Tazminat alabileceklerden misiniz, yoksa ödeyebileceklerden misiniz?
Değerli okur bu hafta kar İstanbul trafiğini teslim aldı.
Yollar kapandı. İstanbul Havalimanından uçuş yapılamadı. İnsanlar havalimanında ve otoyollarda mahsur kaldı.
İstanbul Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu, Yap-İşlet-Devret (YİD) yöntemiyle yapıldı.
Havalimanı sözleşmesini Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ), otoyolunkini ise Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM)imzaladı.
Hafta içinde bir twit paylaştım ve sunulamayan ulaştırma hizmetinin bir sorumlusu olmalı dedim.
https://twitter.com/uemek/status/1485969872043532289
Ulaştırma ve Altyapı Bakanının hafta içerisinde katıldığı bir TV programından anladığım kadarıyla fatura yine bize çıkartılacak.
O zaman pamuk eller cebe.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
YAP-İŞLET-DEVRET
YİD projelerinin geleneksel kamu alımlarından en önemli farkı tasarım, yapım ve işletme süreçlerinin birleştirilmesidir. (İngilizcesiyle ‘bundling’, Türkçesiyle ‘bağlama’).
Geleneksel yöntemde özel sektör tesisin inşaatını yapar ve idareye devreder. İşletme sorumluluğu ve riskleri idarededir. İdare tesisi ya kendisi işletir ya da dışarıdan hizmet satın alır. Bu nedenle özel sektör tesisin yapımı aşamasında işletme dönemi risklerini dikkate almaz. Ortaya çıkan risklerin yönetimi idarededir. (Kar örneğinde TEM Otoyolunda işletme sorumluluğunun KGM’de olması gibi). Bu da özel sektörün yatırım aşamasında özensiz davranmasına ortam sağlar.
YİD sözleşmesinde yapılan bağlama neticesinde; özel sektör tasarım ve yapım aşamasında daha özenli davranmaya teşvik edilmektedir. Çünkü bu defa işletme döneminde ortaya çıkan risklerin sorumluluğu özel sektördedir.
İşletme döneminde ortaya çıkma ihtimali en büyük risk ‘emre amadelik’ (availability) riskidir.
(Değerli okur şimdi sizlere ‘kamu hizmeti imtiyazı’ falan diyeceğim. Danıştay diyeceğim. Anayasa Mahkemesi kararları diyeceğim. Sonra bana eski kafalı, kamucu falan diyecekler. Bu nedenle açıklamamı uluslararası kuruluşların terminolojisi üzerinden yapacağım. Ama endişelenmeyin sonuç yine değişmeyecek).
https://ppp-certification.com/ppp-certification-guide/410-availability-payments
https://ppiaf.org/sites/ppiaf.org/files/documents/toolkits/highwaystoolkit/6/pdf-version/1-13.pdf
Altyapı hizmetlerinin sözleşmelerde belirlenen standartlarda sunulması gerekmektedir. Ulaştırma hizmetlerinin sunulmasında bir zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Bu hizmetler, örneğin perakende hizmetleri gibi sadece sabah saat 10.00 ile akşam saat 10.00 arasında sunulmazlar.
Akşam saat 10.00 olduğunda Kuzey Marmara Otoyolunu kapatıyoruz, sabah 10.00’da geri açacağız denilmez. Aynısı havalimanı için de geçerlidir.
Bu nedenle ulaştırma hizmetlerinin 7 gün 24 saat kullanıcıların emrine amade tutulmaları gerekmektedir.
Hizmetin emre amade olmadığı, yani eksik ve kalitesiz sunulduğu süreler için görevli şirketlere varsa gelir garantisi ödemesi yapılmaz.
Ayrıca bir de havalimanlarında ve yollarda mahsur kalan insanların tazmin edilmesi sorunu bulunmaktadır.
YOLCU HAKLARI
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün (SHGM) resmi internet sitesinde havayolu ile seyahat edecek yolcuların haklarına ilişkin bilgiler paylaşılmaktadır.
https://web.shgm.gov.tr/tr/yolcular-icin/3889-index
Uçuşlar en az beş saat ertelendiğinde olduğunda, yolcu, bilet ücretinin iadesini ve seyahatinin başlangıç noktasına ücretsiz götürülmesini isteme hakkına sahipmiş.
Yani evinizden çıktınız, seyahat etmek için İstanbul Havalimanına geldiniz kar yağışı nedeniyle uçuşların 5 saatten uzun süreli ertelendiğini gördünüzde; paranızın iadesini ve evinize geri götürülmenizi talep edebilirsiniz.
Değerli okur para kolay da, kapalı yollardan sizleri evlerinize kim götürecek sahi? Otoyollar da kapalıydı değil mi?
Su uyur düşman uyumaz. Yetkililerimiz karla kışla mücadele ederken, birden dış güçler devreye girdi.
Yabancı yolcular “otele ihtiyacımız var” diye slogan attılar. Anında çevik kuvvet müdahalesi geldi.
Oysa yabancı yolcular evrensel haklarını istiyorlarmış.
Yine SHGM’nin resmi internet sayfasından öğreniyoruz ki “beklenen hareket saati, önceden ilan edilmiş hareket saatinden sonraki gün veya günler içerisinde olduğu takdirde, yolcuların “barınma hakları varmış.”
Yani keferenin de bir bildiği varmış.
Merak işte! Değerli İGA otele ihtiyacımız var diyen yolculardan, “toplamda 451 kabini (oda) ile dünyanın en büyük havalimanı otellerinden birisi ve Avrupa’nın en büyüğü olduğunu” söylediğiniz Yotel İstanbul’da misafir ettikleriniz oldu mu?
https://www.istairport.com/tr/yolcu/havalimani-rehberi/havalimani-hoteli
Devam edelim.
Çevik kuvvet kefereyle uğraşırken bir kötü haber de Yunanistan’dan geldi..
Sabah Gazetesinin İngilizce versiyonundan öğreniyoruz ki “Yunanistan’da mahsur kalan yolcuların öfkesi üzerine; hükümet araç sahiplerine 2.000 ve tren yolcularına da 1.000 avro ödeneceğini” duyurmuş.
Bu ödemelerin yapılabilmesi için de muhtemelen mahsur kalan yolcuların isimleri ve iletişim bilgileri mevcuttur. Ya da beyan esas alınacaktır.
Bizde ne olacak peki?
Gelin devam edelim.
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANININ AÇIKLAMASI
Hatırlarsınız. Uçağı İstanbul Havalimanına inemediği için, bir pistinin üstüne hastane yapılarak işlevsiz hale getirilen Atatürk Havalimanına inen Bakan birkaç gün önce bir televizyon programına katıldı.
O programdan sonra aklıma bazı sorular takıldı. Sizlerle bunları da paylaşayım.
Değerli okur yine yoruldum. Sizler de bir zahmet cevapları verin lütfen.
Sunucu Yunanistan’daki tazminat olayını hatırlattı ve haklı olarak “Türkiye’de de tazminat ödemesi mümkün mü” diye sordu.
Cevap: “Neden olmasın, bütün bunlar konuşuluyor. Sözleşmesine bakılır, gereken neyse yapılır.”
Ben: Sözleşmedeki koşullar nelerdir? Yunanistan anında tazminat miktarını açıkladı, Türkiye neden açıklamıyor? Kimlere, nasıl ve ne kadar tazminat ödenecek? Tazminat ödenecekse, Kuzey Marmara Otoyolunda kim ödeyecek? Bakanlık mı, görevli şirket mi? Bakanlık TEM otoyolunda mahsur kalanlara da tazminat ödeyecek mi? Bütün bunları ne zaman öğreneceğiz?
Sunucu yine soruyor: “kargo tesisi niye çöktü?”
Cevap: “Burası geçici bir yapıydı. Havalimanının yedi kilometre dışında olan bir yerdir burası. Hiç de önemli olan bir yapı değildir. Zaten yıkılacak olan bir yapıydı. Geçici olan bir yapıydı. Orda öyle bir sıkıntı yaşandı. Ama havalimanını ilgilendiren ve etkileyen kesinlikle bir şey değildir o.”
Ben: “Önemli olmayan bu yapı” Türk Hava Yollarının iştiraki Turkish Cargo’ya aittir. Havayollarının ve havalimanlarının önemli bir gelir kalemi kargo taşımacılığından gelmektedir.
Turkish Cargo neredeyse Türkiye’nin kargo sektörüdür. Türkiye’nin kargo trafiğinin % 90’ına sahip olan şirket, kargo trafiği açısından dünya genelinde 10’uncu sıradadır.
Havalimanı işletmecisi İstanbul Grand Airport’un (İGA) resmi internet sayfasında “ülkemizin bulunduğu stratejik konuma bağlı olarak yerli ve yabancı şirketlerin sürekli olarak büyüyen yatırımları ile İstanbul Havalimanı, dünya çapında büyük kargo hub noktalarından biri olmayı ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlamayı hedefliyor” denilmektedir.
Yine bu sayfadan öğreniyoruz ki “İstanbul Havalimanı’ndaki kargo şehrinde antrepo, acente binaları, gümrük ofisleri ve tüm kargo/lojistik operasyonlarının bir arada yer alması planlanıyormuş.”
https://www.istairport.com/tr/ticari/kargo-ve-lojistik-merkezi/kargo-ve-lojistik-merkezi
Karar gazetesindeki şu haberden öğreniyoruz ki “İGA yaptığı açıklamada binanın kendilerine ait olmadığını, inşaatının da THY tarafından bir İspanyol şirkete yaptırıldığını” söylemiş.
Bakanın geçici ve önemsiz dediği binanın kendileri tarafından yapılmadığını söyleyen İGA temsilcisinin sözleri üzerine şu soruyu da buraya bırakayım.
Yoksa, yoksa açılışı dört yıldan fazla olan Havalimanın “kargo ve lojistik merkezinin” inşaatı hala tamamlanmadı mı?
Kargo şirketleri kendi binalarını kendileri mi yaptılar? Neden?
Kargo şirketleri, kargo ve lojistik merkezi açıldığında, bu merkeze taşınacaklarsa mevcut binalar ne olacak?
Bu plansızlık ve kaynak israfı değil midir?
Bu plansızlığın sorumlusu kimdir?
Değerli okur Allah Aşkına biz kimin sözüne güveneceğiz artık.
Bakan TEM ve Kuzey Marmara otoyollarının uzun süreli kapalı kalmasının nedenini açıklarken “bu kadar kar tipi, bu kadar yoğun bir, tabii ki olumsuzluklar yaşanacaktı” dedi.
Bu açıklamanın üzerine ben de şunları sorayım:
Bu açıklama üzerine YİD şirketleri “tabiî ki bu kadar yoğun bir kar tipinin üzerine otoyolun ve havalimanının kapalı kalması gayet normaldir. Bu bir mücbir sebeptir” derlerse; bu şirketlere ceza vermek mümkün olabilir mi?
Bu şirketlerin mahsur kalanlara tazminat ödemelerini bırakın; karla baş edemedikleri için hizmet sunamadıkları süre için bu şirketlere garanti ödemesi de yapılacak mı?
Değerli okur yazının başında “pamuk eller cebe” demiştim ya. Neden dedim?
Endişemin kaynağı işte buydu.
İyi pazarlar.