Vay yine mi keder…

Ekonomik krizler, jeopolitik risklerin ve gerilimin artması, dünya genelindeki sistemde yaşanan sarsıntılar...

Aşırı sağ hareketlerin gittikçe güçlenmesi, göç sorunu, salgınlar, çatışmalar ve daha birçok sorunun da üst üste gelmesi duygu dünyamızı olumsuz yönde etkiliyor doğrusu…

On yıl ya da yirmi yılda yaşanacaklar neredeyse bir yıl içinde yaşanabiliyor artık…

Tüm bildiklerimiz temelden sarsılıyor. Kolay değil tabii… Belki de, son dönemde ilk defa bu kadar karışık duygular içindeyiz…

Tam da bu noktada, geçen hafta Habertürk TV’de yeni başlayan “Türkiye Konuşuyor” programında yorumlanan bir araştırma dikkatimi çekti.

Araştırmaya konu olan soru şöyleydi:

“2019 yılının duygusu hangisidir?”

Cevapları aynen aktarıyorum:

“% 16 Üzüntü, % 7 Endişe, % 6 Hüzün, % 4 Kötü, % 3 Karamsarlık.” (Kaynak: Andy-Ar)

Görünen o ki, 2019 yılı bizleri bir hayli zorladı. Zira cevapların içinde umut verici bir sonuç yer almıyor. Bir anlamda bu sonuçlar dünya genelinde ve Türkiye’de de yaşanan olumsuzlukların bir yansıması olarak ifade edilebilir.

Araştırma sonuçlarını görünce Sezen Aksu’nun şarkısı geldi hemen aklıma…

“Vay yine mi keder ama artık yeter. Yine kapıda kara geceler… Vay çileli başım ortasında kışın… İyice beter.”

Bu bağlamda, ya bu şarkıdaki gibi karalar bağlamaya devam edeceğiz… Ya da sil baştan diyeceğiz…

Tam da bu noktada Einstein’in bir sözünü belirtmek isterim:

“Benim özel bir yeteneğim yok. Ben yalnızca tutkulu derecede meraklıyım.”

Sahi biz en son başımızı kaldırıp yıldızların gizemli dünyasını ne zaman merak ettik?

Ya da uykuya dalan doğanın uyanışının nasıl gerçekleştiğini merak ettik mi?

Ya da dehaların çığır açan fikirlerinin nasıl ortaya çıktığını merak edip, araştırdık mı?

Suratımıza tokat gibi çarpan çığır açan fikirlerin ortaya çıkması için bu hüzünlü, üzüntülü melankolik halden bir an önce sıyrılmamız gerekmez mi? Niye bunları söylüyorum?

Hiç kuşkusuz çoğumuzun değiştirmek istediği birçok şey var hayatında… Zira hayatımızda olumlu değişimi ortaya çıkarabilmek için nasıl bir yol izlenebilir? Aslında bu gibi soruları sorarak başlanabilir belki de…

Zira cevapları olanları dinlemeyin, soruları olanları dinleyin diyor Einstein.

Tam da bu noktada, ana akım medyada özellikle gençlere ilham veren karakterlerin yer aldığı diziler ya da belgeseller daha fazla yer bulsa nasıl olur? Örneğin Deha: Einstein gibi belgeseller ana akım medyada yer alabilse…

Böylelikle tüm zorluklara rağmen başarının geldiği görülebilse… Deha olarak görülen kişilerin de hayatlarının kolay olmadığı fark edilebilse…

Geçenlerde gündüz kuşağında yer alan programlara şöyle bir baktım. Uzun uzun devam eden tartışmalar… Olumsuz tüm yaşanan olayların canlı yayında bir bir anlatılması… Tabii çok dayanamadım ve televizyonu kapattım.

Akşam ise, genel haber programlarını izledim… Çoğunluk yine uzun uzun devam eden tartışmalar…

İlham veren, heyecanlandıran, ya da herhangi bir yaratıcı fikir yok…

Bir çığırtkanlık modası aldı başını gidiyor. Ne kadar çok çığırtkan olunursa, o kadar çok izleniliyor herhalde…

*****

Geçen haftaki yazıma gelen yorumu aynen aktarıyorum:

Unicorn gibi konularla ilgili daha çok haberler duysak medyada... Gençleri bu konulara özendirecek bir ekosistem oluşturulsa, melek yatırımcının ne olduğu anlatılsa mesela… Başarılı girişimcilerle programlar yapılsa... Nerde... Varsa, yoksa kavga, gürültü…”

Bu yoruma aynen katılıyorum! Bence de medyada girişimciliği anlatan, özendiren programlar olsa… Geçenlerde Süreyya Ciliv’in Bloomberg HT’de röportajını gördüm ve programı ilgiyle izledim doğrusu… Süreyya Bey, röportajda hem iş dünyasındaki tecrübelerini hem de dünyadaki gelişmeleri anlatıyor.

Bir dönem Trump'ın da sunuculuğunu yaptığı ve ödül olarak 250 bin dolar maaşla iş vaadinde bulunduğu ünlü yarışma programı “The Apprentice”ın Türkiye versiyonu “Çırak” diye bir yarışma vardı. Sonrasında da hatırladığım “Bir Fikrin mi Var” isimli girişimciliği özendiren yarışma…

Bu dönemde de böyle yarışmalar ya da yeni fikirlerin ortaya çıkmasını özendiren programlar yapılsa… Tartışmalar, kavgalar yerine fikirler yarışsa…

Son olarak, okuyucunun kısaca melek yatırımcının ne olduğu sorusunun yanıtı şu şekildedir:

Melek yatırımcılar, iyi ve orijinal fikri olan, iyi bir iş planı olan girişimcilere sermayedar olan, borç veren kişilerdir. Melek yatırımcılar, girişimcilere sadece finansman sağlamazlar, aynı zamanda kendi iş deneyimlerini, bilgi birikimlerini, en önemlisi de heyecanlarını da paylaşırlar. Diğer taraftan günümüzün en başarılı firmalarından bazıları olan Facebook, Google, Apple, Youtube, Hotmail, Skype, eğer melek yatırımcılar risk almak istemeseydi, tanınan firmalar olamayacaklardı. (Apak ve diğerleri, 2010)”

*****

Son olarak, ülkemizin bir gerçeği olan deprem konusunda aydınlatıcı açıklamalar yapan Prof. Dr. Naci Görür’ün sosyal medyada deprem konusunda belirttiklerini aynen aktarıyorum:

Van / Başkale depreminden sonra gelin başta Sn. Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm hükümet yetkililerine, tüm muhalefete, tüm aydınlarımıza, tüm halkımıza, kısaca tüm yurtseverlere şunu haykıralım: lütfen ama lütfen bugünden sonra en büyük ulusal projemiz: “Deprem kuşaklarımızda kentsel dönüşüm” olsun. Ülke olarak bazı eksiklikleri sineye çekeriz, yeter ki artık insanlarımız ölmesin. Birbirimize yazalım, duyuralım bunu. Zaten hükümet de bu yolda bir adım atmıştı.”

Nitekim deprem konusunda “kamu ve yerel yönetimler” tarafından belirlenen tüm önlemlerin ivedilikle hayata geçirilmesi zaruri ve önemlidir.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum