Devletlerin Ahlakı

Karanlık hem de çok karanlık haberler duyarak, görerek, kahrolarak ve üretilmeyen çözümlere çaresizlikle bakarak yaşıyoruz. Gazze’de Müslüman kardeşlerimize yapılan soykırım, Ayşenur Eygi’nin Batı Şeria’da öldürülmesi, Narin’in hazin vefatı… İnsanı çıkmaza sokan bir daralmanın içindeyiz ve nefes almak mümkün gözükmüyor.

Toplumsal yapı gitgide çözülüyor. Medeniyete dair davranışlar, modası eskimiş alışkanlıklar veyahut dürüstlük olması gereken değil de isteğe bağlı bir hayat tarzı, herkeste her işte aradığımız güven, sanki başka bir zamanın kalıntısıymış gibi artık.

Ahlaki çöküş sürecimizin, ahlakın temellerinin çökmesiyle başladığını ve bu şekilde devam ederek zamanla tüm yapının nihai çöküşüne doğru ilerleyeceğini de biliyoruz.

Bu gidişat bizi sonunda katlanılamayacak ahlaksızlıkların kanıksanmasına ve bu durumu tedavi etmek için gereken çarelere yüzümüzü dönemeyeceğimiz o modern çağın karanlık şafağına doğru getiriyor.

Bu yaptığımız tanımlamalar ne kadar haklı gibi görünse de bu kaygıların sadece zamanımıza ait olmadığı da bir vakıa. Bu tasayı 2000 yıldan da önceki bir zaman diliminde Tarihçi Titus Livius da yazdı. “Roma vatandaşlarının ahlakının düşüşüne” hayıflanan tarihçi, imparatorluğun mevcut haliyle çok da müreffeh olamayacağından bahsediyor ve mevcut haliyle ömrünün çok kısa olacağını bildiriyordu.

Toplumsal ahlakın yozlaşmasından ne kadar üzüntü duyuyorsak duyalım, ulusal düzeyde daha büyük ahlaksızlıklar içerisinde yaşıyoruz ve bu bizi daha edilgen bırakıyor. Kapana sıkışmış vaziyetteyiz zira ahlaki çöküşün büyüğü bu büyük ülkeleri yönetenlerde.

Ah Gazze…

1 seneden fazladır dünyanın tam ortasında öldürülen ve hiçbir suçu günahı olmayan 40.000 insan var ve bu insanların en az 11.000’i çocuk.

Katletmeyi normalleştirmiş ülke Batı Şeria’da uzun namlu kurşunuyla öldürülen Ayşenur Eygi için “kazaydı” diyebiliyor. Yaptırım yok, korktukları bir kural yok, çekindikleri bir ahlak yok. İşte bu ahlaksız bir devlettir.

Yeryüzündeki yıkımların en büyüğü ulusal ahlaksızlıktır. Dünyanın etkilendiği büyük soykırımlar bu büyük ahlaksızlıkların ürünüdür.

Bugün bu olanların tüm müsebbibi dünyanın diğer ucundaki bu zihin yapısıdır. ABD'nin Yahudilerin tarafında olmasındaki içkin olan ahlaki tehlikedir…

Ahlaki tehlike nedir? Bir ülkenin almayacağı riskleri başka ülkelere aldırarak, diğerini cesaretlendirmesi, kol kanat germesi, silahlandırmasıdır. İşte bu ülke diğer küçük ülkeyi taşeronu yaparken küçük ortağının her türlü sonucu üstleneceğini hatta başarısızlığın maliyetlerini de üstleneceğini bilir. ABD-İsrail ilişkileri bu tanımın tam bir prototipi. Amerika’nın İsrail’e olan siyasi ve yasal koruması, artı sübvansiyonlar İsrail'in Filistin halkına -sonuçları umursamadan- istediğini yapmasını sağlar.

Hepimiz biliyoruz; ABD bölgede kurulacak bir Yahudi devletinin kabulünü sağlamak için yarım yüzyıldır çaba yürüten bir ülke. Şimdi de “Netanyahu Sendromu” olarak adlandırılan, ölümcül bir ikiyüzlülük birikimi içerisinde debeleniyor.

Ayşenur Eygi’nin ölümünde de ki kendisi bir Türk ve ABD vatandaşıdır, ülkenin ülkelere olduğu gibi bireylere karşı da nasıl ahlaki tehlikeyle davrandığını görürüz. Böylesi bir sessizliğe bürünmesinde, birkaç basıncı alçaltacak cümle haricinde kaza süsü vermeye itelemesinde gördüğümüz, kendi pasaportuna sahip vatandaşları arasında da nasıl bir ayrımcılık

yaptığıdır. Rahip Brunson için küresel kriz çıkartarak, vatandaşını özel uçakla gelip alan bir ülkedir burası. Söz konusu Ayşenur Eygi ise ve taraf İsrail’se yapabileceği hiçbir şey yoktur. Ahlaktan yoksunluğun ta kendisidir.

Bu etikten bihaber politikalardan kendi vatandaşları kadar da yılmış bir toplum yoktur herhalde. Amerikalı meşhur sanatçı Will Rogers’ın güzel bir sözü var tam da bu durumu anlatan. “Evden 5.000 mil uzakta başınız belaya girdiğinde, onu aramış olmalısınız.”

Belasına da bela açmaya da doymamış bir ülke…

Oysa Amerika askeri gücü ne kadar büyük olursa olsun Orta Doğu’da dönüştürücü bir rol üstlenemediğini hala daha kendisine anlatabilmiş değil. Tarihi boyunca Orta Doğu'da en baskın olmaya çalıştığı zamanlardayız. Yine de uyguladığı her politika defalarca ters tepti ve sınırlı bir etkide kaldı.

Irak'ı yeniden şekillendirme muradı vardı, oysa ülkeyi sadece çarpanlarına ayırdı. Afganistan, Pakistan'da güya Taliban'ı dizginleyecekti; başaramadı. Hüsnü Mübarek’i Enver Sedat darbesiyle alaşağı edilmekten kurtaramadı.

Geçmişten geleceğe küresel krizlerin baş mimarı hep O’ydu.

Eski Başkan George W. Bush’un 2001’de ilan ettiği ‘Global War On Terror’ (Teröre Karşı Küresel Savaş) doğrultusunda, ABD ordusunun içerisinde olduğu savaşlar yüzünden en az 37 milyon insan göç etmek zorunda kaldı. Bu insanların sadece yüzde 2,5’i ABD’ye mülteci olarak kabul edildi.

Kendi vatandaşına dahi sahip çıkmayan bu ülkeden bu savaşı sona erdirmesini bekliyoruz. Diğer tarafta da Müslüman ülkelerin birbirine düşmekten başka çabası yok. Küresel yakınlaşmalar ortak bir barış ideali için değil, şahsi menfaatler için var.

Bunlara kimse bir şey yapamaz, kendi kendilerine yok olsun idealleri.

Artık bu yüzyılın tek bir genel teması var: Batı'nın, yani ABD ve Avrupa müttefiklerinin düşüşü. Her büyük kriz, bu belirgin eğilimi hızlandıracak. Gazze'deki savaş da bunun en son tezahürü. Amerika’nın en büyük gazeteleri dahi Soykırım başlıklı yazılarla dolmaya başladı bile. Halklardaki uyanış da artarak devam edecek.

Daha da uzun anlatılacak delillerle batının düşüş zamanının başladığını göreceğiz. Zira bir devletin kendi kendisine yaptığı kötülüğü başka hiçbir devlet yapamaz. Amerika boynunda İsrail urganı, altındaki iskemleye vurmak üzere.

İnşallah Türkiye de bu süreçte evladı Ayşenur için gerekeni en iyi şekilde yapar.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum