Menderes ve aydınlar

Tarihe duygusal ve ideolojik bakış, laboratuvar gibi bakmamızı ve dersler çıkarmamızı engelliyor. Tarihimizde yanılmaz ve ulu tabularımız var; bir de hain ve alçaklar!

Bu yüzden kutuplaşma kör döğüşü devam ediyor.

Artık Tek Parti’ye de Demokrat Parti’ye de laboratuvar gibi bakmalıyız.

Akademisyen Bülent Bal’ın Karar’da çıkan “DP’nin yaşadığı entelektüel çoraklaşma ve 27 Mayıs” başlıklı yazısını okumanızı bu açıdan tavsiye ederim. (Yazıya ulaşmak için tıklayın.)

Dr. Bal, Türkiye Günlüğü dergisinde aynı konuda uzun bir araştırma yayınlamıştır. (2020 Kış, Sayı 141)

NİYE KOPTULAR?

Aydınları DP’den koparan bir “ispat hakkı” sorunu vardır; yolsuzluk suçlaması yapan bir gazeteci, bir politikacı mahkemede bunu ispat ederse beraat etmeliydi.

Menderes ve Bayar buna karşı çıkmışlardı…

Yolsuzluk varsa biz üstesinden geliriz, mahkemelere düşmesi iktidarı yıpratır diye düşünüyorlardı, sanıyorlardı daha doğrusu.

Ve basına, yargıya, üniversiteye baskılar…

Ben merhum Prof. Ali Fuat Başgil’den bahsedeceğim.

Nisan 1960’da ülke Menderes’in deyişiyle “gayr-i kabil-i idare” (yönetilemez) hale gelmiştir. Bayar ve Menderes Prof. Ali Fuat Başgil’i davet ederek danışmışlardı…

BAŞGİL VE AYDINLAR

Başgil’in tavsiyesi, derhal muhalefetle uzlaşıp ortak bir seçim hükümeti kurmaktır. Bunu Bayar engelledi.

Başgil’in tavsiyelerinden biri şudur:

“Memleketin üniversite profesörleri, yazarlar, gazeteciler ve subaylar gibi uyanık ve faal kuvvetlerini idare etmeyi, kısacası, Türkiye’nin cevherini işlemeyi ihmal ettiniz. Bu işin daha çok üzülecek tarafı, zannımca, biraz daha uzlaştırıcı, biraz daha tatlı bir tavır takınmanın bu kuvvetleri size kazandırmaya kâfi geleceği idi.”

Menderes, halka hizmet daha önemli değil mi gibi sorular sorar. Başgil:

“Biri diğerini ortadan kaldırmaz. Biraz göstereceğiniz yakınlık size memleket aydınlarının sempatisini kazandıracak ve onların gösterdiği bu hüsnü kabul, söz ve kalemle kamuoyunda size sağlayacağı destek bir tarafa, gayretlerinizi sulh ve sükun içinde bütün memleket sathına yaymanıza yardım edecekti.”

Bu konuda merhum Başgil’in “27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri” adlı kitabını tavsiye ederim.

İKTİDARDA DÖNÜŞÜM

Menderes birikimli ve sıcak kanlı bir insandı. Metin Toker gibi şiddetle muhalif bir gazeteci şöyle yazar:

“DP yöneticilerinin özellikle Adnan Menderes’in CHP’lilere nazaran daha büyük düşündükleri, daha geniş ufka sahip oldukları reddedilemez.” (DP’nin Altın Yılları, s. 241)

İktidara geldikten sonra Menderes ve arkadaşları özgürlükleri genişlettiler, ekonomiye dinamizm kazandırdılar. Anadolu insanı ilk defa “talep eden halk” oldu.

Fakat sürekli alkışlar, çok büyük işleri yapıyoruz duygusu ve uzayan iktidar yıllarında alkışlara, güce kudrete yapışkanlık oluşması başlangıçtaki duyguları değiştirdi: Herkes onları takdir etmeliydi. Eleştirenler kötü niyetliydi...

Celal Bayar, Meclis’in yüzde 80’i DP’li olduğu halde memur evlerinden CHP’ye oy çıkmasını “nankörlük” olarak niteliyordu!

Menderes’in özelikle 1957’den itibaren adliyeye, üniversiteye, basına lanetler yağdıran konuşmaları vardır.

Güç, onları, eleştirdikleri Tek Parti’ye dönüştürmüştü: Otuz yıllık Tek Parti rejiminin “kuvvetler birliği”ni şimdi Bayar ve Menderes savunuyordu!

TARİHİN DERSİ

Muhalefetin ve aydınların seslendirdiği basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği gibi konularda Başvekil Adnan Menderes 16 Temmuz 1959 günü DP Grup toplantısında konuşuyor:

“Memleket bizden bu gibi hizmetler (yol, su, okul vb) istiyor. Muhalefetin sözünü ettiği ve önemli dediği meseleleri hamd olsun bizim köylümüz bilmiyor, ehemmiyet vermiyor, hatta haberdar bile değildir…” (Rıfkı Salim Burçak, On Yıl, s. 612)

Aydınların desteğini Tek Parti niye kaybetmişse, 1950 ortalarından itibaren DP iktidarı da aynı sebeplen kaybetmişti: Otoriterleşme, yasakçı, üsttenci dil..

Bölükbaşı bile dokunulmazlığı kaldırılıp iki defa hapsedilmişti!

Milliyetçi muhafazakar aydınların Millet Partisi’ne, liberal aydınların Hürriyet Partisi’ne gitmesi, CHP’ye kuvvetler ayrılığı gibi ‘yeni’ fikirlerle taze kan aşılamaları karşında DP öyle bir duruma düşmüştü ki, sadece kamu kaynaklarını zorlayarak inşa edilen eserlerin propagandasını konuşabiliyordu, düşünceleri etkileyemiyordu.

Keşke Başgil gibi aydınları dinselerdi, değil mi?

Tarihin dersi; milletler için güvenli yol kuvvetler ayrılığına dayalı özgürlükçü anayasal devlet modelidir.

YORUMLAR (110)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
110 Yorum