Tvitter, mivitter
Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin bir toplantısında “YouTube, Twitter, Netflix, şu, bu gibi sosyal medyalara karşı” olduğunu vurgulayarak şöyle dedi:
“Biz bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz.”
Klasik medyayı büyük öncüde kontrol eden Erdoğan’ı geçen hafta ilk defa YouTube kanalını kullanırken gördük. Özenle düzenlenmiş görkemli kütüphane raflarının önünde, bu defa güleryüzlü, sevecen bir eda ama yine hakim ses tonuyla Erdoğan tivittırda 16 milyon takipçisinin olduğunu söylüyor, gençlere şöyle sesleniyordu:
“Sosyal medyanın asla ihmal edilemeyecek derecede önemli bir mecra olduğunu biliyoruz. Sosyal medyadan nefret etsek böylesine yaygın ve etkin bir şekilde kullanmazdık.” (27 Haziran)
Sosyal medya, TV’ler gibi istenilen soruların sordurulup rahatça konuşulan bir mecra değildir. Erdoğan’ın bu ilk YuoTube yayınında gençler aykırı sorular sordular, dahası “dislike” fırtınası estirdiler…
AP açık görüldü, sosyal medya klasik medya gibi kontrol altına alınamaz.
ŞEREF VE HAYSİYET
Bir bebek dünyaya getiren genç anne Esra Erdoğan Albayrak’a sosyal medyada iğrenç, alçakça saldıranlar oldu.
İnsan onuru, daha esaslı ifadesiyle “insan şeref ve haysiyeti” kutsaldır, dokunulmazdır. Evrensel hukukta böyledir, İslami gelenekte insan “eşref-i mahlukat” yani yaratılmışların en şereflisidir.
Esra Hanım’ın, Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Hanım’ın, bütün kadınların, bütün insanların şeref ve haysiyeti eşittir, kutsaldır.
Sosyal medya bu alanda bütün dünyada sorunlu bir mecradır. En aşağılık ifadeler, en çirkin laflar, en yontulmamış bağnazlıklar sosyal medyada yer alıyor.
Geleneksel medyada “editoryal ilkeler” vardı, şimdi toplumlardaki cerahatler sosyal medyaya akıyor.
İnsan şeref ve haysiyetini korumak yönünde daha dikkatli bir düzenleme getirilmeli, bunun dışında yeni kısıtlamalardan sakınılmalıdır. Türkiye’de zaten sosyal medya BTK tarafından kontrol ediliyor; tweet mesajları için açılan belki binlerce dava var.
ÖZGÜRLÜK ALANI
Sosyal medya aynı zamanda hür fikirlerin, muhalefetin, haberleşme ve dayanışmanın da en özgür mecrasıdır.
İşte klasik medyanın kapılarının kilitlendiği muhalefet liderleri ve eleştirel aydınlar ancak YouTube gibi mecralarda konuşabiliyorlar; Karar Tv gibi, MeydaScope TV gibi, T24 TV gibi, Cüneyt Özdemir TV gibi…
Evet, özgürlük alanı, çünkü iktidarlar klasik medya kuruluşlarını çeşitli baskılarla “kontrol” altına alabiliyorlar; sosyal medyanın böyle kontrol altına alınması o kadar kolay değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “tamamen kaldırılması, kontrol edilmesi” diyor. Kapatma olmayacak ama nasıl bir “kontrol” olacak?
Medyada nasıl bir düzen kurulduğuna bakınca kaygı verici bir soru.
Ama Türkiye Kuzey Kore olmadıkça sosyal medyayı yasaklamak mümkün değil.
Türkiye totaliter bir rejim olamayacağına göre Komünist Çin rejimi gibi sosyal medyayı “tamamen kontrol” altına alması da söz konusu olamaz.
HUKUKEN MÜMKÜN MÜ?
Başbakanlığı döneminde Erdoğan “Bu milleti Youtube'a Facebook'a, bilmem şuraya buraya yediremeyiz” diye konuşmuş, kapatma dahil mi sorusuna “dahil” diye cevap vermişti. (7 Mart 2014)
Dahası, “tvitter mvitter, hepsinin kökünü kazıyacağız” demişti. (20 Mart 2014)
Türkiye’nin Batı’dan kopmasında ve yabancı sermayenin yön değiştirmesinde bu sözler de etkili oldu, adım adım Türkiye’nin hukuk devleti imajı bozuldu.
Ve, Erdoğan’ın sosyal medyayı kontrol altına almak için çıkardığı kanunlar AİHM’den ve Anayasa Mahkemesi’nden döndü.
AİHM’nin 1 Aralık 2015 tarihli kararına göre, sosyal medyada organlarına “erişim yasağı” konulması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesi’nin ihlalidir!
Sadece, suç içeren mesaj ya da yayın neyse ona erişim engellenebilir, mahkeme onayı şartıyla.
Bizim AYM’ye göre, sosyal medya yayınlarına, çağdaş fikir ve ifade özgürlüğünün sınırlarını daraltan kısıtlar konulamaz… Yapılacak düzenleme demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz… Devlet “ancak mahkemece bu konuda alınmış bir karara dayalı olarak ve bu kararda öngörülen tarzda engelleme kararının icrasını gerçekleştirebilir.” (B. No: 2014/3986, paragraf 28ve 47)
Eleştiriyi kısıtlayıcı bir düzenleme kutuplaşmayı büsbütün körüklemekten ve Türkiye’nin hukuk devleti imajını daha da bozmaktan başka sonuç vermez.