Girê Sipî ne kadar beyaz?
PYD savaşçıları Girê Sipî (Telebyad) bölgesini DAİŞ’den alınca Türkiye’de Suriye iç savaşının önüne geçen bambaşka bir tartışma başladı. Türkiye’ye göç edenlerin etnik temizliğe tabi tutulan Arap ve Türkmenler olduğundan tutun, Kuzey Suriye’de Kuzey Irak’takine benzer bir Kürdistan’ın kurulduğuna kadar ilginç bir gündem herkesi meşgul etti. Bazı Türkler Türkmenlerin etnik temizliğe tabi tutulmalarına karşı öfkelerini dile getirirken, bazı Kürtler de Kürtlerin Kobani’den sonra kazandıkları bu zaferi kutluyorlar. Bu gündem genel Suriye ve bölge tablosunu gözlerimizden kaçırdığı gibi asıl endişe edeceğimiz şeyin bölgede Kürtlerin herhangi bir kazanım elde etmeleri olmadığı gerçeğini de görmemize engel oluyor. Kim yaparsa yapsın ve kime karşı olursa olsun etnik temizlik kabul edilecek bir şey değildir. Ama Suriye zaten Arabıyla, Kürdüyle bir etnik temizliğe tabi değil mi?.. Rejim ile muhalefet arasındaki çatışmadan dolayı sınırları geçerek ülkemizde mülteci olarak bulunan ve ne zaman dönecekleri de meçhul olan iki milyonu aşkın Suriyeli tatile mi gelmiş? Bölgenin tamamı bir dizayna tabi tutuluyor ve bu bir etnisitenin başka bir etnisiteye karşı başlattığı bir temizlikten ziyade bir hayat tarzının başka bir hayat tarzına karşı başlattığı bir temizlik hareketidir. Öyle olmasaydı, bugün Arapları ve Türkmenleri etnik temizliğe tabi tuttuğu söylenen PYD kendisi gibi düşünmeyen, farklı siyasal eğilimleri bulunan binlerce Kürdü zorla Irak Krüdistan’ına gönderir miydi?
Bakış açımızı değiştirmemizi gerektiren çok nedenimiz vardır bu yüzden. Bir etnik temizlikten ziyade etnisitelerin adı kullanılarak bütün bir bölgenin ruh kökü mahiyetindeki değerlerin dibine dinamit koyma süreci yaşanmaktadır. İlla bir etnik temizlik var diyeceksek de o zaman Suriye rejiminin, DAİŞ’in yerinden yurdundan ettiklerini de bu şekilde görmemiz gerekir. Sadece PYD’nin yaptıklarını bu açıdan ele alırsak, belli bir etnisiteye karşı önyargılı olduğumuz suçlamasından kurtulamayız. Özellikle Türkiye Kürtlerinin bu tür söylemlerden olumsuz yönden etkilendiklerini bilmemiz gerekir.
Buna karşılık Türkiye’nin Kürdüne de Türküne de şunu söylememiz gerekir: Bu, kurumsal anlamda bir din savaşı değilse de bir hayat tarzı savaşıdır. Değerler kavgasıdır. Kurumsal din savaşlarından tek farkı, belli bir etnik kimliğin adının kullanılıyor, olmasıdır. O da hakikati gözlerimizden kaçırmak için.
Geçenlerde bir haber sitesinde Girê Sipî’ye giren PYD savaşçılarından birinin fotoğrafı yayınlanmıştı. İki eliyle PYD bayrağını havaya kaldıran savaşçının ayakları altında DAİŞ bayrağı vardı. Malum DAİŞ bayrağının üzerinde “Muhammedun Resulullah” yazılıdır. Kelle koparan DAİŞ’in de bugünler için hazırlandığını unutmayalım. Bugünlerde TV’lerde PYD savaşçılarının Türkmenleri etnik temizliğe tabu tuttuklarını yana yakıla anlatan muhafazakar, dindar aydınlar endişe edeceklerse bu fotoğraf için endişe etmelidirler bence. Bu aynı zamanda dindarlığın önceliklerinin de nasıl mahiyet değiştirdiğini gösteriyor. Bu Türkmen veya Kürtlerin etnik temizliğe tabi tutulmasına tepki koymamak anlamına gelmez. Bilakis, asıl temizliğe tabi tutulanın Kürtler veya Türkmenler ya da Araplar olmadığını bilakis Türklerin, Kürtlerin, Arapların ortak değerlerinin yine onlar tarafından ayaklar altına alınmasını sağlayan bir süreç olduğunu anlatmak istiyorum. Bu gerçeği Türklerin gözünden kaçırmanın yolu, Türklerin etnik temizliğe uğradıklarını söylemek, Kürtlerin gözünden kaçırmanın yolunun da Kürtlerin binlerce yıldır bekledikleri devletlerine nihayet kavuştuklarını anlatmak olduğunu çok iyi bilenlerin yürürlüğe koyduğu bir değerler temizliği hareketi olduğunu söylemek istiyorum.
Günlerdir değerli aydınımız Müfid Yüksel’in seçimlerden sonraki değerlendirmelerinde ısrarla üzerinde durduğu husus tam da budur. “Kürdistan’ın İslam’dan arındırılması ve İslam’ın Arap yarımadasına hapsedilmesi projesi”.
Diğer bir ifadeyle Lozan’da Türklere “ver İslam’ı al bağımsızlığı” diyenler şimdilerde Kürtlere: “ver İslam’ı al devleti” diyorlar.
Türkmenlerin varsa eğer etnik temizliğe tabi tutulmaları elbette acı vericidir, Kürtlerin de yine işaret ettiğim projenin bir parçası olarak yüz yıldır yaşadıkları zulümden kurtulmaları elbette sevindiricidir (tabi bunun düzmece olduğunu biliyorum), ama İslami değerlerin evlatları aracılığıyla ayaklar altına alınmasının daha acı verici olduğunu anladığımız zaman iş işten geçmiş olabilir. O zaman İslamsız Kürtlüğün ve Türklüğün esasen Kürtlük ve Türklük olmadığını da anlarız.
(x) Arapların aynı anlamda “Telabyad” dedikleri girê sipî beyaz tepe demektir.