Seçim yaklaştıkça…
Hayat pahalılığından dert yananların ve bir kuru adaleti arayanların görmezden gelinmesi, liyakat kavramının ötede, verimsizlik kavramının ise başköşede olması, kurumsal kapasitenin zayıflaması, kurumsal hafızanın örselenmesi, eleştiriye, tartışmaya tahammülün azalması, ‘olur efendim, peki efendim’ modasının birçok alanda kabul görmesi…
En basit bir meselenin bile oradan oraya çekiştirilmesi, kalabalıkların siyasetten beklediği ortak akıl talebinin hiçe sayılması… Ve asıl hiçbir sorun yokmuş gibi hafif bir meltemin estirilmeye çalışılması…
Say say bitmez yani…
Öyle basınçlı bir dönemden geçiyoruz ki… Kalabalıklar yorgun, kimi zaman da öfkeli… Pandeminin de tüm yaşananlara çarpan etkisi yaptığını belirtsek yanlış olmaz sanırım. Yani yaşanan sorunların etkisi kafadan çarpı iki, belki de üç oldu. Açıkçası zamanla hasar raporu daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Ve…
Düşünün böyle bir ortamda seçime gidiyoruz.
Cumhur İttifakı’nın adayı belli… Altılı Masa’nın adayı henüz belli değil.
Belli değil ama… Konu dönüp dolaşıp aday kim olacak sorusuna ister istemez geliyor. Bu sorunun cevabı da liderlerde doğrusu…
***
Biraz önce de belirttiğim üzere aynı anda birçok sorunla uğraşılıyor. Açıkçası bu süreçte kalabalıkların tepkileri her zamankinden daha yoğun olarak belirtilebilir.
Şunu demek istiyorum:
Cumhurbaşkanı adayı konusuna çok fazla anlam yükleniyor. Sanki aday işi tamam olunca tüm sorunlar çözülecekmiş gibi düşünülüyor. Diğer taraftan istedikleri aday herhangi bir hata yapınca da olduğundan fazla tepki gösterilebiliyor. Açıkçası bu durum sadece adaylar için değil, tüm liderler için de geçerli denilebilir.
Aslında tepkilerin bir bölümü adaya (liderlere) ama asıl tepki kendi içlerinde yaşadıkları zorluklara, çıkmazlara...
Yaşanan o kadar çok hayal kırıklığı var ki…
Sanki bir lider gelecek ve kendilerini bu açmazdan çekip çıkaracak diye düşünülüyor. Neredeyse bir kurtarıcı bekleniyor desek yanlış olmaz sanırım.
O yüzden de adayların (liderlerin) herhangi bir hatası ya da olumlu bir tavrına olduğundan fazla anlam yüklenebiliyor.
Bir anlamda, genel siyasete elini bulaştırmamış, herhangi netameli bir konuda açıklama yapmamış, stres testlerinden geçmemiş adaylara olduğundan fazla anlam yüklenebiliyor.
Çünkü o adaylar uzaktan iyi duruyor, sanki gelince tüm dertleri çözecekmiş gibi düşünülüyor, tüm sıkıntılardan kendilerini çekip çıkaracakmış gibi görülüyor.
Ki bu adaylar gelince gerçekten çok iyi performans da gösterebilir doğrusu… Bunu şimdilik bilmiyoruz. Ancak siyaset sahnesine çıktıklarında göreceğiz.
Bunun yanı sıra, genel olarak dünyada ve ülkemizde siyasi, sosyal ve ekonomik çevre hızlı bir değişim sürecinde denilebilir. Buna paralel olarak kalabalıklarda da değişim isteği artmış görünüyor. Açıkçası bu değişime hantal kalan partiler ya da liderler daha geride kalabilir.
***
Daha açık konuşalım…
Yıllardır siyaset sahnesinde olması hasebiyle Kılıçdaroğlu’nu biliyoruz.
Keza İmamoğlu’nun herhangi bir konuyla ilgili nasıl davranacağını da hemen hemen tahmin edebiliyoruz. Ki İmamoğlu netameli konularda çekinmeden görüşünü açıklıyor.
Diğer taraftan Mansur Yavaş’ın genel siyasetle ilgili konularda neler söyleyeceğini bilmiyoruz.
Şunu tekrar belirtmek isterim: yeni bir durum ile karşı karşıyayız aslında... Herhangi bir meselede kalabalıkların tepkileri çok daha yoğun olabiliyor, bu da birçok sorunun üst üste gelmesinden kaynaklanıyor olabilir. İşte böylesi sıkıntılı bir süreçte seçmen bu kadar sorunun içinde sorun çıkarmayacak ve sorunları çözecek bir aday bekliyor. Önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, Mansur Yavaş’ı destekleyenlerin öncelikli motivasyonu da bu olabilir.
Diğer taraftan Yavaş’ın siyaset sahnesine çıktığında nasıl karşılanacağını şimdiden söylemek biraz zor sanki… Genel olarak araştırmalar gösteriyor ki, Yavaş, Kürt seçmenden oy alabiliyor. Yavaş projeleri, çözümleri dışında konuşmuyor diyoruz. Konuşmaya başladığında rakipleri boş durmayacaktır ve onu özellikle bu alanda sıkıştıracaktır. Dolayısıyla, genel siyasetle ilgili konularda konuşmaya başladığında nasıl olacak? Bu durumu yönetebilecek mi? Açıkçası bu soruların cevabı ben de yok. Bunu Yavaş konuşunca göreceğiz.
***
Bir süredir sahada Kürt seçmenine sorular soruyorum, araya başka araştırmalar da girdi ama bulduğum her fırsatta soru sormaya devam ediyorum. Sonraki yazılarda bu konuyu detaylı ele alacağım.
Şimdi küçük bir parantez açmak isterim:
Sorduğum sorulara aldığım cevaplarda gördüm ki… Bazı yaralar kapanmış değil. Ki kabuk bağlamasının da zaman alacağı görünüyor.
Küçük bir örnek vermek isterim:
Güneydoğu’dan 90’lı yıllarda İstanbul’a göç etmiş bir kardeşimiz şunları söyledi:
“Köyümüzden güvenlik sebebiyle göç etmek zorunda kaldık. Sadece bizim ailemiz değil, bütün köyde oturanlar köyden ayrıldı. Ve İstanbul’a geldik. Koca şehir bizi yutacak gibi geldi ilk zamanlar. Yapmadığım iş kalmadı. Bir şekilde hayata tutunmaya çalıştık.”
Açıkçası ilk başta kardeşimiz genel siyasetle ilgili yorumlarını anlatıyordu. Ne zaman ki konu yukarıda anlattıklarına geldi. Sesinin tonu değişti, gözleri doldu.
Gördüm ki yara orada duruyor aslında. Kapanmış gibi görünüyor ama bir soruda tüm yaşananlar ortaya saçıldı.
Dolayısıyla adayların (liderlerin) diğer konularla birlikte, tüm bu duyguları nasıl yöneteceğinin de önemli olduğu ortaya çıkıyor.