlemek ürkütücü. Yön duygusunu kaybetmeye yol açan bir “kutucuklar özgürlüğü” hangi esaretlere kapı aralıyor, üzerine yazılacak namütenahi bir konu.
Ressam ve mimar olan Portekizli Fernando Lanhas bir sunum tahtasına yerleştirdiği ev tasarımlarıyla mevcut ruhsuz mimariyi ele vermek istemiş. Tasarımlar, insanları birbirinden uzaklaştıran hissiz modern ve rasyonel yapılara karşılık koyuş. Aile içi sevgi, yakınlık, tanıma ve yakınlaşmaya yönelik imaların mavimsi beyaz bej renkli, yaşanmış biraz eskimiş yapıları. Birlikte mutlu zaman geçirilip dertleşilecek teraslara, kapı önlerine, yaşamla iç içe tahta raflara dikkat çekmiş. Mimaride inşa etmenin kişisellikten tamamen uzak boyutuna karşı, öznellikleri deneyimleri çocukluk hatıralarını yapıya katmayı önermesi ufuk açıcı.
***
Belçika’dan katılan Berlinde de Bruyckere’in konuşmak(1999) başlıklı çalışması birbirine doğru eğilmiş iki insan heykelinin üzerine büyük çiçekli bir battaniye örtmekten ibaret. Giyimin insanlar tarafından kullanılan ilk mimari olduğu gerçeğinden başlayan bir dizi metaforla insanda sayısız çağrışım oluşturuyor çalışma. Sadece ayakların dışarıda kalmış olması özel olanın politikliğine, bir yönüyle kamuya açılan kapıya işaret ediyor. Kadim giyinme örtünme korunma mahremiyet ve gizlilik ihtiyacı, hayvan postları ve kumaşlar. İnsanlar arasında bir imkan ve zorunluluk olarak iletişim ılık bir fısıltıdan doğacak sanki. Aleniyetten ve yüksek sesten önce anlamanın anlaşmanın kıymetli bir yolu olarak mırıldanmanın değerini bilmemiz gerek.