“Yokluk macerası…”

Farklı isimlerde aynı hikâyeleri yaşayarak hiçliğin kıyısında esip gürledik de ne oldu sanki?

Hiç nefes nefese, kana kana, yana yana ateşlerin üzerinde yürüdün mü mesela…

Ya da dalgaların arasında kaldık da hisseden mi yok?

Kıyıya vurana kadar mavinin dibine dibine gitmek istedin mi mesela…

Ömrümüze karlar yağdı da gören mi yok?

Bir yanımızda kördüğüm olmuş civanlar, bir yanımızda da öfkeler, çaresizlikler, ağıtlar sardı her yeri dedin mi mesela…

Yaralarımız kangren oldu da söyleyen mi yok?

Açık yaralarımıza bir de sen çukur açma, bu seferde kabuk bağlasın, artık yeter dedin mi mesela…

Yokluğun pençesinde kaldık da çığlığımızı duyan mı yok?

Karşı bulutlara kaçarken, zincirlerden kurtulurken düşkün olduk diye söylendin mi mesela…

Varlığın uçurumundan kaçarak hiçliğin ayazına sığındık da gören mi yok?

Gelenlerin olmadığı, gidenlerin de kalmadığı bir ıssızlık oyununda yâd ellerde gibi hissettin mi mesela…

Ya da baharın kıyısında kışın kıyametinde bir başına buldun mu kendini mesela…

***

Vurduk, kırdık, yıktık, parçaladık, kanattık, kanırttık, yaktık. Hem de ne yaktık!

Bir kül olduk bir tükendik, hırçınlaştıkça saldırdık. Bazen de sevdik, biraz da duygulandık ama hep bir şeyler eksik kaldı.

Hep bir yanımız eksik kaldı, hep bir yarım kadı. Hep bir istemediğimiz grilikle karşı karşıya kaldık.

Ne yaparsak yapalım?

Daldan dala konsak da, kendimizden diyar diyar kaçsak da… Az gitsek uz da gitsek bu geldiğimiz yer neresidir?

Bir mıknatıs gibi bizi kendine çeken bu geldiğimiz yer neresidir?

Sabaha karşı kan ter içinde her uyandığımızda geldiğimizi sandığımız aslında hep vazgeçtiğimiz bir o kadar da aradığımız bu yer neresidir?

Geldiğimiz yer yokluklar krallığından başka neresidir?

Gelene kadar gittiğimiz, anlaşılana kadar belki de enginleri aşana kadar ne karanlıkları ardımızda bıraktık, nerelerde eğildik, neleri büktük, hangilerini yıktık?

Kim bilir?

Ve tüm bu zorlu yollardan geçerken dipsiz kuyuları aşarken neleri feda ettik? Neleri gözden çıkardık?

Sahi ne geçti elimize?

Savrulan hayatlardan kör ayrılıklardan başka ne düştü payımıza?

Yargılanan bedenlerden, ötekileştirilen fikirlerden başka ne kaldı elimizde?

Kaybolan gençliğimizden, ortaya saçılan ve herkesten sakladığımız korkulardan ve kendimize bile söyleyemediğimiz yalanlardan başka ne geçti elimize?

Alıp başını giden geleceğimizden, yarım kalan hayatlarımızdan başka ne düştü payımıza?

Oysaki dönüp dolaşıp geleceğimiz yer hep bir “yokluk macerası” değil miydi?

Dehlizlerin içinden varlığa gelirken “hiç olmak” düştü payımıza belki de…

Aşka, şuna, buna, olana, olamayana, gidene, kalana takılıp kaldık belki de…

Hırslara, hırçınlıklara, sızılara, yalana dolana, paraya pula yenik düştük belki de…

Bir takılıp kaldık, pir yenik düştük belki de…

Oysaki bir titreseydik, bir dalgalansaydık ve bir de alışmasaydık bu olan bitene…

O zaman yeşil açacaktık, kırmızıya çalacaktık, yüzümüzü maviye çevirecektik ve belki de varlığımız olacaktı yokluğumuz…

Olmadı. Hep yolcu olduğumuz bu diyarda gösteremedik o cesareti… Sanki ölü toprağı serpilmiş gibi… Sözün de gücün de bittiği andayız belki de…

*

Ve gitmedik ta uzak diyarlara gitmiş gibi yaptık, terk etmeye bile cesaret edemedik.

Yüz çevirdik güzele, iyiye. Bıraktık tüm çokları ardımızda... Kaldık mı bocalayanların arasında…

Yalanların, uydurma oyunların içinde kaybolduk belki de…

Köksüz bir can misali… Bir oraya bir buraya debelenip duruyoruz.

Varla yok arasında, isimsiz şehirlerde kaybolmuşuz, susuz köylerde yanmışız, harap olmuşuz gibi…

Kendi benliğimizin içinde bir el gibiyiz, ağladığımızda yanmadık ya, kararmadık ya!

Kendimize yabancıyız, bir de başka birinin sızılarını, isyanlarını yaşarcasına kızıyoruz, bazen de küsüyoruz.

Ya da yabancı ellerde hapsolduk, sahte hayatlar yaşıyoruz belki de…

Bir yalanın kuyruğunda, yalnızlığın zirvesinde ve hiçliğin tüm aşamalarında ziyan olmuşuz. Ve ayında güneşinde özü kaybolmuş gibi…

Bu da bizim hiçliğin gölgesinde yaşadıklarımız belki de…

*

(Seyahat sebebiyle yazılara ara vermiştim. Uzaklardan gelir gelmez bu satırlar sıra sıra geldi.)

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum