Yok kanun yap kanun
Enver Paşanın meşhur sözüdür bu; “kanun” kavramının hukuk zihniyetiyle ve bilgisiyle değil, siyasetin günlük ihtiyaçlarıyla ele alınmasını ifade eder.
Siyaset bir yetkiyi elde etmek, bir davranışı cezalandırmak, birilerini susturmak ya da ödüllendirmek mi istiyor?
Hukuka uygun mu değil mi diye bakılmaz. Hazır kanun yoka bir kanun daha yaparsın, olur biter.
Kanunlarda değişiklik yapan KHK’lar “yok kanun yap kanun” örnekleriydi.
Aynı şekilde “torba yasa”lar da “yok kanun, yap kanun” örnekleridir.
‘ÖNGÖRMEK’ ZORLAŞIYOR
İktidar Meclis’e bir kanun teklifi getirdi: “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi.”
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (BMGK) kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının yasaklanmasına yönelik yaptırım kararlarının uygulanması ve gerektiğinde cumhurbaşkanına ilgililerin mal varlıklarını dondurması yetkisi veriyor.
Bizdeki “tek kişilik hükümet” olduğu için Cumhurbaşkanının tek imzasıyla mal varlıkları dondurulabilecek.
Cumhurbaşkanı ne kadar çok kişi ve kuruma terörist derse, yetki kullanım alanı o kadar geniş olacak.
Kanun terörle mücadelenin finansman tarafını düzenlemeyi amaçlıyor, bu yönüyle elbette gerekli. BM kararıyla ilgi zaten. Fakat komisyon çalışmalarını izleyen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı hukukçu Mustafa Yeneroğlu, 43 maddelik teklifin sadece 6 maddesinin bu gerekçeyle ilgili olduğunu söylüyor.
Anayasa Mahkemesi ne yapar? Artık “öngörü”de bulunmak kolay değil. Atamalarla üye yapısı değiştikçe, eski içtihatlarına uymayan kararlar artmaya başladı. “Öngörülebilirlik” zor artık.
YETKİ YARGIYA VERİLSİN
Bundan ibaret değil. Bu bir “torba yasa”, yani başka kanunlar da işin içinde. Dernekler Kanunu’nda değişiklik yapan maddeler de torbanın içinde.
Mesela bu maddelerden birine göre; hakkında terörün finansmanı suçlarından ya da uyuşturucu suçlarından soruşturma açılan dernek ve vakıfların yetkillerini İçişleri Bakanı görevden alıp yerlerine kayyum atayacak…
Soruşturmayı yargı yürütüyor, kayyum kararını niye yargı vermiyor?
Belediyelere davranışlarından, yürütme yetkilerini iktidarın nasıl partizanca kullanıldığını biliyoruz.
Meclis’te AK Parti ve MHP’den acaba, “bu yetkiyi siyasi kurum olan bakanlığa değil, yargıya verelim, bir ölçüde de olsa güven oluşsun” diyenler çıkar mı?
Zor.
Bizim ve dünyanın tecrübeleri neyi gerektiriyorsa, tersi yapılıyor. Yönetimlerin güven kazanmaları partizanlıktan uzak, hukuki ve eşitlikçi davranmalarıyla mümkündür; bizde nasıl?
Güçlü parlamentolar sadece demokrasinin değil, temiz ve rasyonel yönetim için de ön şarttır ama bizde CB sistemi parlamentoyu zayıflattı.
TORBA YASA SORUNU
Torba yasa ayrı bir sorun; eski sistemde de vardı. Tartışmayı, tahlil ve tenkidi, araştırmayı ayak bağı sayan anlayış, torbaya çokça maddeler atarak hızlı davrandığını sanıyor. Halbuki iyi müzakere edilmemiş, olgunlaştırılmamış metinler kanunlaşıyor.
Ahmet Davutoğlu Başbakanlığı döneminde bu vahim sorunu gürmüş, bunun artık yapılmaması için talimat vermişti. Davutoğlu hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç, “talimat kapsamında torba kanun olarak nitelendirilen çok maddeli yasaları artık Meclis’e getirmeyeceklerini” açıklamıştı. (15 Eylül 2014)
Ak Parti’nin başlangıçtaki reformist çizgisinden ayrılarak “tek kişilik hükümet” yönündeki gidişini kim düzeltmek istemişse, uzaklaştırıldı: Abdullah Gül, Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Ahmet Davutoğlu…
Hâlâ içeride doğruyu söyleyenler var ama yetkileri yok, etkileri de olmuyor.
DÜŞÜNME ZAMANI
Bunları niye yazıyorum? İyi yöntemlerden nasıl kötü yöntemlere savrulduk, bir muhasebesi yapılsın diye yazıyorum. Kişi başına milli gelirimizin 12 bin dolara çıkması da, şimdi 8.700 dolara düşmesi de aynı partinin döneminde olmadı mı?
Başarıyı nasıl sağlamıştık, ülkeye 220 milyar dolar yatırım nasıl bir güvenle gelmişti?
Niye son 7-8 yıldır göstergeler adım adım bozuldu ve bugünkü duruma geldik?
Bunu herkesten önce iktidarın düşünmesi gerekmiyor mu?
İnandırıcı olmayan “reform” kavramına güven kazandırmak için de böyle bir zihinsel muhasebe, zihinsel reforma ihtiyaç yok mu?
Öncelikle hukukun üstünlüğünü gözetmenin şart olduğu artık belli değil mi?
İyi gidiyoruz deniliyorsa, , söylenecek söz yok.