‘Milli irade’ yargıya saygılı olmalı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yine Anayasa Mahkemesi hakkında saygı üslubuyla bağdaşmayan bir konuşma yaptı.
İktidar çıkardığı bir kanunla “karayollarında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemez” şeklinde bir yasak getirmiş, Anayasa Mahkemesi bunu ihtal etmişti.
Bakan soylu, karayollarında gösteri yürüyüşü yapılmasından vatandaşın rahatsız olduğunu, vatandaşa kendilerinin hesap verdiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Canı yanan biziz. Onun için sözlerime alınabilirsiniz, alınmayabilirsiniz ama bunu söylemezsem bu dünyaya karşı da öbür dünyaya karşı da kendimi mesul hissediyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım sen var mısın?”
Neresinden tutayım bilmiyorum ki?
HUKUK DEVLETİNDE…
Evvela, bir yerde toplantı ve gösteri yürüyüşü varsa, Sayın Bakan’ın kendisi de “arabasına binip tek başına” gidemez.
Bu, güvenlik kuvvetlerinin görev ve yetkisidir. Bakan talimat verebilir ama bizzat karışamaz.
Hele de AYM Başkanı’na “ben varım, sen varmışın?” diye hitap etmesini anlamak mümkün değil?
Bakan cesur da AYM başkanı korkak mı?!
Konu hukukun uygulanması mı cesaret yarışı ya da cesaret gösterisi mi?
Halbuki AYM Başkanı’nın böyle bir görevinin olmaması bir kenara, onun görevi bütün yargıçlar gibi sadece kararlarıyla konuşmaktır.
Yargıçlar siyasi olsun, sosyal olsun, hiçbir şekilde siyasi taraf izlenimi yaratacak tavırların içine geremez.
Hukuk devletinin temel esaslarından biri budur.
İKTİDARIN SINIRLARI
Hukuk vatandaşlar arasındaki ihtilafları çözmek, haksızlıkları gidermek için vardır. Ama hukukun asli görevlerinden biri de vatandaşı iktidarlara karşı korumaktır.
AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan, 2005’te yayınlanan “Anayasa Teorisi” adlı kitabında bakın ne yazıyor:
“Anayasa Mahkemesi’nin varlık nedeni, kanun koyucunun muhtemel tehditleri karşısında bireylerin hak ve özgürlüklerini korumaktır.” (s. 24)
Bakın daha ne yazıyor:
“İfade özgürlüğünün korunması büyük ölçüde çoğunluğun iradesinin sınırlandırılmasına bağlıdır. Bu iradeyi sınırlandıracak temel ilkelerden biri bireyin hak ve özgürlükleridir.” (s. 171)
Bu özgürlüklerden biri de silahsız ve saldırısız, “önceden izin almadan” toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilirler. (Anayasa Md. 34)
Olay çıkarsa polis müdahale eder. Kanun çıkararak gösteri yürüyüşleri kamuya açık alanlarda yasaklanamaz.
Bu konuda pek çok AİHM ve AYM kararı vardır.
‘HALK BİZE SORUYOR’
Ülkeyi elbette seçilmiş iktidarlar yönetir. Ancak hukuk devletinde milli irade de anayasaya uygun olmak zorundadır.
Seçilmişler, bekledikleri saygıyı, yargıçlara da göstermek zorundadır.
Ama maalesef “halka biz hesap veriyoruz, vatandaş bize soruyor” gibi sözler, erklerin eşitliğini içine sindirememiş olmanın ifadesidir.
Halka biz hesap veriyoruz, Merkez Bankası bağımsız olamaz anlamındaki sözleri, davranışları az mı gördük?
Bu konuda bir liste çıkarmıyorum. Hatta Soylu’nun başka örnekleri de olan sözleri ‘masum’ bile kalır!
AYM; YouTube kararından dolayı “yabancı şirketlerin çıkarlarını korumak”tan tutun da ihlal kararlarından dolayı “teröristlerin işini kolaylaştırmaya” kadar nice aşağılamalara maruz kaldı.
Seçilmişlerin yetkileri kuvvetler ayrılığıyla, yargı bağımsızlığıyla, fikir ve ifade özgürlüğüyle sınırlıdır.
‘GÜÇ BOZAR’
İktidarların elindeki muazzam gücü kendi lehlerine kullanmaları, güçlerini tahkim etmeleri tarihen sabittir. Lord Acton’ın 1850’lerde söylediği gibi, “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”
En basiti: Virüs salgını sebebiyle bütün toplanmalar yasak… Ama iktidarın düğünleri, mitingleri, toplantıları serbest!
İktidar, istemediği kararları veren hakimleri bir gecede HSK kararıyla sürgün etmiyor mu?
Modern anayasa hukukunda hukukla sınırlanmamış bir yetki, bir makam yoktur.
Milli irade anayasal olarak yürütme, yasama ve yargı erklerinden oluşur. Bunlar hukuken eşittir, görevleri anayasal olarak farklıdır. “Seçilmiş” olmak, yargıya baskı hakkı vermez.
Yargı elbette eleştirilir ama hukuk diliyle.
Hocam Ali Fuat Başgil’in 1949’da yazdıkları, hiç akıllardan çıkmamalı: “Başıma inen haksız yumruğun sahibinin tek kişi olmasıyla çoğunluk olması fark etmez”
Yargının işi bunu önlemektir. Yargı da toplumda hürriyet ve adaletin güvencesi olabildiği ölçüde saygı kazanır.