Sessizlik…
Seçime adım adım yaklaştığımız bugünlerde çoğu sorunun cevabı sahada desem yanlış olmaz sanırım…
O yüzden birkaç gündür kolları sıvadım, yine sahaya indim.
Bu sefer Milliyetçi Hareket Partisi’ne gönül veren kardeşlerimize sorular sordum. Sordum ama verilen cevaplar kısa oldu, çoğu zaman yarım kaldı. Konu dönüp dolaşıp Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in suikaste kurban gitmesine geldi. Bu vesileyle merhum Ateş’i rahmetle anıyorum, ailesine başsağlığı diliyorum.
***
MHP’ye gönül verenler arasında konuşurken gözleri dolanlar oldu, konuşmaya ara verip sigara yakanlar da oldu.
Hele bir kardeşimizin söyledikleri üzerine bir şey diyemedim…
“Yüreğimiz yandı, çok üzüldük. Öldürülmesine üzüldük. Sonraki suskunluğa ayrı üzüldük. Yandık…”
Kardeşimiz ‘yandık’ derken sanki şu sözler de ardı sıra geldi…
***
“Canımız yandı
Yandı, yandı da
Şu derdi bilen yok imiş
Yollar kapandı, nehirler buz tuttu
Karşımıza durdu sıradağlar
Geçit vermedi adsız koyaklar
Sizin olsun feleğin sarayları
Kaldı mı bizim eller ötede?
Yandı, yandı da
Simsiyah oldu umutlar
Canı kurudu iğde çiçeklerinin
Geceyle gündüz birbirine dolandı
Gariplerin benzi sarardı diye
Gökteki bulutların içi nasıl sızlamasın?
***
Duvarda gönlü kırık bir ayna
Puru dökülmüş damların
Sürmeli kapılar yaralı imiş
Dal eğilmiş kahrından
Bir tek yaprakların hışırtısı
Bir de ispinozların çığlıkları
Meğer sessizlik imiş bize düşen
Şu derdi taşımaz oldu maviler, allar
Yağmur gibi yağmaz yeşiller diye
Alaçam Dağları nasıl dövünmesin?
***
Yer, gök gözyaşı imiş
Perde indi karlı çamlara
Sular düştü figana
Tel tel döküldü gönül pareleri
Diller sükût etti, kalpler küstü
Zoruna gitti Gelin Deresi’nin
Köprünün başında kaldı niceleri
Kepsut ovası da ıssız imiş
Çatladı kaya çiçekleri diye
Tenhada yürekler nasıl yanmasın?