Altyapıda tercihler
Fiziki ve sosyal altyapı ekonomik kalkınmaya pozitif katkı sağlamaktadır.
Ekonomik büyüme reel milli gelirdeki artıştır. Ekonomik kalkınma ise daha geniş bir anlama sahiptir.
Ekonomik kalkınma sonucunda toplumun yaşam kalitesi ve standartları artmaktadır. Böylece okuryazarlık oranı, yaşam süresi ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda iyileşmeler ortaya çıkmaktadır.
Bu kapsamda enerji, ulaştırma ve telekomünikasyon gibi fiziki altyapı üretim maliyetlerini düşürmekte, haberleşmeyi kolaylaştırmakta ve üretilen ürünlerin hedef pazarlara daha kolay ulaştırılmasını sağlamaktadır.
Eğitim ve sağlık gibi sosyal altyapı ise insan sermayesini güçlendirmektedir.
Oxford Economics tahminlerine göre 2016-2040 arasında Türkiye’nin 975 milyar dolarlık altyapı yatırımına ihtiyacı bulunmaktadır. Mevcut gelişmeler çerçevesinde bunun 405 milyar dolarlık kısmına finansman bulunabilmektedir.
Geri kalanı için yeni kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu nedenle yatırım tercihlerinde çok özenli davranılmalıdır.
Nasıl mı?
Gelin başlayalım.
ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ
Daron Acemoğlu ve James Robinson’un ortak kaleme aldığı Ulusların Düşüşü* kitabını bilirsiniz. Kitapta güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenleri incelenmektedir.
Kitabın bir bölümünde ABD ve Meksika’daki kurumlar karşılaştırılmaktadır.
Karşılaştırmanın öznesi Microsoft şirketinin kurucusu Bill Gates ve Meksikalı dolar milyarderi Carlos Slim’dir.
Değerli okur bir yeniliğin hayata geçirilmesi için önce bir fikir bulacaksınız, bir şirket kuracaksınız ve bu şirkete kredi temin edeceksiniz. En önemlisi de bu fikrinizi çalınma riskine karşı koruyacaksınız.
Yazarlar, patent alanların sosyal statüsüne bakarak; icatların doğasının anlaşılabileceğini söylüyorlar.
1820-1845 yılları arasında ABD’de patent sahiplerinin sadece % 19’unun ebeveynleri meslek sahibi veya büyük toprak sahibiymiş. Patent sahiplerinin % 40’ı, 1.500 patentle rekoru hala kırılamayan Edison gibi temel seviyede eğitim görmüştü.
Değerli okur, yazarlar bunu “ABD’deki hem genel anlamdaki hem de yenilikçilik anlamındaki özgürlük ve demokratlık” olarak açıklamaktadır.
İcadın tek başına topluma bir faydası bulunmamaktadır. İcadın faydası ortaya ticarileştiği anda çıkmaktadır. ABD’de mucitler bu açıdan da şanslıydı. 19. yılda finansal aracılık ve bankacılık hizmetlerindeki hızlı gelişme mucitlerin krediye erişimini kolaylaştırdı. Böylece ABD ekonomisi kalkındı.
Bu gelişmeler Meksika için geçerli değildi. 19. yüzyılda Meksika’da mülkiyet haklarına tecavüz edildi, muazzam miktarda özel arazi kamulaştırıldı, hükümet yandaşlarına tekel hakları verildi ve bankacılık dâhil bütün alanlarda bu yandaşlar kayırıldı.
Bill Gates ve Carlos Slim kökeni böyle olan bir ekosistemde iş görmeye başladılar.
Gates ve Microsoft’un yükselişi hepinizin malumudur.
Gelin biz Kitap’tan Slim’in yükselişini okuyalım: “Slim servetini yenilik sayesinde kazanmadı. Önceleri borsa manipülasyonlarıyla sivrildi. 1990 yılında Meksika’nın telekomünikasyon tekeli Telmex’in ihalesine girdi. En yüksek teklifi vermediği halde, ihaleyi Slim’in şirketinin liderliğindeki bir şirketler birliği kazandı. Slim özelleştirme bedelini hemen ödemek yerine; Telmex’in kendi temettü hisselerini kullanarak ödemeyi başardı.” Çünkü ihale oyunlarında çok başarılıydı.
(Değerli okur Telmex’in ihalesini, Türk Telekom özelleştirmesiyle birlikte okuyun lütfen. Size kolaylık sağlamak için Prof. Dr. Yalçın Karatepe’nin ilgili yazısının linkini buraya bırakıyorum).
“Carlos Slim’i bugünkü konumuna taşıyan Meksika’daki kurumsal yapı, ABD’den çok farklıdır. Meksikalı bir girişimciyseniz birçok pazara giriş engeliyle karşılaşırsınız. Bunlar pahalı lisanslar, resmi formaliteler, yolunuza çıkan siyasetçiler ve finans sektöründen kredi sağlama güçlükleridir.” Bu pazara giriş engelleri aynı zamanda girişimciliğe ve yenilikçiliği de engel olmaktadır. Slim gibi bu engelleri aşabilenler, çok zengin oluyorlar çok.
Yazarlar ABD’deki eğitim sisteminin Gates ve onun gibilere yeteneklerini tamamlayacak özgün beceriler kazanma olanağı sağladığını söylüyorlar. Bunlar giriş engeliyle karşılaşmadan kolayca şirket kurabildiler. Projelerine finansman sağladılar. ABD’nin emek piyasaları bunlara kalifiye işgücü sağladı. Rekabetçi piyasalar, şirketlerini büyütmelerine ve ürünlerini pazarlamalarına imkân verdi. Bu girişimciler ABD’deki kurumların sağladığı hukukun üstünlüğüne güveniyorlardı ve mülkiyet haklarının emniyetinden şüphe etmiyorlardı. Ayrıca, oyun oynanırken oyunun kurallarının değişmeyeceğinden de emindiler.
ALTYAPIDA ÖNCELİKLER
Hatırlayın, yazının girişinde altyapı yatırım kararlarında çok özenli olunmalıdır demiştim. Bu özen sadece proje bazında değil projeleri geliştirecek kurumsal yapıyla da ilgilidir.
Değerli okur altyapı projelerinde önceliğiniz kamu hizmetlerinde hizmet kalitesinin artırılması ise proje seçiminde ve önceliklendirilmesinde kılı kırk yararsanız. Bu nedenle de ihtiyaçtan projeye giderseniz. Önceliğiniz eser bırakılmasına katkı sağlamak ise, partili devlet memurlarının yaptığı gibi siyaseten belirlenen projelere ihtiyaç yaratmaya çalışırsınız.
Amacınız çevreyi korumak ise, Paris İklim Anlaşması ilkeleri çerçevesinde finansal kaynaklarınızı yeşil yatırımlara yönlendirirsiniz. Değilse, Kanal İstanbul gibi çılgın projeler geliştirirsiniz.
İhalelerde önceliğiniz rekabeti korumak ise, ihale süreçlerindeki pazara giriş engellerini kaldırırsınız. Rekabetçi ihalelerde yenilikçi çözümler üretirsiniz. Önceliğiniz rekabet değilse, Slim gibi ihale zenginleri yaratırsınız.
Eğitim alanında önceliğiniz binaysa, ihale zenginleriniz olur. Önceliğiniz eğitim hizmetiyse, Microsoft ve Apple gibi teknoloji şirketlerini kuran girişimcilere sahip olursunuz.
Adalet hizmeti denilince aklınıza adalet sarayları ve ceza evleri geliyorsa, peşinden de ihaleler gündeme gelir. Hukukun üstünlüğü ve mülkiyet haklarının korunması gelirse, Gates gibi mucitlerin yetişeceği bir hukuk ve yargı sistemi oluşturursunuz.
Krediler üzerinden ekonomiyi yönetmeyi düşünüyorsanız, kamu bankalarını özelleştirmezsiniz. Bu durumda, krediler çevreye vereceği zarar yüzünden yurtdışından finansman bulamayan altyapı projelerine gider. Önceliğiniz kredilerin verimli projelere verilmesiyse, kamu bankalarını özelleştirirsiniz ve banka piyasasında rekabeti artırırsınız.
Unutmayın her tercih bir vazgeçiştir!
Değerli okur, hedefiniz ABD’deki gibi teknoloji şirketlerinin öncülüğünde bir büyüme, ihracat ve dolayısıyla refah mıdır?
Yoksa Meksika’da Slim gibi ihale zenginlerini yaratan bir piyasa yapısı mıdır?
Tercih sizin.
İyi pazarlar.
*Acemoğlu, D. Ve Robinson, J.A. 2013.Ulusların Düşüşü. Doğan Kitap: İstanbul