Tekâlif-i milliye
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Nisan akşamı yaptığı ‘ulusa sesleniş’ konuşmasında, Milli Mücadele’de Tekâlif-i Milliye adıyla sağlanan büyük dayanışma ve fedakarlık başarısını örnek gösterdi.
Ben de 1 Nisan günü bu köşede ““Milli Mücadele’de Tekâlif-i Milliye kararları fevkalade kesin ve fevkalade başarılı bir milli dayanışma örneğiydi. Başarısında Ankara hükümetine duyulan güvenin de payı önemliydi” diye yazmıştım.
Kesinlikle ben hatırlattım demiyorum, yakın tarihe ilgi duyanların hatırlayacağı bir konudur.
Erdoğan’ın sözleri şöyle:
“Her ne kadar CHP Genel Başkanı başta olmak üzere kimi kesimler bu kampanyayı itibarsızlaştırmaya çalışmışsa da milletimiz bu fitne odaklarına kulak vermemiştir. Hâlbuki bizim tarihimizde çok sayıda bu tür, hatta daha ötesi dayanışma örnekleri vardır. Mesela Kurtuluş Savaşı başlarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk Tekâlif-i Milliye denilen 10 maddelik bir emir yayınlamıştır…”
Ordu bu yolla teçhiz edilmişti…
FELAKET GÜNLERİ
Bugün yine Tekâlif-i Milliye’yi yazıyorum çünkü tarihen muazzam bir dayanışma ve organizasyon örneği olduğu gibi bugün için önemli dersleri de içermektedir.
Temmuz 1921’te Eskişehir-Kütahya savaşlarında Milli Ordu hezimete uğramış, 30 bin askerimiz ordudan firar etmiştir. Elde kalan kuvvetleri ezdirmemek için Eskişehir’i Yunan’a bırakıp Sakarya’nın doğusuna çekilmişizdir.
Tam milli felaket günleridir.
Fevzi Paşa Meclis’i Kayseri’ye taşıma gerekebileceğini açıklamıştır!
Meclis’e bir teklif verilir: Mustafa Kemal Paşa Meclis reisliğini yani siyaseti bırakıp ordunun başına geçsin!..
OLAĞANÜSTÜ YETKİ
Mustafa Kemal’in bir şartı vardır: Bir süreliğine başkumandanlıkla birlikte bana olağanüstü yetkiler verin, savaşla ilgili emirlerim kanun hükmünde olsun…
Askeri diktatörlük korkusuyla Meclis’te şiddetli itirazlar olur. Sonunda belli şartlarla bu yetki verilir.
Mustafa Kemal’in en önemli icraatı “Tekâlif-i milliye” (Milli Yükümlülükler) emirleridir. Dağılma noktasına gelmiş olan orduyu ayağa kaldıracak lojistik emirleri: Halktan elindeki silahların, araçların, giyim ve gıdanın bir kısmını orduya vermesi istenir ve emredilir.
Bir ay içinde “102 bin gömlek, 54 bin don, 49 bin pantolon, yeni örülmüş 45 bin çorap…” ve tonlarca gıda malzemesi toplanır.
Devlet bunlar için halka 6 milyon lira borçlanır, taksitler halinde ödenecektir.
Bu konularda benim “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı kitabıma bakabilirsiniz.
Böylece ordu donatılıp ayağa kaldırıldı. Sakarya zaferi bu sayede kazanıldı.
MECLİS DENETİMİ
Tekâlif-i Milliye’den kaçanlar hakkında İstiklal Mahkemeleri devreye sokuldu. Fakat her şey Meclis’in denetimi altındadır… Falanca ilde bir usulsüzlük, “tekâlif” toplamak için zulüm yapıldığında Meclis ayağa kalkar, denetim yapar, ceza ve tazminat kararı verilir…
Milil Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa da Meclis’in denetimi altındadır, hem de çok sıkı denetim…
Afyon Mebusu Hulusi (Kutluoğlu) Bey aşırı yetkilerin diktatörlüğe yol açabileceğini söyledi…
Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey “paşalar da hocalar da” diyerek kimsenin Meclis’ten üstün olamayacağını haykırdı…
Mersin Mebusu Selahattin Bey, Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey, Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Bey gibi muhalifler onu “Meclis’in yetkilerini gasp ediyorsun” diye eleştirdiler…
Mustafa Kemal Paşa onları alçak, hain diye suçlamadı, iknaya çalıştı.
Tekâlif-i milliye’nin başarısında bu kapsayıcı, birleştirici davranışın rolü çok büyüktür.
KAVGA DİLİ
Devrimler dönemi tarihin ayrı bir faslıdır. Rejim Tek Parti rejimidir, Meclis’te Milli Mücadele döneminin çoğulculuğu yoktur, Meclis iktidarın talimatı altındadır.
“Alçak, hain” gibi kavramlar, İttihat ve Terakki’nin ardından bu dönemde tekrar siyasi dilimize girdi ve bazı dönemler dışında maalesef dilimizden hâlâ çıkmadı!
Virüs, ülkenin düşman istilasına uğraması gibi bir felaket değildir ama sağlık açısından bir felakettir.
Şimdilik açısını yeterince hissetmiyoruz ama ekonomiye zararı bakımından da bir felakettir.
Madem “Tekâlif-i Milliye” benzetmesi yapıyoruz… Madem “milli birlik ve beraberlik” diyoruz, siyasi kavga dilini bırakıp Milli Mücadele’de olduğu gibi birleştirici, kapsayıcı, eleştirilere karşı da anlayışlı bir dil kullanalım.
Merkezi devlet kurumlarını, belediyeleri, toplumsal örgütleri ve hiç kimseyi dışlamadan el ele vererek bu felaketle mücadele edelim.