Putin’e Osmanlı tokatı!
Böyle bir şey tabii mecazen bile söz konusu değil. Rusya ile Türkiye arasındaki güç dengesini ve Suriye’deki güçlerini mukayese ettiğimizde bunun olamayacağı açıktır.
Moskova’daki ateşkes görüşmelerinde de bunu gördük. İdlib’de muhaliflerin elinde bulunan 6.000 km. karelik alanın yaklaşık 2.000 km. karesini Esat’a bırakarak ateşkes imzalandı. M4 karayolunda ortak devriye ve insani yardımlarda kolaylık gibi sağladığımız avantajların buna ‘denk’ olmadığı bellidir.
Güç dengesi böyle olduğu için şartları ne olursa olsun ateşkes anlaşması iyi oldu.
Esasen 2015 yılında Rusya Suriye sahasına elkoymaya başlayınca politikamızı revize etmek gerekirdi, ayrı bir mesele.
Bugün yazıma böyle bir başlık koymaktaki amacım, dış politikada hamasetin yersizliğini, diplomatik dilin gerekliliğini anlatmak içindir.
Siyasetin hamaset ve propaganda dilinin ayıklayarak jeopoLİtik, askeri, iktisadi ve siyasi gerçekleri görmeye çalışmalıyız.
TARİHİMİZDE MOSKOF
Rus, bizim tarihimizde Moskof’tur. Osmanlı çöküşündeki birinci dış faktör “Moskof gavuru” oldu.
Namık Kemal “Tuna vilayetini kaybedersek, Rumeli’yi elde tutamayız” diye yazmıştı…
“93 Harbi” dediğimiz 1877-78 savaşında Tuna vilayetini kaybettik, Ruslar İstanbul kapılarına dayandı ve Bulgaristan kuruldu…
1912 Balkan harbinde de Rumeli gitti.
Neden?..
Çağımızda asıl odaklanmamız gereken bu mağlubiyetlerin nedenidir.
Rusya modernleşme reformlarında Avrupa’nın gerisinde ama Osmanlı’yı mağlup edecek kadar de ilerideydi.
Büyük hukukçu ve tarihçi Cevdet Paşa, I. Petro ile II. Mahmut’un reformlarını mukayese eder. Hayret edilecek derecede benzerdir. Fakat Petro reformları Rusya’yı güçlendirecek, II. Mahmut reformları Osmanlı devlet ve toplum yapısında aynı sonucu doğuramayacaktı…
Bunun da nedenini merak edenler Cevdet Paşa’yı ve tarihi okusun…
Sorun şu ki, tarihe hamasetle baktığımızda, “modernleşme mesafesi”nin böylesine hayati önemde bir “beka” meselesi olduğunu göremiyoruz.
Hele dış politikada hamaset daha görünür olumsuz etkiler yaratıyor.
BUGÜNKÜ RUSYA
36 aslanımızı şehit verdiğimiz İdlib çatışmaları devam ederken, bugünkü Rusya’nın Savunma bakanlığı internet sitesinde 1877-78 savaşındaki zaferlerini kutladı! Rus ordusunun Ayastefanos’a (bugün Yeşilköy) kadar geldiğini hatırlattı!
Türkiye NATO’dan destek isteyince, Putin iki savaş gemisini Boğazlar geçirerek Doğu Akdeniz’e doğru yola çıkardı. Gemilerden biri ‘Admiral Makarov’ adını taşıyordu. Bu amiral 93 Harbin’de Osmanlı mevzilerini denizden bombardıman etmişti… Öbür savaş gemisi ‘Amiral Grigorovich’ adını taşıyordu, bu amiral de Birinci Dünya Savaşında Türk Karadeniz sahillerini bombalamıştı…
Bunlar bugünkü Rusya’nın tarihteki gibi savaş ilan ederek Türkiye’den toprak almaya çalışan bir “Moskof” olduğunu göstermez.
Fakat çağımızda tarih aynı zamanda “jeopolitik” gerçekliği okuyabileceğimiz için çok önemli bir kitaptır. Çağımızda Türkiye Rusya ile iyi komşuluk, bol ticaret, turizm ve yatırım ilişkilerine sahip olmalı fakat “Stratejik Ortak” olamaz.
Türkiye’nin iktisadi ve teknolojik gelişmesi için Rusya’nın ciddi bir katkısı olamaz, esas hedefleri de uyuşmuyor.
İdlib savaşı bunu gösterdi.
Tam 2.5 milyar dolara Rusya’dan S-400 aldık değil mi? Bizi kimlerin füzelerine karşı koruyacak?!
Halbuki Suriye iç savaşının yaşandığı 9 yıl içinde kaç defa NATO’nun Patriotlarına ihtiyaç duyduk?
TARİHİN DERSLERİ
Tarih önemlidir fakat çağ değişimini kavramak daha önemlidir.
Avrupa’yla sorun çıktığında “Osmanlı tokadı” hamasetiyle bakmak da bugün Rusya ile sorun çıktığında “Moskof” diye bakmak da yanlıştır, yanıltıcıdır.
Tarihte savaşlar kadar barışlar da olduğu gibi, bizim son iki asırlık tarihimiz daima Rusya karşısında denge kurmak amacıyla Avrupa’da ittifaklar kurma tarihidir.
Tanzimatçılar, İngiltere ve Fransa ile ittifak yaptı, Kırım Savaşında müttefiklerimizdi.
Abdülhamid, Almanya ile işbirliği yaptı, ordunun reformunu Almanlara verdi, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman ittifakı bunun devamıydı.
Abdülhamid Rusları kızdırmamak için demiryolunu Ankara’dan öteye uzatmamış, Londra’yı gözeterek de donanmanın reformunu İngilizlere vermişti…
Cumhuriyet, 1930 ortalarından itibaren her dönemde Batı ittifakına öncelik verdi. Eksen kayması son yıllardadır.
Tarih hamasete kapılmak için değil, çağımızda doğru ve istikrarlı politikalar geliştirmek için okunmalıdır vesselam.