Ey üniversite!
Türkiye’de rektör atamalarının tartışma konusu olmadığı dönem pek azdır. İdeolojik ve siyasi tercihlerin ağır basması tabii hep tartışmalara yol açtı.
Son yıllarda sadece “bizden” atamalar değil, “bilimsel yayını olmayan rektörler” de yoğun tartışmalara konu oluyor.
Son olarak, BOÜ Rektörlüğüne Prof. Melih Bulu’nun atanması…
Prof. Bulu’yu tanımıyorum, kişiliği hakkında bir değerlendirme yapamam, doğru da bulmam. Şunu da belirteyim, “Merhaba Boğaziçi” hitabıyla yayınladığı bildiride savunduğu rekabetçi üniversite, girişimci üniversite, bilginin ticarileşmesi, sektörle işbirliği gibi kavramların altına imza atarım…
Fakat mesele bu değil.
ÜNİVERSİTE NE DEMEK?
Üniversitelerin kurumsal kimliği, gelenekleri, akademik dayanışma duygusu, bir kelimeyle “aidiyet” şuuru son derece önemlidir.
Harvard’ın efsanevi dekanlarından Henry Rosovsky, TÜBİTAK’tan yayınlanan “Üniversite, Bir Dekan Anlatıyor” adlı kitabında, üniversiteye aidiyet duygusunu “genişletilmiş aile ve ortaklık gibi kavramlarla” tanımlıyor. Aidiyet duygusuna sahip başarılı bir üniversitede “profesörlerin üniversitenin memurları olarak değil, patronu bulunmayan ortaklar” olarak görev yaptıklarını vurguluyor..
Bu sebeple, bir devlet dairesindeki memurların başına “müdür” atamakla, kurumlaşmış bir üniversiteye “rektör” atamak çok ayrı şeylerdir.
Ayrı dikkatler, farklı hassasiyetler gerektirir.
Bunun içindir ki “üniversite özerkliği” diye bir kavram var.
BOÜ’nün başarılı rektörlerinden Prof. Üstün Ergüder nasıl başarılı olmuştu? Akademik değerleri bütün siyasi düşüncelerin üstünde tutarak, dışarıdan, o sırada YÖK’ten ve askerlerden gelen baskılara göğüs gererek, şiddete başvurmayan her görüşten öğrencilere öğrenim ve kendini ifade etme özgürlüğünü tanıyarak, yatırımları geliştirerek…
Ergüder’in “Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında” adlı kitabını tavsiye ederim.
Ergüder başarılıydı çünkü BOÜ’ye aitti, BOÜ de onu kendinden görüyordu. Adiyet mi, ortaklık mı, ne derseniz, o vardı.
Prof. Bulu’nun atanmasındaki sorun, bunun olmamasıdır.
SİYASİ TERCİH
Prof. Bulu’nun akademik vasıflarına sahip profesörler elbette BOÜ içinde vardı. Prof. Bulu, BOÜ gibi kurumlaşmış bir üniversiteye değil de ‘gelişmekte olan’ bir üniversiteye atansaydı, daha uygun ve başarılı olabilirdi; bildirisinden bunu anlıyorum.
Ama BOÜ kendi içinden rektör çıkarma kapasitesine, geleneğine, liyakatine fazlasıyla sahip bir üniversitedir.
Sayın Bulu’nun BOÜ’ye rektör olarak atanması, daha liyakatlisi bulunamadığından değil, belli ki, partili olmasındandır. AK Parti’nin ilçe teşkilatlanmasında görev almış, aday olarak da seçimlerde çalışmış.
Mesele, kişiler meselesi değil. Mesele siyasi tercihin akademik değerlerden önce gelmesidir. Bunu ideolojik tercih olarak öbür yönde 9. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer de yapardı ve ben onu da eleştirirdim.
O zamandan bugüne, “Bilim ve Yanılgı” adlı kitabımda rektör atamalarına Cumhurbaşkanı’nın da YÖK’ün de karışmayacağı, köklü, büyük üniversitelerde elit bilim kurullarının ya da bu nitelikte bağımsız mütevelli heyetlerin rektör atamasını savunuyorum.
CB SİSTEMİ
Kaldı ki o zaman parlamenter sistemde cumhurbaşkanları partisizdi. Şimdi partili olmaktan öteye partinin lideridir. Partisini güçlendirmek gibi bir duyguyla hareket etmemesi düşünülemez. İşte, yüksek yargı kurumlarına atamalarında da rektör atamalarında da kendi partisinden isimler görüyoruz.
Hatta rektör yapılmak istenen isim kanundaki şartlara uymuyorsa KHK ile kanun değiştirerek atama yapılıyor. Böyle atanmış iki rektörümüz de var.
Elbette çok değerli üniversitelerimiz ve rektörlerimiz var fakat üniversite kurumunun ortalama olarak kalite kaybetmekte olması vahim bir gerçektir.
Bilimsel yayın sayısında on yıldır İran’ın gerisinde kalmamız kimseyi rahatsız etmiyor mu?
Akademik hayatımızdaki kalite kaybı konusunda Prof. Kemal Gözler’in “Akademinin Değersizleşmesi Üzerine” adlı makalesi bir feryattır, okumanızı tavsiye ederim. (https://www.anayasa.gen.tr/degersizlesme.htm)
Hiçbir siyasi görüşü ve hayat tarzını dışlamadan ama imtiyazlı hale de getirmeden liyakat ölçüsü geçerli olmalıdır. Bunun yolu kurallar ve kurumlar sistemidir.
Yarın “üniversite özerkliği”ni yazacağım.