Gençler uyanıyor mu?
Bu yıl üniversite sınavlarına girmek için 3 milyon 120 bin 870 aday başvurup ücretini ödemiş ancak 301 bin 508’i sınava girmemiş. Sınava girip yerleştirme puanı hesaplanan 2 milyon 755 bin 301 adaydan ise 1 milyon 85 bin 96’sı ise hiç tercih yapmamış; dahası 168 bin aday da kazandığı bölüme kayıt yaptırmamış. Okurken okuduğu bölümü her sene terk eden on binlerce genç var.
Bu rakamları nasıl okumak gerek?
Herkes meşrebine göre yorum yapabilir. Yapılıyor da zaten.
Yakın bir gelecekte bu sayıların artarak yükseleceği muhtemel ve bence yükselmesi de iyiye işaret olacaktır. Çünkü, mevcut hali ile birileri ne kadar övse bile bizim üniversitelerin çoğunun üniversite ile uzaktan yakından alakası yok.
Üniversitenin evrensel karşılığı ile bizim beklentilerimiz uyuşmuyor. Gelişmiş ülkelerde insanlar üniversite eğitimini biraz da tatmin ve kişisel gelişim için isterken biz de ise daha çok iyi bir iş ve meslek sahibi olabilmek için önemsiyoruz.
Bu acı gerçeği gençler büyüklerinden hızlı kavrıyor orası kesin ama yapacakları çok da fazla bir şey yok gibi. 20 yaşı devirdikten sonra insanın el becerilerini geliştirmesi ve içinde gizli kalmış istidatları ortaya çıkarması çok da kolay olacak şeyler değil.
Hepimiz biliyoruz ki ülkece ara eleman konusunda çok ciddi sıkıntımız var. Var ama kimse ara eleman olmak istemiyor. Ebeveyler kendi yaşamadıkları ne varsa çocukları üzerinden gerçekleştirmek isterken çocuklarına ne denli kötülük yaptıklarının çoğu kez farkında bile olmuyorlar. Eğitim sistemimiz de buna çanak tutunca milyonlarca gencimiz hesapsız kitapsız bir şekilde üniversite kapılarına yığılıyor.
***
Ekonomik krizle birlikte dertlerimiz artınca dünyanın her yerinde olduğu gibi ilk tepkiyi çekenler göçmenler ve azınlıklar oluyor. Şundan çok emin olabilirsiniz ki ülkemizde milyonlarca Suriyeli, Afgan yada başka göçmenler olmasa idi onların yerini alacak yeterince azınlığımız vardı bizim.
Bugün Türk-Kürt, Alevi-Sünni Suriyeli düşmanlığında milyonlarca insan birleşebiliyorsa bunun sebebi ekonomik krizin çok derinlere inmesi. Bugün Suriyeliler için ne deniyorsa dün Kürtler vs. için deniyordu ama biz çok unutkan bir toplumuz.
Sürekli yazmama rağmen hala ülkemizin geldiği noktayı anlamayan pek çok insan var. İşin kötüsü bunların çoğunun tuzu bir nebze kuru ama hayat standartlarını seksen öncesi ile kıyasladıkları için kendilerini çok zengin sanan ve millete de şükretmeyi vaaz eden çok kalabalık bir kitle var.
Son birkaç yılda anladım ki bu kitleye ne desek boş çünkü bunlar hala fakirliği peynir, zeytin, kuru ekmek ve soğanla ölçüyorlar. Kendilerinin bir elleri yağda bir elleri balda da olsa başkalarının bunları istemesini nankörlük olarak görüyorlar.
***
Neyse biz mevzuya geri dönelim. Çok şükür geçen yıl sınıf geçme sistemi en azından liseler için bir nebze zorlaştırıldı ve bu yıl da birileri çok kızsa da açık lise ve MESEM’lere geçişler kolaylaştırıldı.
Bir de liseye giriş sınavları revize edilip akademik eğitim ve mesleki eğitim seçimini liseye gelmeden kısmen çözebilirsek arkadan gelen nesilleri kaybetmemiş oluruz.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin bence odaklanması gereken nokta burası olmalı. Hiçbir temel kazanıma sahip olmadan üniversite önlerine yığılmayı önlemek için atılacak her adım bu ülke için atılmış en doğru adım olacaktır.
Böylece yalan yanlış umutlarla çocuklarımızı oyalamak yerine önlerine gerçek hedefler koymuş oluruz. Hayatımın nerede ise tamamı eğitim içinde geçmiş birisi olarak şu gerçeği her yıl tekrar tekrar görmekten gerçekten büyük azap duyuyorum. Liselere öğrenci seçmek için yaptığımız sınavlarda 30 yıldır değişmeyen bir gerçek var. LGS; TEOG vs. adı ne olursa olsun bu sınavlarda alınan puanlar ile üniversite sınavlarında alınan puanlar hep doğrusal orantılı oluyor. Bu işin istisnası %10 bile değil.
Öyle ise bu saçma inadı bırakıp erkenden çocuklarımızın istidatlarını geliştirecek ve onları piyasaya hazır hale getirecek adımları daha lise de iken atabilsek, gençlerimiz ve üniversite mezunlarını üç harflilerde kasiyer, fabrikalarda amele ve temizlikçi olarak asgari ücrete talim etmekten kurtarsak güzel olmaz mı?