Can pazarında particilik
Koronavirüs salgınına karşı ateş hattında savaşanlar, sağlık çalışanlarıdır. Hepimizin sağlığı, canı onlara emanet.
Fakat sağlık çalışanlarına karşı şiddet uygulamak gibi canavar bir damarımız da var.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 10 Nisan günü şöyle bir çağrı yapmıştı:
“Şiddete maruz kalması muhtemel her sağlık çalışanı bütün partilere eşit mesafededir. Sizlerden istirhamımız bu tasarının her vekilin evet oyuyla yasalaşmasıdır. Meclisimizden personelimiz için bir kalkan istiyorum. Meclis yasayı oy birliğiyle çıkarırsa bizler meclisimizi yürekten alkışlayacağız…”
Bu gerçekleşti, kanun Meclis’te beş partinin oylarıyla kabul edildi.
Bu doğru kanun, maalesef üniversiteler hakkındaki yanlış kanunun içine sokuldu “torba yasa” yapılarak Meclis’ten geçti. Bu vahameti ayrıca eleştireceğim.
BELEDİYELERİ DIŞLAMAK
Sağlık çalışanları hakkındaki olumlu bir kanunun Meclis’te beş partinin oylarıyla yasalaşması gösteriyor ki, bazı hayati konularda birleşebilir, el ele verebiliriz.
Öyleyse, iktidar virüsle mücadelede niye belediyeleri dışlıyor?!
Kırk yıllık aşevlerini niye kapatıyor?
Bazı vatandaşlar krizle mücadeleye yardımlarını merkezi idare üzerinden yapmak istiyorlarsa yapsınlar, bu teşvik de edilmeli, ediliyor zaten.
Peki bazı vatandaşlar virüsle mücadeleye yardımlarını belediyeler üzerinden yapmak istiyorlarsa, iktidar niye buna engel oluyor? Niye hesaplarını bloke ediyor?
Aksine, particilik ayrımı yapmadan el ele çalışmak gerekmez mi?
Efendim kanun ‘belediyeler valilerden izin almalı’ diyormuş... Öyleyse verin o izni!
Maske dağıtımında bile belediyeler devre dışı bırakıldı!
Besbelli: Virüsle mücadelede seçmenler sadece “biz”i görsün! Farklı partilerin yönettiği belediyeler olabildiğince göze çarpmasın!
Ama belediyelerin potansiyelini sınırlamakla salgına karşı Türkiye’nin toplam mücadele potansiyeli sınırlanıyor!
KALIN’IN SÖZLERİ
CB Sözcüsü İbrahim Kalın partici, siyasetçi değildir. Muhafazakar bir akademisyen ve entelektüeldir. Kitaplarında ortaya koyduğu entelektüel değerler particilik hırsıyla körelmediği için, objektif gerçeği ifade etmekten geri durmuyor:
“Siyasi görüş ayrılıklarını, parti mensubiyetlerini bir kenara bırakarak hepimizin bu iş birliğine ve eş güdüme odaklanması gerekiyor. Güzel örnekleri de var. Belediye başkanlarımız çok güzel işler yaptılar, yapmaya devam ediyorlar.” (12 Nisan)
Ankara’da Mansur Yavaş’ın, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun, İzmir’de Tunç Soyer’in, diğer büyük şehir belediyelerinin hepsinin birlikte çalışmaya açık oldukları ayan beyan ortada. Ama çağrıları karşılık bulmuyor, Cumhurbaşkanı’ndan randevu bile alamıyorlar.
Yoksa “siyasi görüş ayrılıklarını, parti mensubiyetlerini bir kenara bırakarak hepimizin bu iş birliğine ve eş güdüme odaklanması” gerekmiyor mu?!
Sağlık Bakan Sayın Koca’nın doğru ifadesiyle devletin de “bütün partilere eşit mesafede” olması gerekmiyor mu?
Devlet idaresinin, devlet yetkilerini kullanmanın “bütün partilere eşit mesafede” olması halinde etkin ve güvenilir olacağı apaçık bir gerçek değil mi?
Peki ”Ekrem’e zırnık yok” diye kampanya açmaya ne dersiniz? Başkaları da ‘falancalara zırnık yok’ diye mi kampanya açsın? Biz “millet” miyiz, kabileler yığını mıyız?
‘BÜYÜK BUHRAN’
Virüsle mücadelede Türkiye vaka, hastane hizmeti, ölüm ve iyileşme sayılarında Avrupa’ya göre bugün başarılı bir noktadadır. Fakat bunda virüsün bizde geç bir tarihte, 11 Mart’ta gözükmesinin, bu “gecikme”nin payı vardır.
Sayılar zamanla büyüyor.
Virüsle mücadelede bütün sayılar itibariyle çok başarılı olan Japonya dün 6 Mayıs’a kadar bütün ülkede “acil durum” ilan etti!
Almanya da çok başarılıdır fakat 2 Nisan’da Almanya’da vaka sayısı 84.264’tü, dün bu sayı 135 bine dayandı…
Saygın iktisatçı Prof. Selva Demiralp, logaritmik olarak yaptıkları bilimsel projeksiyonun özetini YetkinReport’ta açıkladı: Türkiye kritik döneme giriyor, çok sıkı karantina uygulamaları ile yayılma süresi ve iktisadi tahribatı azaltılabilir…
Kritik iki haftaya girdiğimizi Bakan Koca da söyledi.
Virüs geçtikten sonra bütün dünya ve biz çok ağır bir ekonomik resesyonla karşılaşacağız. İktisatçılar 1930’daki “Büyük Buhran”dan ağır olacağını söylüyor.
Türkiye ekonomisi zor bir döneminde yakalandı buna. TÜİK’e göre 2019 yılında Türkiye’de işsizlik zaten rekor seviyeye çıkmıştı: Yüzde 13.7…
Şimdi buna virüsün ekonomideki tahribatı binecek!
Sıkıntılar büyüyecek. Particilik zamanı değil, samimiyetle el ele verme zamanı.