Müzik, John Coltrane ve etno caz

Etno caz (Ethno Jazz) ‘dünya cazı’ olarak da bilinir ve caz müziğinin özgürlük alanında gelişmiş, alt kültüründe oluşmuş bir dünya müziğidir. Tür, 1950 ve 60'lı yıllarda uluslararası alanda, geleneksel cazın batı dışındaki müzikleriyle kombinasyon oluşturmasıyla bir karaktere büründü ve küreselleşme etkisiyle Batı’nın Asya, Afrika ve Orta Doğu ezgilerine odaklanması, bu müzik türünün de şekillenmesini sağladı. İsmi her ne kadar ‘etno caz’ olsa da erişimi sınırsızdı. Bu sınırsızlık, cazı her zaman taze ve yenilenen bir müzik unsuru yapacaktı.

Etno cazın bir tarz olarak, dünya müzikleriyle aynı klasmanda olduğu ya da dünya müziğinin halefi olduğu düşünüldüyse de bu, aslında çok da yerinde bir tanım olmadı. Zira artık yeni, bağımsız ve yekpare bir anlamı vardı. Bu anlam yereli batıyla harmanlayan ve yerel enstrümanların içerisine heyulası ve oktavları çok daha farklı enstrümanları eklemleyen yeni bir türün öncüsü olması... Bu yaklaşım, yıllar içinde müziğin içerisine adı duyulmamış enstrümanlar ekleyerek yeni caz düzenlemeleri yapan, uzak coğrafyaları işitsel bir platformda birbirine bağlayan kültürler arası bir köprü oldu. Cazın ana tarzı, yerelle dahiyane buluşmalar yaptı.

John Coltrane saksafon kadar cazın da piri olarak kabul edildi her zaman. Caza Afrika, Ortadoğu ve Hint müziği öğelerini ekleyerek etno cazın temellerini attı. Bir müzisyen olarak sınırlarını sürekli zorlayarak yeniliklere açılım yapan bir reformistti. Modal cazı keşfetmesi, benzersiz gamlar ve armoniler kullanması doğaçlama adına kendisine sınırsız olasılıklar açtı.

Metodist bir papaz olan dedesine olan ilhamla birlikte her zaman spiritüel bir tarafı da olan Coltrane, bu ruhla birlikte Doğu kültürüne özellikle Hint kültürüne olan ilgisini arttırdı. Bu sebeple oğlunun ismini de Ravi koydu. Elbette bunun en önemli nedenlerinden birisi Hintli Sitar ustası Ravi Shankar’a olan hayranlığıydı. Kendisinden Hint müziğini öğrenmek adına dersler de alan Coltrane, 1961 yılında kaydettiği “Olé Coltrane” isimli albümüyle bu kültür birleşiminin ilk örneklerini müzik piyasasına sundu.

Bu etkinin devamı ve en bariz örneği olarak, 1965 senesinde davulcu Rashied Ali, Pharoah Sanders ve Alice Coltrane’le kaydettiği toplu doğaçlama albümü “Ascenscion” örnek olarak verilebilir. Bu albüm aynı zamanda etno caza olan ilgi ve sevgisinin zirvesi olan “Avangard” dönemini de en iyi şekilde anlatan albümlerindendir.

Coltrane’in açtığı bu yol, geleneğin dünya müzikleriyle birleşerek oluşturduğu bu alan, müziği de yeni aşamalara taşıdı. 1940'lar ve 50'lerdeki Afro-Küba cazı, devamında 60'lardaki Amerikan cazında görülen Arap etkisi bu büyük müzik dehasının etkisi sayesindeydi. Artık klasik Amerikan cazıyla, Batı dışı herhangi bir füzyon, ses ve melodi bir araya gelebiliyordu. Etno Caz tüm bu müzik türleri için adeta bir şemsiye görevi görüyordu.

Peşi sıra dünya geneline hızla yayılan müzik türü, Doğu Avrupa'da da oldukça ilgi gördü. Ancak elbette hikâye göründüğünden daha karmaşıktı. Bu cazın özünde tıpkı klasik formunda olduğu gibi ‘doğaçlama’ vardı. Zamanla popülizmin baskın ruhuna boyun eğen günümüz müziğinin kökleri bu sırrı ıskaladı. Ve etno caz 90'larda hızla ve yeniden Batılılaşan müzik piyasasında yerel müzik geleneğini pazarlamanın bir yolu olarak kullanıldı. Ancak bu albümlerden çok azı bu müzik türünün gerçek kalitesindeki işlerdi.

Bu oldukça geniş bir hafızayı içerisine alan konuyu yazmak elbette bir günün işi değil, bu anlamda yazıya süreçle alakalı olarak devam etmeyi düşünüyorum. Ancak yazının sonuna yaklaşırken bu müzik türünün hakkını veren ve benim dinlemekten en çok keyif aldığım etno caz albümlerinin birkaçından bahsetmek istiyorum.

Anouar Brahem- Thimar

Tunuslu ud sanatçısı Anouar Brahem, kontrbas sanatçısı Dave Holland ve üflemenin piri, soprano saksafonda John Surman (ki kendisi İngiliz cazının mantrasıdır) 1998 senesinde çıtayı arş-ı alaya taşıdıkları bir albüm yaptı.

Arap ezgilerinin zirvesinde, udun tınılarında gezinen bir İngiliz saksafonun üflenmesi ruhu yukarıya taşıyor, sonra peşinden gelen Dave Holland basları en dipteki şaheserleri gün yüzüne çıkarıyordu. Ataları Coltrane’e bir saygı duruşu gibi olan albümde hepsi müziğin vahdetinde cemetmiş vaziyetteydi.

Bu anlamda Caz ve Arap gelenekleri arasında bu çok geçişli alanı bize hediye eden Brahem’e sonsuz saygı duymadan ve bu albümü duymadan olmaz.

John Coltrane- ‘Olé Coltrane’ (Atlantic jazz gallery)

Coltrane’in bu albümü Ahmet Ertegün ve Herb Abramson tarafından 1947'de kurulan plak şirketi Atlantic Records için oldukça heyecan uyandırıcı, devrim niteliğinde bir albümdü. Halen daha plak şirketinden çıkan en iyi albüm olarak bilinir. Aisha isimli şarkısı tabiri caizse tam bir “east in west” soundudur.

Dhafer Youssef - Divine Shadows (Jazzland Recordings)

Dhafer Youssef hem sesi hem de uduyla cazı başka bir boyuta taşımış müzisyenlerden. Melodileri farklı ses ve tonlarla harmanlayan Youssef’in albümü Divine Shadows, Oslo'da bulunduğu yıllarda kaydettiği ikinci albüm ve engin müzik algısının çok bariz bir örneği. Gitarda Eivind Aarset, piyanoda Ecm Records’tan Sindsel Endersen’le yaptığı albümden tanıdığımız Bugge Wesseltoft var.Bu albüm de bu müzik sınıfının en iyilerinden ve dinlemeden olmaz.

Bu engin konuyla alakalı olarak yazacağım yazılarla ileriki haftalarda devam etmek üzere.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.