Çin mallarını boykot edelim mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Fransız mallarının boykot edilmesini istedi. ‘Boykot’ etkili bir silah mıdır, aşağıda bakacağım. Fakat benim bir sorum var: Çin mallarını da boykot edelim mi?
ATO Başkanı Gürsel Baran Cumhurbaşkanı’nın çağrısına destek verdi:
“Ne Fransa’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanlara yapılan zulme kayıtsız kalamayız.”
Peki Sayın Başkan, siz tüccarsınız, ne dersiniz? Çin mallarını da boykot edelim mi?
Fransa’da Müslüman olmak mı zor, Çin’de Müslüman olmak mı?!
Öncelikle Çin mallarını boykot gerekmiyor mu?
Bence, madem “7 düvel” bize musallat olmuş durumda, hepsine bir “Osmanlı tokatı” atıp çekilelim sınırlarımızın içine, “biz bize yeteriz” nasıl olsa!
UYGURLARA ZULÜM
Çin deyişim sebepsiz değil. Çin’in Uygur Türklerine yaptığı zulüm, Avrupa’daki Müslümanların yaşadığı sıkıntılarla mukayese bile edilemez.
Kimliklerini yok etmek için tarihi ve mimari değerine bakılmadan camileri yok ediliyor. Stalin gulag’larının tekrarı olan toplama kamplarında “zorla çalıştırılma, kısırlaştırma, zorunlu doğum kontrolü” gibi zulümlere maruz kalıyorlar. Uygurlardan 3 milyonu bu kamplarda tutuluyor.
Bunlar benim iddiam değil, BM’nin tespitleri…
BM Üyesi 39 ülke, imzaladıkları açık mektupta, Çin hükümetinin Uygurları serbest bırakmasını ve uluslararası insan hakları heyetinin Uyguristan’a, Doğu Türkistan’a “tam erişim”ine izin verilmesini istediler.
Modern hukukun “din veya inanç, serbest dolaşım, dernek kurma ve ifade özgürlükleri”nin Uygurlara tanınmasını talep ettiler.
39 ülkenin imzası vardı, Türkiye’nin imzası yoktu!
Eyyyy Ankara, niye imzan yoktu?
ÇİN VE BATI
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’deki konuşmasında “Türkistan” terimini kullandı.
Çin’e karşı diplomatik açıdan anlamlı hiçbir “tavır alış” ve resmi “beyanat” ortaya koymadan içeriye dönük bir kavram tüketimi olduğu açık.
Batı’da elbette bir İslamofobi hastalığı var. Popülist liderler din, kimlik, kültür çatışmalarını körükleyerek oy devşirmek istiyorlar.
İslamofobi uzun vadede Avrupa’nın kendi iç barışını da tehdit eden bir hastalıktır.
Ama Müslümanlar ülkelerinden kaçıp göçmen olduklarında Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar, değil mi?!
Bırakın Çin’i, bizim hükümetimiz mesela Putin’e hiç “birkaç yüz bin Suriyeliyi de siz alın dedi” mi?
Ankara Avrupa’ya yüklenirken Çin’e neden ses çıkarmıyor?
Elbette içinde bulunduğumuz ağır iktisadi sıkıntılar yüzünden! Batı ülkeleriyle bozuşurken Çin’le de bozuşmanın manası yok!
Çin’le biraz swap yapıyoruz!
Belki kredi de alıyoruzdur?
ÖNCE TÜRKİYE
Çin’le ilişkilerimizin bozulmasını ben de kesinlikle istemem.
Nota vermeliyiz, sorular yönetmeliyiz, insan hakları platformlarında dile getirmeliyiz, uluslararası girişimlere imza vermeliyiz. O kadar…
Zira “önce Türkiye” birinci prensiptir!
Mısır’la ilişkilerimizin bozulmuş olmasını da aynı gerekçeyle büyük hata olarak görüyorum: Mısır’ın iç işleri yüzünden Doğu Akdeniz’de kendimizi yalnız bıraktık!
Darbeyi kınamakla, adil yargılanma hakkını gündeme getirmekle yetinmeliydik.
Evet, Moskova’ya, Pekin’e gittiğimizde gazeteci veya politikacı kimse bizi insan hakları, demokrasi, hukuk falan diye sıkıştırmıyor.
Ama bu değerlere bizim de ihtiyacımız olduğu gibi Avrupa en büyük ticaret ortağımızdır. Cumhurbaşkanın kendisi de söyledi, Türkiye’ye 220 milyar dolar yatırım sermayesi gelmişti. Bunun tamamına yakını Batı sermayesidir.
BOYKOT NEYE YARAR?
Üstelik Türkiye’nin Fransa’ya ihracatı, ithalatından 3 milyar dolar daha fazladır; yani biz kazançlıyız.
Mısır’da yaptığımız hatayı tekrarlamamız ülkeye yararlı olmaz.
Üstelik Fransız girdileriyle, patentiyle, ortaklığıyla üretim yapan kendi firmalarımızı boykot ederek kendi milli gelirimize, kendi istihdam imkanlarımıza kendimiz de zarar vereceğiz?
En azından boykotla neyin kastedildiği bari açıklanmalı.
Siviller boykot diyebilir ama bu kavramı “devlet”in talep etmesi başka bir şeydir!
Türkiye ile yatırım ya da ticaret anlaşması yapan herhangi bir devlet veya şirket, “sözleşmeler hukuku”nun yürüyeceğinden emin olmalıdır ki Türkiye ile iş yapanlar artsın.
“Kurallı piyasa ekonomisi”nin bir anlamı budur.
Sorunları diplomatik kanallarda tutmak, ekonomiyi esirgemek, ülke imajını saygınlaştırmak; tek doğru yoldur.