Devleti elden geçirmek
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı sırasında, 2013’te IMF Başkanı ile yaptığı görüşmeyi anlattı. Buradaki sözleri, onun “emperyalizm, dış güçler, kural, kurum, yetki” gibi kavramlara bakışını yansıtmak bakımından önemlidir.
Merhum Kemal Derviş’in 2001’de hazırladığı programı kastederek “2013’e kadar IMF ile yürüdük” diyen Erdoğan, şöyle devam ediyordu:
“IMF'nin başkanına dedim ki; adamlarınızı gönderiyorsunuz… Bizden taksitleri alıyor mu? Alıyor. Taksitleri alırsınız ama Türkiye'yi yönetemezsiniz. Türkiye'yi ben yönetirim ben.”
Elbette ülkeyi seçilmiş iktidarlar yönetir ancak bu keyfi yönetim anlamına gelmez.
IMF KREDİSİ NEDİR?
2001 krizinde görüyoruz ki, IMF kredi vermek için Merkez Bankası bağımsızlığı, şeffaf ihale kanunu, kamu bankalarına ve bütçeye mali disiplin, mali karadeliklerin kapatılması gibi şartlar ileri sürüyor. Vereceği krediyi iktidarların keyfi kullanmamasını, reformlar yönünde kullanmasını kullanılmasını da denetliyor.
Bu, IMF’ye egemenlik devri değil, bir kredi sözleşmesidir.
İktisat dünyasına güven verecek bir reform programı, IMF olmadan da ucuz kredi ve hatta yatırım alabilir. Yunanistan yüzde 1-2 faizle borçlanıyor mesela…
Millet İttifakı’nın iktisatçıları da IMF’ye gitmeden böyle yapacaklarını söylüyorlar.
Erdoğan ise bugün yüzde 9-10 faizle dolar borçlanıyor! Halbuki kurumların bağımsızlığını, liyakat ilkesini ve piyasa ekonomisinin ortodoks kurallarını kabul etse, evet kendi yetki ve güç alanını sınırlamış ama ülkeye ucuz kaynak sağlamış olur. Erdoğan IMF’yi şeytanlaştıran konuşmalar yapıyor, IMF’siz kaynak getirecek reformlara da yanaşmıyor.
‘GÜÇ BOZAR’
Güç tutkusu; bağımsız kurumlardan, kurallardan ve denetimden, hatta Sayıştay denetiminden bile hoşlanmıyor. CB sisteminde Cumhurbaşkanına, demokratik dünyada emsali olmayan denetimsiz yetkiler verilmesi de aynı sebeptendir.
Erdoğan’ın 2014’ten itibaren Merkez Bankası’na yüklenmesi, Babacan’la ihtilafları, ekonomide bozulma işaretlerinin 2014’ten itibaren ortaya çıkması sebepsiz değildir.
Hele CB sisteminde olanları yaşayarak biliyoruz.
Böyle bir idarenin hem hantallaşması hem ‘bozulması’ kaçınılmazdır. “Güç bozar…” kuralı!
Türkiye’nin “Yolsuzluk Algı İndeksi”ndeki yerinin 2012 yılında iken 54 olması ama 2022’de 101. Basamağa düşmesinin kurumsal sebepleri olmalı, değil mi? (31 Ocak 2023)
OHAL’DE ŞİRKETLERE KAYYIM
15 Temmuz kanlı darbe girişimine direnirken, silahlı darbecilere karşı ölçüsüz davranışlar olduysa bu, o ortamda, o kolektif psikolojide anlaşılabilir. Demokrasi için direnenler elbette kanunla korunmalı. Ama parasal konularda?.. Hayır.
TMSF eski yöneticilerinden Abdullah Güzeldülger, Karar TV’de “Bi’ Karar Ver” programında, OHAL döneminde 797 şirkete kayyım atandığını, kayyımlara çok yüksek maaşlar ödendiğini, 150 şirketten maaş alan kayyımlar olduğunu, yolsuzluklar yapıldığını anlatmıştı. (23 Haziran 2021)
Kayyım atanabilir ama yolsuzluk yapıldıysa, şirket batırılmış veya ‘çökülmüş’ ise bu hoşgörülemez.
Bunlar soruşturulmadıkça iktidarlar haksız nimet kapısı gibi görülmeye ve davranmaya devam eder. Bizim gibi ülkelerde bu, “devlet malı deniz…” diye ifade edilen bir siyasi kanserdir…
CHP’NİN İPTAL DAVASI
İktidar, sanki silahlı darbecilere karşı canını ortaya koyarak direnenlermiş gibi, bu parasal işlemleri yapanlar hakkında soruşturma açılamayacağı yolunda kanun çıkardı.
CHP, AYM’ye iptal davası açtı. “TMSF tarafından atanan kayyımlara her türlü suç ve cezadan bağışık tutulma hakkı verildiğini”, bunu anayasaya aykırı olduğunu ileri sürdü. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, AYM Başkanı Zühtü Arslan’a resmi yazı göndererek davanın ivedilikle görülmesini talep etti. Kılıçdaroğlu, “darbenin bastırılması kapsamında her türlü karar alan ve görevleri yerine getirenlere” sorumsuzluk tanıyan kanunun başka, TMSF bünyesinde yapılan parasal işlemlerin ise tamamen başka olduğunu, aralarında “hukuken ve ahlaken bir ilişki bulunmadığını” belirtiyor.
Dava AYM’de devam etmektedir.
Türkiye’de devletin kurumlar, kurallar, şeffaflık, hesap verirlik, denetim ve denge gibi modern hukuk devletinin temel ilkeleri açısından tümüyle elden geçirilmesi gerektiği açık. Artık eski kavgaları aşarak siyasetin böyle reformlara odaklanması lazım.
Adalet için de ekonomik gelişme için de bu şart.