Yok kanun yap kanun!
Çek Kanunu alelacele hazırlanıp torbaya atıldı. Meclis’te alelacele kabul edildi. Çeklerin ibrazını yani ödenmesini durdurduğu için piyasalar kilitlendi… Bunun üzerine Ticaret Bakanlığı alelacele açıklama yaptı ve bir de “tebliğ” yayınlanarak karşılığı olan çeklerin ödenmesine bir engel olmadığını, karşılıksız çeklerin ertelendiğini duyurdu.
Piyasalarda çek işlemleri açıldı böylece…
Her şey öylesine aceleye getirilmişti ki, tebliği yayınlayan Resmi Gazete’nin mükerrer sayısı “30 Nisan Çarşamba” diye basıldı, internette “30 Nisan Cuma” diye düzeltildi.
Belki de bütün parlamento tarihimizde ilk defa bir “kanun”, Bakanlığın çıkardığı “tebliğ” ile düzeltilmiş oldu!...
TÜRKİYE’NİN BİRİKİMİ
Türkiye’de kanunların uzman kurumlarda hazırlanması köklü bir gelenektir. Klasik Osmanlı’da fermanlar “nişancı” dairesinde hazırlandı. Tanzimat’tan itibaren bu görevi Danıştay üstlendi. Cumhuriyet döneminde ise “Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü” en liyakatli ve tecrübeli kanun hazırlama kurumuydu. CB sistemine geçişle kapatıldı! Oradaki birinci sınıf uzmanlar dağıtıldı! Bu konuda, CB sisteminin “bilançosu”nu çıkaran Prof. Kemal Gözler’in şu akademik makalesini önemle tavsiye ederim: https://www.anayasa.gen.tr/cbhs-bilanco.htm
Artık kanun teklifleri Beştepe’de yeni kurulan birimde hazırlanıp milletvekillerine veriliyor, onlar imza atıp Meclis’e getiriyorlar.
Prof. Gözler aynı makalesinde belirtir: CB sistemine geçildikten sonraki 18 ay içinde 24 tane CB Kararnamesi çıkarılmış, bu 24 kararnamede değişiklik yapmak için ise 31 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi daha çıkarılmıştır!
Çek Kanunu’ndaki yanlış düzeltmek için bir kanun daha çıkarmaya vakit olmadığı için aceleyle Bakanlık “tebliğ” yayınladı.
TORBA YASA SORUNU
Türkiye’nin asırları bulan, modernleşme tarihimizde de yüz elli yıllık kanun yapma geleneği, aslında “torba yasa” uygulamalarıyla sulandırılmıştı.
Usule uygun olarak hazırlanmış bir kanun metnine, ilgisiz konularda birkaç madde sokuşturulup birlikte Meclis’ten geçiriliyordu.
Böylece denetlenmesi, müzakere edilmesi, yanlışların düzeltilmesi mümkün olmuyordu.
Uzmanlığa da kanun yapma tekniğine da aykırı olan bu “torba yasa” uygulamasını Başbakanlığı döneminde Ahmet Davutoğlu yasaklamış, dönemin hükümet sözcüsü Bülent Arınç “torba gibi bir lafı literatürden çıkaracağız inşallah” diye açıklama yapmıştı. (15 Eylül 2014)
Bırakın torba yasayı, CB hükümet sistemiyle Türkiye’nin asırlık kanun hazırlama kurumu kaldırıldı. CB kararnameleri getirildiği gibi, anayasada yeri olmayan bir şekilde, Beştepe’de hazırlattırılan kanunlar, milletvekilleri hazırlamış gibi Meclis’e sunuluyor. Torba yasa uygulaması da devam ediyor.
YOK KANUN YAP KANUN
Rahmetli Enver Paşa “yok kanun yap kanun” derdi. Bir konuda kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç mı var? Yazarsın bir “kanun” olur biter!
Halbuki modern devlette uzmanlıklar çok önemlidir. En temel kanunlar yetkili devlet kurumlarında iyi yetişmiş uzmanlarca müzakere edilerek özenle hazırlanır. Ondan sonra yetkili siyasi organlara gelir…
Bu noktada anayasa tarihimizin büyük isimlerinden merhum Babanzade İsmail Hakkı Bey’in 7 Haziran 1909 günlü Tanin gazetesinden çıkan “Mebusan Makinesi” adlı makalesini hukuk ve siyaset dünyamızın dikkatine sunmak isterim.
Mülkiye’de anayasa hukuku müderrisi (profesör) olan Babanzade, ‘yok kanun, yap kanun’ anlayışını eleştiriyordu: Bir icra adamı, bir kumandan süratle karar alabilir. Ama Meclislerden bu beklenmemeli… “Müşavere esasına müstenit olan Meclis müşaverenin ve fikir teatisinin ayrılmaz parçası olan teenni” ile hareket etmek zorundadır:
“Kanun koyma ister istemez teemmül ve mülahazayı gerektirir.”
Babanzade, tüm yetkileri Yıldız’da toplayan Abdülhamit devrinde bile kanunların Danıştay’dan geçtiğini hatırlatıyordu.
Fransızlar bir yıl süreyle çalışarak bütün partilerin katılımıyla gerçekleştirdikleri 2008 anayasa reformunda, Cumhurbaşkanı karşısında yasama organını ve yargıyı güçlendirdiler! Hakimler ve Savcılar kurulundan politikacıları çıkardılar.
Akılları yok muydu?!
Hayır; kuvvetler ayrılığı, güçlü Meclis aklın yoludur. Merhum Babanzade İsmail Hakkı Bey yüzyıl önce yazmıştı bunu.