Ey hafıza kaydet! (15-16 Temmuz 2016)
Yaşadıklarımızın öyle çok veçhesi var ki insan başlama noktasını bulmakta zorlanıyor. En iyisi kendi yaşadıklarından yola çıkmak. Kendine ifade vermek. Bir akraba ziyareti için gittiğimiz Mudanya’dan yatsıyı kılıp yola çıkmıştık ki, bir arkadaşımız arayıp ülkede darbe benzeri bir hareket olduğunu neredeysek orada kalmamızın en doğrusu olduğunu söyledi. Gece vakti etraf sessizdi, ağaçların bitkilerin hışırtısından başka ses duyulmuyordu. Hafıza bizzat yaşadığımız 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat ve postmodern olanlar dahil nice darbelerin katran gibi ağır havasını bulup çıkarıverdi.
Doğru şehrimiz İstanbul’a dönmeye karar verdik. Osmangazi Köprüsü’nden neredeyse birkaç araç geçiyordu o saatte, hüzün içinde görünüyordu köprü, halet-i ruhiyemize uygun biçimde. Bir yandan radyodan haber almaya çalışıyorduk bir yandan dostlarımızdan.
Gebze ve Darıca’yı geçtikten sonra olağanüstülük kendini gösterdi. Dörtlülerini yakmış ve üzerimize doğru ters yönde gelen uzun bir araç konvoyuyla karşı karşıyaydık ve ölümüne bir yol macerası başladı. Bombaların yüreklere inen sesiyle sarsılarak Sabiha Gökçen’i geçerken sonradan öğrendik ki bunlar savaş uçaklarının alçaktan uçuş yapmasının yarattığı feci sesler. Bu darbe değil, savaş açılmış ve düşman ülkemizi bombalıyor diye düşündük. Bütün darbeleri yaşamış ama böyle bir şeyle karşılaşmamıştık. Yol kapatılmış anlaşılan. Bu sefer biz de ters yola girip karanlıkta başka araçlara çarpmamaya çalışarak kilometrelerce yol alıp korku tüneli hissiyle Sultanbeyli’ye ulaştık. İlçeye girer girmez araba bir daha ilerleyemedi. Mahşeri bir kalabalık vardı. Binlerce insan sokağa inmiş ve sloganlarla ortalığı inletmeye başlamış bile.
***
İnsan seline karışıp ilerlerken arabanın nerede olduğunu hatırlayacak bir iki işaret koyduk kafamıza. Erkekler kadar kadınlar da doldurmuştu caddeleri sokakları. Yatsı namazından çıkmış yaşlılar, uykudan uyanmış pijamasıyla sokağa inmiş çocuklar, elindeki sopayı kanadından tutup indirecekmiş gibi uçaklara sallayan yaşlı teyzeler, mahallelerin her meşrepten delikanlıları, kornalar, camilerden yükselen buruk sesli salalar... Bu bildiğimiz darbelerden çok daha fazlasıydı. Haberlere, gelişmelere anında ulaşmanın imkanını yabana atmamak lazım. Yolda yürürken Cumhurbaşkanı’nın ortaya çıktığını konuştuğunu öğrenebiliyorduk. Yediden yetmişe herkes Boğaz Köprüsü’nde halka ateş açıldığını duymuştu çoktan. TRT’den özgürlük sulh şu bu vadeden bildiri okutanların, kendi halkını, yaşlı amcaları, binbir emekle yetiştirilmiş gençleri gözlerini kırpmadan öldürdüğünü okuma yazma bilmeyen akıllı telefonu olmayan nineler bile an be an işitebiliyordu.
Bu saldırıyı Kurtuluş Savaşı olarak algıladı insanlar. Doğrudan varlıklarına, değerlerine iradelerine ve insanlık onurlarına saldırı olarak değerlendirip sokağa çıktılar. Türk askeri darbe yapıyormuş algısının çok ötesinde ordunun içinden bir “işgal kuvveti” şuuru oluştu. Gerçi işgal kuvveti bile Meclis’i bombalamayı öncelemez akıllıca olmaz diye.
Kimin ne olduğu bilinemediği karmaşada şöyle bir sahneye tanık olduk mesela, bir adam yolu belediye otobüsleriyle kapatmış silahlarıyla dizilmiş polislere siz kimsiniz gösterin bakayım kimliklerinizi, darbeci misiniz yoksa diyebiliyor. Meğer tankların geçişini engellemek için yolu kapatmışlar. İtfaiye araçlarına kamyonlara doluşmuş, canlarını siper etmiş memleket evlatları. Gecenin üçünde trafik biraz açılır gibi oldu ama nevigasyonda bile kafa kalmamıştı. Kilometrelerce daireler çizip aynı yerlere geliyorduk. Deneme yanılma yoluyla iki saatte Dudullu’ya geldik. Zamanı gelince ortaya çıkıp hak mücadelesini veren sonra adsız kahramanlar olarak gözden kaybolan güzel insanlar burada da ortaya çıkmış ve caddeleri doldurmuştu. Fakat yollar kapalıydı, buradan da çıkış yoktu ve sonunda pes edip bitkinlikten bir camiye sığındık. Dualarımızı birleştirdik tevekkül içindeki cemaatle. Ters yollara girip yüksek beton tretuvarlara çarparak evin yoluna girdiğimizde sabahın yedisiydi ve Çengelköy’de büyük bir katliam yaşandığını öğrendik vatsaptan. Burada direnenler var asla tereddüt etmeyin ateş açın sivillerin üzerine diyen korkunç ses kayıtları var şimdi. Başarılı olsalardı diktatörlüğün ne olduğunu idrak edecektik iliklerimize kadar. Tankları durduran halkı itibarsızlaştırmak isteyenleri dert etmemek lazım, bu nasipsizlik onlara yeter.