Ortadoğu’da kanlı zincir
İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Süleymani ile Haşdi Şabi örgtünün Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis Bağdat Havalimanı’nda Amerika tarafından füze saldırısıyla öldürüldü.
Tümgeneral Kasım Süleymani, İran’ın Irak ve Suriye’deki gizli ve açık eylemlerini yönetiyordu.
İran’ın Irak’taki kolu olan Haşd-i Şabi’ye gelince. Militan sayısı 70-100 bin arasında tahmin ediliyor. Iraklı Şii Lider Ayetullah Sistani’nin fetvasıyla kuruldu. IŞİD’le çarpışarak büyüdü. Şii’lerin IŞİD’i olarak ün yaptı. Esat’ın en büyük milis destekçisidir.
ABD bir kere daha Ortadoğu’da barut fıçısına ateş attı.
Süleymani ve Mühendis gibi büyük isimlerin öldürülmesi, Şii Müslümanların Kerbela’dan beri özel bir hissiyat halinde devam “şehitlik, intikam, başkaldırı” duygularını bir kere daha ateşledi.
Kum şehrinde Cemkeran Camii’nin kubbesine “intikam” işareti kırmızı bayrak çekildi.
Bağdat’ta, Kerbela’da, Necef’te ve Tahran’da yapılmakta olan cenaze törenlerinde bu duyguların kitleleri nasıl ateşlediğini görmekteyiz.
MEZHEP SİYASETİ
Şii Müslümanların inancında fevkalade etkili yüksek ruhani makam olan Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney “suçluları ağır bir intikam bekliyor” diye açıklama yaptı. İran, belirsiz bir zamanda, Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde Amerikan personeline “ağır intikam” misillemeleri yapacak.
Bu misillemelerde Devrim Muhafızları ile Haşd-i Şabi’nin özel yetiştirilmiş militanlar görev yapacak. Bunlar “fedaiyyan” psikolojisine sahiptirler.
Ekim 2016’da IŞİD’in Musul’dan çıkarılması gündeme geldiğinde, Ehl-i Hak Tugayı komutanı Kays el Gazali’nin söylediği şu sözlere bakın:
“Musul’u kurtarmak, İmam Hüseyin’in intikamını almak olacak. Çünkü onlar, İmam Hüseyin’i öldürenlerin torunudur!” (13 Ekim 2016, INCA News)
Bugünkü sorunları 1350 sene önceki bir facianın intikamı olarak görmek!
20. Yüzyılda Şiiliği böyle militanlaştıran faktörlerden biri Şah istibdadı ise, öbürü İsrail’in BM Kararlarını çiğneyen işgal ve saldırılarını sürdürmesi ve ABD’nin desteklemesidir.
Mezhep siyaseti İran’a kendi sınırları ötesinde “vekaleten güç unsurları” kazandırıyor.
Suud da “karşı vekaleten güç unsurları” devşiriyor.
O coğrafyada siyaset maalesef böyle; yani Orta Çağ tarzı…
ORTADOĞU’DA OYUN BİTMEZ
İran’ın yaktığı devrim ateşi karşısındaki en büyük engel, diktatör Saddam’ın Irak’ıydı. ABD Saddam’ı devirdi ve Şii çoğunluğun en büyük ortak olduğu yeni iktidar modeli kuruldu.
Geçen kasım ayında iktidara karşı Bağdat’ın Tahrir (Özgürlük) meydanında işsizlik ve yoksulluğu protesto gösterileri başladı. Şark’ul Avsat’a göre gösterici sayısı milyonu aşıyordu.
Günlerce süren gösterilerde polis 300’den fazla göstericiyi öldürdü… Binlerce insanı yaraladı.
Bunların Sünni olduğunu tahmin etmek zor değil.
Reuters’in dünkü haberine göre, General Kasım Süleymani gizli bir toplantıda militanlarına ABD üslerine saldırılar düzenlenmesini emretti. ABD buna misilleme yapacak, Bağdat’taki hükümet karşıtı gösteriler ABD karşıtlığına dönüşecekti…
Bunu istihbar eden ABD, füze saldırısıyla Süleymani ve Mühendis’i öldürmüştü…
Pentagon açıklamasında “Operasyon, İran’ı gelecekteki saldırı planlarından caydırmak için yapıldı” deniliyordu.
Ortadoğu’da böyle kanlı oyunlar bitmez. Şimdi İran misilleme yapacak, misillemeye mesilleme…
Kanlı zincire yeni kanlı halkalar eklenecek maalesef.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye bu sorunun dışındadır. Kanlı zincirin uzağında durmalıdır. Zaten Ankara ne Tahran’a ne Washington’a tavır koyacak durumda.
Trump'ın elinde yaptırımlar kozu var.
Öte yanda Ankara, Suriye sorununda “Astana Süreci”ni Tahran ve Moskova ile götürüyor; olabildiğince…
Suriye’deki operasyonlarımızda Tahran ve Moskova’nın karşı çıkmaması önemli bir faktör.
Dahası, İran politika yapar ama İran’ın Irak’taki silahlı kolu olan Haşd-i Şabi, Türkiye’ye hiç de iyi gözle bakmaz.
Haşd-i Şabi sözcülerinden Ahmed el Asadi, Kuzey Irak’ta Beşika’daki Türk gözlem noktaları gündeme geldiğinde “Türkiye askerini çekmezse savaşırız” diye tehditler savurmuştu. (16 Aralık 2016)
1980-1988 döneminde feci İran-Irak savaşı davam ederken, Başbakan Özal iki tarafla da iyi ilişkiler yürütmüş, ikisiyle de ticareti geliştirmişti.
Kudüs meselesinde Avrupa ile koordineli hareket eden Ankara bu sorunda da Avrupa ile koordine hareket etmeli.
Orta Doğu sorunlarında doğru siyaset bellidir: İhtilaflarda keskin taraf olmadan bütün taraflarla ilişkileri geliştirmek. Artık buna dönmeli Ankara.