Sömürünün yüzyıllık yalnızlığı
Uzun zamandır beklenen roman uyarlaması Yüzyıllık Yalnızlık nihayet seyirciyle buluştu. Eserin haklı şöhreti hala daha eşi benzeri yazılamamış olması kadar büyülü gerçekçiliğin başyapıtı olmasında da saklı. Diziyi izlemeye başladığımda da romanın zihnimdekinden farklı görselliği, günümüzle kurduğu bağ ile birlikte farklı bir aydınlatma yaşattı.
Yüzyıllık Yalnızlık (Cien años de soledad) İlk olarak 1967'de yayımlandı. Roman, hayali bir kasaba olan Macondo’yu ve Buendía ailesinin yedi nesillik hikayesini anlatır. Aile üyelerinin nesiller boyunca hem bireysel hem de toplumsal bir yalnızlıkla yüzleşmesi romanın ana omurgasıdır. Fakat bu yüzleşmeler esnasında bulduğumuz kendi tarihimizden de başkası değildir.
Bu hayat kadar uzun ve derin romanda anlatmak istediğim bölüm, kurgunun belki de en can alıcı yeri olan “sömürünün ezici, tahrip edici hikayesi” dir. Marquez tam anlamıyla kendi hayatında da tanık olduğu sömürgenin en acıtıcı yanını anlatır… Dünya tarihi bir sömürü tarihidir. Latin Amerika için de bu böyledir, Orta Doğu için de…
Muz Şirketi ya da Fordlandia.
Romanda Muz Şirketi, yabancı sermaye tarafından desteklenen bir Amerikan şirketi olarak kasabaya gelir. Şirket, bir süre sonra kasabanın ekonomik hayatını kontrol altına alır ve bölgedeki tarım arazilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlar. İlk başlarda istihdam ve altyapı olanakları sağlayarak olumlu bir etki yaratır gibi görünse de kısa sürede bölgedeki kaynakların sömürülmesine ve toplumsal eşitsizliklerin derinleşmesinde en önemli etken olur.
Halk, Muz Şirketi'nin kendilerini yalnızca iş gücü olarak gördüğünü hisseder ve zamanla hoşnutsuzluk artar. Bu kapitalist sömürü düzeninin hemen ardından muz işçileri, ağır çalışma koşulları, düşük ücretler ve insanlık dışı muameleye karşı greve giderler. İşçiler, çalışma şartlarının iyileştirilmesini talep eder ancak Muz Şirketi, bu taleplere kulak asmaz ve grevleri şiddetle bastırmak için hükümetin desteğini alır. Grev sırasında, hükümet güçleri işçilere ateş açar ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olur…
Hatırlayalım ki Márquez muz tarlalarıyla çevrili Aracataca’da doğmuş ve büyümüştü. Bu sebeple romanında yer verdiği olay, gerçek tarihteki 1928 Kolombiya Muz Grevi Katliamına (Banana Massacre) bir göndermedir. Gerçek olayda da Amerikan United Fruit Company, işçilerin grevini bastırmak için Kolombiya hükümetini desteklemişti.
Katliam sonrasında ölümler Macondo'da resmî belgelerde yer almaz ve halk arasında bir ölüm sessizliği hüküm sürer. Bu aslında en yalın ifadesiyle tarihi olayların unutulması ve sistematik olarak bastırılmasının sembolik bir ifadesidir.
Fordlandia da 1928 yılında Henry Ford tarafından Brezilya'nın Amazon yağmur ormanlarında kurulmuş bir sanayi kasabasıydı. Proje, Ford'un kendi kauçuk ihtiyacını karşılamak için bir plantasyon kurma girişimiydi.
Projenin ilk aşaması olarak Amazon'un derinliklerinde, Tapajós Nehri kıyısında yaklaşık 10.000 kilometrekarelik bir arazi satın alındı ve Ford'un vizyonuna uygun şekilde modern bir kasaba inşa edildi. Kasabaya Amerikan tarzı evler, hastane, kilise, okullar, mağazalar, su kulesi gibi yapılar yapıldı.
Ford kurmak istediği hegemonyayı o kadar ileriye taşıdı ki Amazon yerlilerine hamburger, süt ya da Amerikan yemekleri gibi yiyecekler dağıttı. Çalışma saatlerinden yaşam tarzına Amazon ortasında tam bir Amerikan emperyalizmi kurmak istiyordu.
Sonunda büyük isyanların çıkması, yerel halkın bu dayatmayı reddetmesiyle tam bir fiyasko olan bu süreç, geride distopik bir film seti gibi kalan yapılarıyla amazonun ortasında duran hayali bir kasabadır artık.
Fordlandia, aşırı idealizm, yanlış planlama ve kültürel uyumsuzluk nedeniyle tarihin en büyük sanayi projelerinden birisinin nasıl çöktüğünün etkili bir örneğidir.
Yüzyıllık Yalnızlık öyle eşsiz bir kitaptır ki muz şirketi özelinde bir dünya sömürü tarihi anlatısı yapar. Márquez’in Macondo’sunda, dış güçlerin kasabaya getirdiği modernleşme, aslında bir çürüme ve yalnızlığın habercisidir, tıpkı Fordlandia’da olduğu gibi…
Macondo’ya dayatılan sistemler, yerel dinamikleri ve doğanın düzenini anlamadan kurulmuş, sonuç olarak tüm halkın hayatı ekonomik ve sosyal bir enkaza dönüşmüştür. Muz Şirketi’nin kasabaya gelişi, yerel halkın emeğinin sömürülmesi, doğanın tahrip edilmesi ve nihayetinde, yüzlerce işçinin ihmal sonucu ölmesi ya da öldürülmesi…
Márquez’in büyülü gerçekçilikle anlattığı döngü, Fordlandia’nın ve Muz Şirketleri’nin tarihsel gerçekliğinde yankılanır; her hikâyede insanın doğaya ve kendi köklerine yabancılaşmasının kaçınılmaz sonuçları vardır.
Orta Doğu da Macondo gibi yalnız…
Bölgenin kendi içinde çözülmeyen sorunları, dış müdahalelerle birleşerek halkların ortak bir gelecek hayali kurmasını zorlaştırması… Ortadoğu halklarının hem içsel hem de uluslararası arenada yalnız hissetmesine neden olan o iklim… Çok benzer, çok tanıdık.
Macondo’nun yalnızlığı, Ortadoğu toplumlarının emperyalizm karşısındaki yalnızlığıyla özdeş. Marquez çok büyük bir yazar.
Umuyorum ki uyarlaması da romanı kadar güzel olur.