Babacan ne diyor?
Ali Babacan’ın partisinin kurulmasına ‘büyük’ gazeteler ve TV kanalları yer vermedi!
Olayları bu mecralardan izleyenler Babacan’ın ne dediğini, parti programının nasıl olduğunu öğrenemediler.
Tabii aynı kısıtlama şu veya bu ölçüde bütün muhalefet için geçerli.
Ülkede basın hürriyetinin, yani halkın gerçekleri mukayeseli olarak öğrenme hakkının fotoğrafı böyle: Tek rengin ağır hakimiyeti, diğer renklerin sönükleştirilmesi…
Ne yapsınlar? Sosyal medyada konuşuyorlar.
Önceki akşam Babacan’ı Medyascope’da Ruşen Çatkır’ın mülakatında izledim. Çakır, 13 yıl bakanlık yapan Babacan’ın, bugün eleştirdiği yanlışları o zaman da eleştirip eleştirmediğini sordu.
Babacan o zaman da eleştirdiğini söyledi….
DÜN NELER DEMİŞTİ?
Ali Babacan, ilk bakanlığından beri benim gazeteci olarak dikkatle izlediğim politikacılardan biridir. Önemli saydığım bazı konuşmalarını kaydetmiştim.
İşte Babacan’ın o zamanki konuşmalarından bir kaç örnek:
“Eğer bazı reformları zamanında yapmazsak, bazı adımları zamanında atmazsak Türkiye hedeflediğimiz 20-25 bin dolarlar mertebesine ulaşamayabilir. Bunların başında eğitim geliyor… Çalışan nüfusun ortalama eğitimi 6.5 yıl. Böyle bir eğitim yapısıyla Türkiye’nin üretebileceği sınırlıdır…” (27.7.2012)
Babacan eğitimde “sayıların” arttığını ama “kalite”nin yükselmediğini söylüyordu.
Bugün, ‘2023 Hedefleri’nin ancak yarısı civarında kalmamızın sebeplerinden biri eğitimde reform yapılmamış olmasıdır.
Başbakan Yardımcısı Babacan, çok sayıdaki uyarıcı ve eleştirel konuşmalarından birinde şöyle diyordu:
“Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti olabilmek, iş dünyamız için kurallı bir piyasa ekonomisi… Kuralların olmadığı yerde adaletsizlikler vardır, kuralın olmadığı yerde haksız kazanç vardır, yanlış bir rant kavramı vardır. Mutlaka açık, şeffaf kurallar ve o kuralların adil bir şekilde uygulanması... Bu konularda eksiklerimiz var.” (7 Mart 2014)
Babacan aynı konuşmasında, seçimlerden sonra hukuk reformunu ele alacaklarını söylüyordu fakat kendisi 2015’te hükümetten dışlanacaktı…
Yanlış gidiyoruz diyen herkes dışlanacaktı.
PROGRAM NE DİYOR?
DEVA partisinin programındaki ilk bölümlerin “Temel hak ve özgürlükler… Basın özgürlüğü… Yeni bir anayasa, kuvvetler ayrılığı, güçlü parlamenter sistem…” başlıklarını taşıması Babacan’ın dünkü konuşmalarıyla ve daha önemlisi modern devlet kavramıyla tutarlıdır.
AK Parti de bu ilkelerle kurulmuş fakat kabaca 2010’dan sonra yetkilerin tek elde yoğunlaşmasına yönelmişti.
Avrupa Birliği’nin 2012’den itibaren bütün İlerleme Raporlarında, Ak Parti iktidarı bu açılardan eleştirilir. Hatta “devletin kurumsal kapasitesinde” aşınmalar meydana geldiği, bunun ekonomi yönetimini de olumsuz etkilediği anlatılır.
Merkez Bankası’nın “laf dinler” hale getirilmesi ve kamu kurumlarındaki ölçüsüz siyasallaşma bunun örnekleridir.
Bunları düzeltmeden mesela yatırım çekmek mümkün olmuyor işte!
DEVA Partisi’nin programında yolsuzlukla mücadele için evrensel ‘GRECO standartları’na atıf yapıldığı gibi “kurumlar” konusunda da şunları okuyoruz:
“Merkez Bankası’nın ve düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığını ve kurumsal kapasitelerini güçlendirecek, bu kurumların ilgili mevzuat ile kendilerine verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde bağımsız karar alabilmelerini sağlayacağız.”
Kamu kurumlarının, kanunla “kendilerin verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde bağımsız karar alabilmeleri” eski patrimonyal (mülk) devletle modern hukuk devleti arasındaki en önemli farktır.
BÜYÜKŞEHİRLERDEN BAŞLAYARAK
DEVA’nın programıyla, Gelecek Partisi, İYİ Parti, CHP ve Saadet programı arasında benzerlik ve farklar vardır elbette.
Önemli olan; iktidar blokunun dışındaki bütün partilerde kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, güçlendirilmiş parlamenter sistem, basın hürriyeti ve devletin “kurumsal” niteliği konusunda benzer tavırların gelişmekte olmasıdır.
Zayıf ve kavgalı koalisyonları denemiştik. Bütün erklere hükmedebilen iktidarı da denedik ve sorunlarını yaşıyoruz.
Ekonomide de bu sorunlar yüzenden sermaye çekemiyoruz; halbuki bir zamanlar yılda 20 milyar dolar geliyordu, değil mi?
Bu tecrübelerden sonra, nihayet, “kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, yargı bağımsızlığı, kamu kurumları, özgürlükler” gibi kavramların ne kadar önemli olduğunu görmeye başlamışızdır.
Türkiye’nin yeni sosyolojik dinamizmi bu arayıştır; büyük şehirlerden başlayarak gelişiyor.