Büyük hedeflerin dayanılmaz cazibesi
Büyük laflarla, yüksek hedeflerle kitleleri coşturmak, ama rasyonel planlama yapamamak bizim siyasi kültürümüzün bir özelliğidir.
Tarihçi Prof. Tanel Demirel, “albenisi yüksek fakat içeriği belirsiz kavramlar temelinde siyaset yapma tarzı” diyor buna.
Tanel Demirel’in “Türkiye’nin Uzun On Yılı” adlı kitabı Demokrat Parti hakkındaki en iyi birkaç akademik araştırmadan biridir. (Bilgi Üniversitesi Yay.)
DP’nin başarılarını da zaaflarını da anlatıyor, daha önemlisi tahlil ediyor.
Zaaflarından biri büyük ve doğru sözlere fazlaca sarılmaktı. “Türkiye’yi anlama/araştırma, ekonomik kalkınma, eğitim, sağlık ve hatta siyasal sistemin geleceğine ilişkin ne türlü politikalar takip edileceği konusunda ciddi bir tartışma” yapmamışlardı.
Şu ihtiyaç var, öyleyse şunu yapalım pratiğiyle hareket ediyorlardı.
Ekonomide çok birikimli olduğunu muhaliflerinin de kabul ettiği merhum Adnan Menderes’te de plan, program fikri zayıftı.
İçinden geldikleri Tek Parti Rejiminde de böyleydi. Şevket Süreyya Aydemir 1930’ları anlatırken “çarklar boşlukta dönüyordu” diye yazar. Halbuki devrimlerin büyük heyecanı vardı.
‘BATI TAKLİTÇİLİĞİ’
Temeldeki sorun, rasyonel düşünceyi özümsemede gecikmiş olmamızdır.
Modern rasyonel düşünce sistemlerinde kurucu bir isim olan Descartes “Metot Üzerine Konuşma” adlı kitabını Paris’te 1634’te yayınlamıştı…
Bizde, 250 sene sonra İbrahim Edhem Mesut Bey tarafından tercüme edilerek 1895 yılında “Usul Hakkında Nutuk” adıyla yayınlanacaktı.
Halbuki Gazali ve İbn Rüşd’ün “Tehafüt” adlı eserleri, yazıldıklarından kabaca elli yıl sonra 13. Yüzyılın başlarında Latinceye çevrilmişti.
Bunlar simge-olaylardır; fevkalade karmaşık uzun asırların simgeleri…
Sonuçları da bellidir. İşte Müslümanların hali…
Bugün modern bilimsel zihniyete kafalarımızı daha da açmak gerekirken, Batı kökenli her şeye yabancı hatta düşman gözüyle bakan bir siyasi hamaset gelişiyor.
Bizim modernleşme hareketlerimizde Batı’nın bilim zihniyetini kavramaktan ziyade, taklidin ağır bastığı iddiası, önemli ölçüde doğrudur.
Fakat bunun sebebi nedir?
İbni Rüşd’ü bile unutan geleneğin Batı’daki yeni bilim zihniyetini, bu fevkalade karmaşık konuyu kavrayamamış olmasıdır.
O kültürün çocukları da Batı’da ne gördülerse özenmişlerdi.
İNSAN SERMAYESİ
Tanel Demirel Genç Osmanlılar ve Jön Türklerin sihirli kelimelerinin “vatan”, “hürriyet” ve “meşrutiyet” olduğunu hatırlatıyor. Büyük coşkular, yüce hedefler ama çözümsüz kalan sorunlar…
Elbette Türkiye çok mesafe kat etti. Türkiye çok iyi eğitimli, uzmanlık bilgilerine ve hatta dünyanın en ileri üniversitelerinde, iktisadi ve idari kurumlarında başarıyla çalışabilecek “insan sermayesi”ne sahiptir.
Fakat siyasette liyakatin yerini sadakatin alması kurumlardaki insan kalitesini düşürüyor.
Ortalama eğitimin 7 yıldan ibaret olması da siyasette hamasetin etki gücünü artırıyor, rasyonalite yerine ““albenisi yüksek fakat içeriği belirsiz kavramlar”ı öne çıkarıyor.
Dış politika konularında miting meydanlarındaki yüksek hamasetin neticesi ‘yalnızlık’ olmadı mı?
Bu noktaya rasyonel planlamayla gelmedik, sürüklendik.
YENİ HEDEFLER
2011 yılında açıklanan “2023 Hedefleri”ni abartılı da bulsam, heyecan duymuştum: İhracatımız 500 milyar dolara, kişi başına gelirimiz 25 bin dolara çıkacaktı…
İyi bir programla şu veya bu ölçüde yaklaşabilirdik.
Ama o seviyelere yaklaşmak için nasıl bir eğitim kalitesi, nasıl bir uluslararası dostluklar ağı, nasıl bir kurumsal kapasite gerektiğini araştırıp programını yaptık mı?!.
En önemlisi o çapta teknolojik üretim yapmak için bir sanayi stratejisi ortaya koyduk mu?!.
2011 seçim bildirisinde “albenisi yüksek” hedefler ortaya koymuştuk… Fakat programları, yol haritaları, rasyonel araçları hazırlanmadığı için, bugün o hedeflerin yarısından bile uzaktayız.
Şimdi “albenisi yüksek” yeni kavramlarımız 2053 ve 2071 vizyonlarıdır ama yine programı, yol haritası yok; böylesine uzak bir gelecek bugünün verileriyle planlanamaz zaten.
Hiç olmazsa şu içinde bulunduğumuz yakıcı döviz, enflasyon ve faiz krizinden çıkmak için, önyargıları ve seçim hesaplarını bir tarafa bırakıp iktisat bilimine dayalı bir “rasyonel program” ortaya koyalım.