Şehirlerin ruhuna el-Fatiha
Değişim hayatın bir parçası ama biz çok hızlı değişiyoruz ve eski ile olan ne kadar bağımız varsa onlar da aynı hızla kopuyor. Bu içinde yaşadığımız çevre için geçerli olduğu kadar örf-adet-gelenek-görenek, inanç için de geçerli. Belki buna sürekli bir yozlaşma hali bile diyebiliriz çünkü yerine koyduğumuz şeylerin ekserisi eskisinden daha güzel ve rafine değil maalesef.
Ve belki de en önemlisi mekân-lar ile olan bağımızın kopması. Kafamızı kaldırıp içinde yaşadığımız mekanları hissedemiyor, duygusal bağ kuramıyoruz çünkü yaşadığımız her yer çok hızlı değişiyor.
İşin kötüsü buna kırsal da dahil.
Herkes bildiği için örnek olarak Uzungöl’ü ya da Ayder Yaylası’nı örnek verebiliriz. Bu doğa harikalarının son 20 yılda geçirmiş olduğu değişim inanılmaz boyutta. Memlekette neredeyse berbat etmediğimiz doğal güzellik kalmadı.
Çocukluk yıllarım Ankara’nın varoşlarında geçti. Gecekondu semtlerinin tamamı nerede ise yok oldu ve bir zamanlar yeşillikler içinde kaybolan onca tepenin yerini şimdilerde beton yığınları almış durumda.
Bursa’da Uudağ’ın manzarasını kapatan çirkin TOKİ Konutları gibi Ankara’nın göbeğinde Orduevi ile Gençlik Parkı arasındaki bölgeye dikilen devasa konutlar şehrin kalbine sokulmuş bir hançer gibi yükseliyor.
Şehirlerimizin, kasabalarımızın ruhunu yansıtan yapılar ise birer birer ortadan kayboluyor. Hatta bir kısmı restorasyon adı altında sırra kadem basıyor. Şehirlerimizde korkunç bir yeşil düşmanlığı var ve pek çok şehrimizde insanların şehrin gürültüsünden kaçıp doğaya sığınacakları bir koruluk bile yok. Halbuki Avrupa’da ve Asya’da pek çok şehrin hemen yanı başında bu şekilde bir çok mekan var.
Bir zamanlar yanlış hatırlamıyorsam Konya Büyükşehir Belediye Başkanı on binlerce ağaç dikmekle övünüyordu. Kastettiği ağaçlar kilometrelerce uzunluktaki yol boylarına sağlı sollu dikilen ağaçlardı.
Bugün 50’li ve üstü yaşları süren insanlarımızın pek çoğunun içine doğup büyüdükleri evler artık yok. Oyun oynadığımız sokaklar, top koşturduğumuz tarlalar, piknik yaptığımız pek çok alan vs. hiç biri yok.
Bırakın onu çocukluğumuzda içinde yüzdüğümüz, balık tuttuğumuz dereler de yok artık. Çoğundan Ergene Irmağı gibi sadece kimyasal pislik akıyor.
Ve biz bütün bunları son kırk, elli yıl içinde yaptık.
***
Belirttiğim üzere mekanlarla bağımız öylesine kopuk ki hiçbir yapımız uzun süre ayakta kalamıyor.
Örneğin Cumhuriyetin 75. Yılı vesilesi ile ülke geneline yapılan okulların nerede ise tamamı depreme dayanıksız olduğu için ya yıkıldı ya da güçlendirmeye tabi tutuldu.
Geçen yıl Sivas’tan geçerken öğretmenliğe ilk adımımı attığım okulumu görmek için gittiğimde büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Acısı, tatlısı ile birçok anı biriktirdiğim okulumun yerinde yabani otlar yükseliyordu. Aynı şekilde şehirle özdeşleşen pek çok mekan da tarihe karışmıştı.
Yaşadığım Tekirdağ’da da okul bölgelerini gezerseniz bulunduğunuz şehri bilmeseniz burayı deprem bölgesindeki herhangi bir şehir sanabilirsiniz. Çok sayıda okul arazisi üzerinde kuru otlardan başka bir şey yok. Salgın sürecinde ve İstanbul depremi nedeniyle çürük olduğu için yıkılan hemen hiçbir okul yeniden inşa edil(e)medi.
Mekana saygısızlığımız onu yok etmenin de ötesinde çoğu kez. Keyfi şekilde sokak isimlerinin, cadde isimlerinin, okul isimlerinin bu kadar hızlı değiştiği bir başka ülke yoktur muhtemelen.
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden kalmış bu kötü alışkanlık (isim değiştirme) maalesef artan bir şekilde devam ediyor.
Örneğin yeğenimin gittiği okulun adı defalarca değiştirildi ve bütün bunlar yetmemiş olacak ki şimdi de başka bir okulla yer değiştirilmek isteniyor. Bunca yaşanmışlık, harcanan emek ve tarih hiçe sayılarak.
Bu işler bu kadar kolay ve keyfi olmamalı ama maalesef oluyor…
İşin kötüsü İslam coğrafyası değil Müslüman Coğrafyasında hemen hiçbir doğal duruma saygı yok.
Kabe’nin hali Müslümanların doğa ile mekan ile kurduğu sakat ilişkinin en çarpıcı örneği.
Nasıl bu kadar pespayeleştik bilemiyorum. Bir zamanlar zaman nerede ise donmuş gibi olan coğrafyamız baş döndürücü bir hızla değişip, dönüşüyor ve birbirine benziyor.
Buradan dönüş olur mu? Bu ahlak(!) ve öğreti(!) ile çok zor.