Aile: Birbirine dua eden insanlar
Kalbi kırık çocuklar değiştirecek dünyayı”
TRT belgesel’de yayınlanan Aile Olmak, sert gündemlerin, çıkar hesaplarıyla dolu hayatların arasında kalplere dokundu. Ağır insanlık dramları yaşanırken, akıl almaz yoksunluklar içinde ayakta kalan, var olanı dayanışma ve fedakarlık içinde paylaşmayı bilen insanların hikayelerini görmeye duymaya ne kadar da ihtiyaç varmış. Tam da evliliklerin bile maddiyat ve diplomalar etrafındaki döngüsünü idrak ettiğimiz zamanlarda.
Yönetmen Emre Karapınar, Avrupa’da yaşadığı zamanlarda aile kurumunun uğradığı erozyona şahit olmuş. Evlerinde tek başına ölüp giden yaşlılardan, yalnızlıkların getirdiği travmalardan yola çıkarak “aile olmak” üzerine çalışmaya başlamış. Belgeselin senaryosunu ve seslendirme metinlerini yazan Abdullah Kibritçi’nin dediği gibi kendi yoluna çıkmak, rotayı bizzat çizmek ve kendine ait özgün gündemi oluşturmak gibisi yok.
Belgesel onbir bölümden oluşuyor ve ekip her bölüm için zor ve unutulmaz deneyimlerle dolu yolculuklara çıkmış. Kuş uçmaz kervan göçmez, neredeyse dünyanın geri kalanıyla bağlantısı olmayan köyler, çöllerde bir battaniyenin üzerinde, sonsuz yıldız sağanağında geçen geceler. Lokanta ve otel olmayan kimi yerlerde gecelemeler. İyi bir iş çıkarmalarını yıllarca çatışma bölgeleri de dahil sayısız ülke ve bölge görmüş İHH ekibiyle çalışmalarına, TRT, THY ve Tika’nın desteklerine bağlıyorlar.
Belgeselin amacını Gerçek Hayat dergisine verdikleri mülakatta “dünya coğrafyasını kendi gözlerimizle görmek, ailenin önemine tanıklık etmek, kendi gündemimizden çıkıp başka hayatlara nazar etmek, uzakları yakınlaştırmak, ibret almak, şükretmek, iyilik için çabalamak” olarak görüyorlar. Kibritçi’nin söylediği gibi dünya teknoloji iletişim ulaşım sayesinde küçüldü ama insanlara hayatlara duygulara dokununca dünya öyle büyük ki. sonuçta birbirine dua edenlerden oluşan büyük bir aileden söz edilmiş. Adem’le Havva’nın misafirliğe geldiği dünyada, evlatlarının ilerleyerek! beton gökdelenlere varması, sonra savaşlarla yarattıkları yıkım gözler önüne serilmiş.
Banaue “Yeni Kahramanlar”ın konusu Filipinlerde iki bin yıldır aynı gelenekle ekilen “pirinç terasları” nda yaşayan bir baba oğulun hikayesi. Küçük bir kulübede sekiz yaşlarındaki oğlu Bensey ile yaşayan genç adamın karısı, daha iyi bir hayat umudu ve hayalleriyle Dubai’deki zengin ailelerin yanında çalışmaya, para kazanmaya gitmiş. Pirinç ekilen yerler zorlu yürüyüşlerle varılan ana yolardan uzak bir yer. İnternete ulaşmak için çok yükseklere çıkmak lazım. Bensey annesini en son iki yıl önce o da çok kısa süre görebilmiş ve yükseklere çıktıklarında bile bağlantı kurulamamasına ya da annenin ağır koşullar yüzünden müsait olamamasına katlanmayı öğrenmiş. İyi notlarla dolu karnesini annesine gösterme mücadelesi, babanın evladına adanmışlığı, kasabaya vardıklarında bir kafede annenin cızırtılı görüntüsünün bir an yakalanması, sonra pirinç ekimini öğretmeye kalkıştığında babaya verilen, ben bu işi yapmayacağım, annem gibi yurt dışına gideceğim cevabı. Aileyi geride bırakıp onulmaz yaralar açarak giden Filipinlilere, hükümetin verdiği isim, yeni kahramanlar. Oysa çocukların ve ailelerin başına gelen yeni dünya düzeninin utancı.
Fida “zeytin ağaçlarının altında” Suriye savaşında bir bacağını kaybedince eşi tarafından terk edilen, üç çocuğu da kendisinden alınan bir kadının hikayesi. Babası da şehit olan Fida’ya annesi ve kardeşleri sahip çıkmasaydı, bir okulda gönüllü öğretmenlik yaparak hayata tutunabilir miydi? Bacağını kaybetmekten daha çok acı veren çocuklarının eşi tarafından kaçırılması ve üvey anneyle kalmaları. Fida ailesi olmasa, elektriksiz, susuz, gaz ocağıyla yemek yapılan yetim mülteci kampına dayanamaz, çocuklarına ve protez bacağa kavuşma hayalleri kuramazdı. Aynı zamanda Filistinlileşmiş Suriyelilerin hikayesi.
Uzi “rüyaların peşinde” bölümünde doktor olmak isteyen Zanzibarlı Amani var. Yaşadığı Uzi adasında su şebekesi, okul, hastane, elektrik olmaması onun azmini kırmak yerine daha da güçlendirmiş. Kardeşlerinin ve kendisinin okul masraflarını karşılayabilmek için geceden yollara çıkıp koşmak, okuldan arta kalan zamanlarında balıkçılık ve başka zor işler yapmak zorunda. Sular yükseldiğinde eve dönemeyen ve sürekli suyun seviyesini gözetlemek zorunda olan insanların mücadelesini algılayabilmemiz hiç kolay değil. Mobilya buzdolabı ya da halı yok ama sofra başında toplanan mutlu bir aile var.
Çad “çöl yolcuları” hikayesi ise Libya sınırındaki çöllerde deve çobanlığı yapan iki çocuğun hayvanları sulamak ve otlatmak için çıktıkları yollarda yaşadıkları engin tecrübe hakkında. Onbir oniki yaşındaki çocukların verilen işi hakkıyla yerine getirme ve hayatta kalma mücadelesi gaipten haber misali. Böyle zorlu belgeselleri sadece yabancı ekiplerden izleyebilirdik, şimdi bizim gençlerimiz bu başarılara imza atarak hepimizi düşündürüyor ve onurlandırıyorlar.
Son bölümde hüzünlü fakat güzel bir sürpriz bekliyor bizi.