Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)
Erzincan İliç’te ciddi bir maden faciası yaşandı. Çöpler bölgesinde bulunan altın madeninde büyük bir toprak kayması yaşandı. 9 madenci halen toprak altında. 11 gündür bulunamadılar.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın açıklamasına göre “söz konusu olan 10 milyon metreküp büyüklüğünde bir toprak. Bugün kaldıralım dense en az 400 bin kamyon gerekiyor.”
Demek ki o toprağın kaldırılması kolay değil.
Hem de siyanürlü bir topraktan bahsediyoruz.
Faciadan sonra tarlalar sarardı. Meralar kurudu. Hayvanlar beslenemiyorlar. İnekler süt veremiyorlar.
Köylüler korkularından su içemiyorlar.
Bunlara rağmen Bakan “halk sağlığına, çevreye ve Fırat Havzası’na zarar vermeyecek tedbirleri aldık” diyebiliyor.
Bir de İBB başkan adayı olan eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı’nın dehşet bir açıklaması var: “Çevre Bakanlığı sadece çevresel etkileri denetler. İşletme; çevreye, doğaya zarar veriyor mu? Vermiyor mu? Buna bakar. Bir de bizi işletmenin kapasitesini artırmakla suçluyorlar. Bize iftira atanlar şunu da bilir ki; Çevre Bakanlığı işletmenin kapasite artışı kararını vermez, veremez.”
Peki bakanların açıklamaları ne kadar haklı.
İzninizle konuyu bir de biz değerlendirelim.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
ÇED RAPORU
“ÇED, yapılması düşünülen herhangi bir faaliyet için uygulama kararı verilmeden önce (planlama safhasında) mevcut kullanımlara, bu projenin uygulama safhasından itibaren ileride olabilecek olumlu ve olumsuz bütün etkilerin, mümkün olduğu … sistemli bir şekilde araştırılması, değerlendirilmesi olumsuz etkilerinin önlenmesi, azaltılması veya olumsuz etkileri denkleştirici önlemler alınması için karar alıcılara ışık tutacak bir araçtır.”*
Bu akademik tanımdan hareketle Enerji ve Tabii ki Kaynaklar Bakanına bir uyarıda bulunalım.
Halk sağlığı, çevre ve iklim İliç’teki gibi facialar ortaya çıktıktan sonra önlen(e)mez. Aksine işletme faaliyetine başlamadan önce değerlendirmeler yapılır ve önleyici tedbirler alınır.
CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz ortaya çıkardı. (13/02/2024)
Çöpler Kompleks Madeni İşletmecisi Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş. 2021 yılında 2. Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi projesiyle ilgili olarak Çevre Bakanlığına başvurmuş. Bakanlık 07/10/2021 tarihli yazısıyla “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı vermiş.
Yani Çevre Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz raporu verseymiş maden faaliyetleri devam edemeyecekmiş. Hani Sayın eski Bakan ve İBB Başkan adayı “iftira atıyorlar” diyordu ya.
Yok öyle değilmiş. Bakanlığınız yol vermese Anagold Madencilik yol alamayacakmış.
Bakanlık aynı yazısında “ÇED olumlu Karar tarihinden itibaren 3 (üç) aylık periyodlarda yatırımın başlangıç, inşaat ve işletme sonrasına ilişkin kaydedilen gelişmeleri içeren Proje İlerleme Raporu’nun Bakanlığımıza sunulması gerekmektedir” de demiş.
Doğru bir ifade. Galiba bu “proje ilerleme raporlarının” yerindeliği de denetlenecek ve gerekli tedbirler alınacaktı.
Yine Sayın Yavuzyılmaz’dan öğreniyoruz ki “Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş.’nin yığın liçi sahasında 27/03/2022 tarihinde 1292-1346 katlarında bir kayma olayı meydana gelmiş.” (23/02/2024)
Sayın Yavuzyılmaz’ın kaynağı yine Çevre Bakanlığının resmi bir yazısı.
Bakanlık yazısında birtakım önlemlerin alınmasını tavsiye etmiş ve para cezası vermiş.
Son faciada olduğu gibi işletmenin izinlerini iptal etmemiş.
Anlaşılan işletmemiz de para cezasını ödemiş ve bildiğini yaparak yoluna devam etmiş.
Değerli okur isterseniz yorumu ben değil yazıda referans aldığım akademik çalışmanın yazarları yapsın: “Türkiye’de çevre, politika yapıcıların ve ekonomik birimlerin gündeminde ilk sıralarda yer almadığından, ekonomik birimlerin performansları çoğunlukla ekonomik girdiler ve çıktılar üzerinden değerlendirilmektedir. Oysa çevre, ekonomik büyüme uğruna feda edilebilecek bir unsur olarak görülmemeli ve önemli bir belirleyici olmalıdır.”
Değerli okur “su akar Türk bakar” diyerek dereleri mahfeden hidrolik santralleri inşa edenleri mi sayayım?
Kuzey Marmara ormanlarında doğal hayatı mahfeden projeleri mi sayayım?
Kanal İstanbul?
Ya Akbelen?
Yeni kömür sahası yaratmak için Akbelen ormanındaki ağaçların kesilmesine köylüler “akciğerimizi vermeyiz” diye direndiler.
Tabii ki karar vericiler olaya çevre açısından değil, ekonomik önceliklerle baktı.
Kamu kurumları “ormandaki ağaçların kesilmesinde kamu yararı var çünkü buradaki termik santral Ege Bölgesi’nin elektriğinin % 72’sini karşılıyor” dediler.
TES İŞ Sendikası Başkanı “Bölgede faaliyet gösteren 3 termik santral var. 6 bine yakın kişi geçimini sağlıyor” dedi.
Köylüler ağaçlarımızı kesilmesin diye nöbet tutarken santral işçileri ise “dışarıdan gelenler alın terimiz üzerinden şov yapıyor” dediler.
Ekonomik yaklaşım işte böyle bir şey.
Madenciler yöre halkına istihdam, okul ve cami gibi rüşvetler verirler. Yöre halkının önemli bir kısmı da sadaka gibi verilen bu rüşvetleri kabul ederler maalesef.
Bütün bunlar daha yenilerde (7/10/2021) Paris İklim Değişikliği Antlaşmasını imzalayarak, 2050 yılında sıfır karbon taahhüdünde bulunan bir ülkede oluyor.
Bakın akademik çalışmamızın yazarları bir de ne diyorlar: “Günümüzde ÇED Yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerin içeriğine baktığımız zaman ÇED Raporunun hazırlık ve kapsam aşamalarının kolaylaştırıldığı ve esnekleştirildiği de görülmektedir.”
Değerli okur bu tespite ben de imzamı atarım inanın.
Neden mi?
Devam edelim.
TÜRK İŞİ ÇED RAPORU
Değerli okur 1915 Çanakkale Köprüsü’nü bilirsiniz.
Sembollerin Köprüsü.
Köprünün işletmecisi ABD’de yayımlanan ENR Engineering News-Record isimli bir altyapı dergisine “Köprü hayalimdi. Çanakkale’nin en sert rüzgarlarına dayanacak kadar sağlam bir proje yaptık. Bizim projemizde köprümüzün orta açık uzunluğu bin 510 metreydi. O zaman bu kadar büyük yapacak cesaretimiz yoktu.” (12/01/2022)
Halkın vergilerinden karşılanan cömert gelir garantileriyle cesaretlendiler ve semboller yaratmak için köprünün boyunu uzattılar. Cumhuriyet’in yüzüncü yılını sembolize etmek için köprünün orta açık uzunluğunu 2 bin 23 metreye çıkarttılar
18 Mart (üçüncü ay) Çanakkale Zaferi’ni sembolize etmek için köprünün yüksekliğini 318 metreye uzattılar.
19 Mart 2023 tarihinde bu köşede yazdım.
Köprünün tasarımı, kule vinçleri, ana kablo imalat işleri ve askı halatı, kule ve eğim kazandırma işlemleri ile hidrolik tampon ve yatak imalatı, genleşme derzi, kütle damperi, levha imalatı, geçici kablolama, podyum ve taşıma sistemleri ile inşaat asansörleri hep yurtdışından getirildi.
Köprü inşaatında kullanılan 2 bin 10 iş makinesinden sadece sekizi Türk. Diğerleri yabancı.
Nereden mi biliyorum?
Münafık Almanlardan.
Çanakkale Köprüsü’nün inşaatı öncesinde bir ÇED Raporu hazırlamak gerekiyordu.
Türk mühendisler, Türk mevzuatına göre bir rapor hazırladılar.
Tabii ki Çevre Bakanlığı raporu onayladı.
Öncelikleri çevre değil, Sayın Cumhurbaşkanının buyruğu ile inşa edilecek olan köprüydü.
İşletmeciler bu raporu aldılar uluslararası finans kuruluşlarından kredi talep ettiler.
Uluslararası finans kuruluşları Çevre Bakanlığının onayladığı bu raporu uluslararası standartlarda bulmadı.
İşletmeci mecburen ERM GmbH isimli bir Alman firmasına gitti. Şirket Almanya’da yerleşik.
Raporu Alman Raimund Vogelsberger ve Romen Dana Bratu isimli uzmanlar 2018 yılında tamamladılar.
Uluslararası kuruluşlar bu raporu makbul gördü.
İşte tüm bu gelişmeleri bu iki münafık kendi raporlarında yazmış ve demişlerdi ki: “Köprünün işletmecisi ÇOK A.Ş. uluslararası finans topluluğundan proje finansmanı arayışındadır. Türk ÇED yönetmeliği gereksinimleri uyarınca hazırlanan bir ÇED Raporu 23 Kasım 2016 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanmıştır (Karar no. 4388). Ancak bu Türk ÇED’inin kapsamı ve detayı uluslararası kreditörlerin gereksinimlerini karşılamak için yeterli olmadığından Proje için daha detaylı ve kapsamlı bir ÇED gerekmiştir”. (s. 15)
Değerli okur uluslararası standartlara aykırı biçimde Türk usulüyle hazırlanan ÇED raporları Erzincan İliç’teki gibi halk sağlığını, doğayı ve çevreyi mahfeden faciaların tetikçileri olabiliyorlar maalesef.
İyi pazarlar.
*Turan, E.S. ve Güner E.D. 2017. Türkiye’de Çevresel Etki Değerlendirme Mevzuatındaki Değişimler. Doğal Afetler ve Çevre Dergisi. 3(1). S. 39-47