Zihinler nasıl özgürleştirilecek?
Yüz yılda bir yaşanabilecek sıra dışı bir dönemden geçiliyor doğrusu…
Tüm ezberler yerle bir oluyor. Hemen hemen her alanda şimdiye kadar yaşanmayanlar yaşanıyor. Ve fakat bizim bu süreçte uğraştıklarımız, konuştuklarımız hep aynı meseleler…
“Kutuplaşma, birbirine laf yetiştirme, birbirini dinlememe, mazeret üretme, yasaklar...”
Şöyle ki, sanayileşme sürecini tamamlayamadan bilgi toplumu olma yolunda çabaladığımız böyle bir dönemde bir üniversite kapatıldı.
Diğer bir ifadeyle Şehir Üniversitesi’ne kilit vuruldu.
Tam da bu noktada, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan diyor ki:
“Eğitimin ideolojiler üstü, siyaset üstü bir alan olarak tanımlanması lazım. Çok üzüldüm doğrusu… Yazık oldu, olan öğrenicilere ve onların ailelerine oldu ve o güzide kuruma oldu.”
Gelinen bu noktada, üniversitenin kapatılması belki birkaç gün konuşulacak, üzerinde yorumlar yapılacak, ya sonra?
Aslında şunu sormak gerekiyor. Böyle bir iklimde, böyle bir ortamda;
“Gençlerimiz nasıl nefes alacak?”
“Gençlerimiz nasıl hayal kuracak?”
“Araştırma geliştirmenin başat olduğu böyle bir dönemde gençlerimiz nasıl yaratıcı fikirler ortaya çıkaracak?”
“Velhasıl zihinler nasıl özgürleştirilecek?”
Devam eden sorular, sorular… “Bu sorulara nasıl cevap verilecek?”
Bu soruları soruyoruz zira ülke hepimizin ülkesi…
Senin de, benim de, hepimizin de…
İyi olana seviniriz, kötü olana da üzülürüz elbet…
Geçenlerde ülkemizin ilk “unicorn”u Türk oyun şirketi Peak Games’in satışına nasıl sevindiysek, gururlandıysak, şu anda bu hadiseye üzüldüm doğrusu, yüreğim sızladı.
İstiyoruz ki, bizde de Elon Musklar yetişsin. Sıra dışı projeler üretilsin. Hayaller kurulsun. Yenilikçi fikirler tartışılsın. Hâlihazırdaki pazarlar bu fikirler sayesinde alt üst edilsin!
Tam da bu noktada, Elon Musk’ın markası Tesla, Toyota’yı da geçerek, dünya genelinde otomotiv pazarının en yüksek değerli markası oldu.
Tesla piyasa değeri: 205 milyar $
Toyota piyasa değeri: 200 milyar $. (Kaynak: Financial Times)
İşte tam da dönemin ruhu budur:
Yenilikçi olmak, özgür olmak, farklı düşünmek, soru sormak ve vazgeçmemek!
***
Geçenlerde bir dönem yurtdışında akademisyenlik yapan ve şimdi Türkiye’de yaşayan bir arkadaşım ile sohbet ediyoruz. Sohbet konusu tabii teknolojik olarak üstün olma meselesi… Bu işin nasıl başarıldığını sordum:
Arkadaşımın cevabı ise şu şekildeydi:
“Bulunduğun ortamın iklimi çok önemli” dedi. Ve devam etti:
“Orada öyle bir ortam var ki; araştırma yaparken, bir makale yazarken, herhangi bir konuda yorum yaparken rahatsın. Rahatlık kavramı çok basit gelebilir ama çok önemli… Zira rahat olmak çok büyük bir konfor alanı sağlıyor insana… İstediğin konuda fikirlerini özgürce belirtebiliyorsun. Zaten senden beklenen yenilikçi, farklı işler, projeler ortaya koyman. Bunlar da rahat bir ortamda, özgür bir ortamda ortaya çıkıyor. Sıkışmış hissettiğin bir ortamda, bir anlamda nefes alamadığın bir iklimde nasıl yaratıcı projeler üretebilirsin ki?”
Son cümle aslında her şeyi anlatıyor. Başka söze ne hacet…
***
Sosyal medyada Canan Kaftancıoğlu, Nevşin Mengü ve Berna Laçin'e yönelik yapılan hakaret ve taciz içeren paylaşımlar ne kadar yanlış ise,
Başak Demirtaş’a yönelik olumsuz paylaşımlarda bir o kadar yanlıştır.
En son Esra Albayrak’a yönelik yapılan olumsuz paylaşımların da yanlış olduğu gibi…
Hiç ayrım yapmadan “yanlışa hepimiz yanlış dediğimiz zaman” kutuplaşma kendiliğinden yok oluyor aslında…
Bu kadar basit…
***
Son olarak, gündemi belirleme konusunda, geleneksel medyaya göre, sosyal medyanın etkisinin hızla arttığı, bir anlamda gündemin artık sosyal medyada ortaya çıktığı aşikârdır.
Son günlerde sosyal medya ile ilgili yaşanan tartışmalara bazı makalelerden bölümler aktararak dâhil olmak isterim:
Öncelikle, Godey ve diğerlerinin (2016)’da yayımladıkları makaleye göre, sosyal medyanın en önemli özelliklerinden biri etkileşimdir. Makaleye göre; sosyal medya etkileşimi, temel olarak, marka ile tüketici arasındaki iletişimi değiştirmiştir. İletişim çift yönlüdür.
Etkileşim sayesinde, tüketiciler, sosyal medya platformlarında herhangi bir konu üzerinden tartışabilmekte, fikirlerini ifade edebilmektedir.
Yani artık tek taraflı iletişim dönemi bitmiştir. Sosyal medya ile iletişim çift yönlü hale gelmiştir.
Diğer taraftan, Awareness (2008)’ın araştırmasına göre ise, “sosyal medya pazarlaması, sadece bir firmanın markasını, mesajlarını alıp sosyal medya siteleri nezdinde yayma ile alakalı değildir. Burada temel nokta, sosyal medya kültürünün algılanmasıdır. Sosyal medyanın özünde katılım kültürü ve çok yönlülük vardır. Yalnız marka ve tüketici arasında değil aynı zamanda tüketicilerin kendi aralarında da bir iletişim vardır ve tüketiciler birbirlerini etkileyebilmektedir”.
Dolayısıyla, bu dönemde katılım kültürü ve çok yönlülük kavramlarının içselleştirilmesi önemlidir.