“Roma de Roma…”
Dosttan ıradım düşmanla dövüşürken
Güzelden vazgeçtim çirkini yerin dibine sokarken
Güneşten çekindim karanlığa bin bir söverken / Garipleri unuttum zalimi perişan ederken
Acı düğün çiçekleriyle aramı açtım çorak topraklara ayak basmazken / Dar vadilere sığındım olmaz olsun dağlardan kaçarken
Diyar diyar dolanıp durdum da pir cahilmişim dalın canı gazelde imiş
Bilmezmişim özgürlük nefisten fersah fersah uzakta imiş / Duymazmışım sesleri yerin altı susmak imiş
Canın içinde koca âlem; iyi kötüden, güzel çirkinden, az çoktan ötede âşk var imiş…
******
“Roma de Roma…”
Meğer ne çok Roma’yı görmek isteyen var imiş… Güzel İstanbul’um… Seninle kim yarışır?
Roma, Roma, Roma… Arka arkaya dillendiriyorum ki ben de çok konuşmuş görüneyim. Bütün dertleri bir kenara bıraktık günlerdir Roma de Roma…
Süt üreticisi kardeşim daha yeni işi bıraktı, üzüldüğümden soramadım ama muhtemelen güzelim hayvanlar kesime gitti kime ne?
Adaletin çivisi çıktı kime ne? Mafyalar, klikler sistemin içinde cirit atıyor kime ne?
Kurumlarda gelen kültürü yok ediyor giden hafızayı da alıp gidiyor kime ne? Keşke yönetim bilimcilerden bir ekip kurulsa da görsek enine boyuna son dönemde kurumlarda ne olup bittiğini…
Bir taraftan da dışarıda tufan koptu kopacak… Bloklaşmanın, güç mücadelesinin tavan yaptığı bugünlerde birbirimizi yemişiz kime ne?
Jeopolitiğin başrolde olduğu, özellikle enerji güvenliği için, yeni ticaret yolları için ülkelerin çıkar çatışmasına girdiği, teknoloji devlerinin sesinin iyiden iyiye yükseldiği, geride kalanların da gün geçtikçe güçten düştüğü bugünlerde birbirimize laf yetiştirmişiz kime ne?
Toplumun en üst katmanı dışında kalanlar bin bir dertle boğuşuyor kime ne?
Amacım dertleri yarıştırmak değil ancak bunca sıkıntı varken bu gezinin bu denli gündem olması ilginç. Eleştiri elbette yapılacaktır yalnız birkaç gündür bu olay başka bir yöne evrildi. Açıkçası çok tartışıldığı için detaya girmeyeceğim yalnız şunu söyleyebilirim bu geziyle ilgili belli sıkıntıların olduğu muhakkak, daha iyi planlanabilirdi.
Bir taraftan da bu hengâmede işin özü koşulamadı maalesef. Cılız birkaç yazı, yorum dışında da pek bir haber görmedim.
Gelinen bu noktada küçük bir araştırmadan sonra konuyla ilgili şunlar söylenebilir:
Atılan imzalarla birlikte İstanbul’un 2027 Avrupa Oyunları’na ev sahipliği yapacak olması önemli bir kazanım.
Şu bir gerçek ki günümüzde artık ülkeler sahip oldukları; spor, sanat, bilim, kültür, eğitim, turizm ve benzeri ‘yumuşak güç unsurları’ ile diğer ülkeleri etkilemektedir. Bu noktada sporun yumuşak gücü; ülkeler arasındaki ticari bağların kuvvetlenmesi, yatırımların yükselmesi, turizmin gelişmesi ve geleceğe yönelik disiplinler arası araştırmaların yapılmasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Dolayısıyla İstanbul’un 2027’de Avrupa Oyunları’na ev sahipliği yapacak olmasının önemli olduğu düşüncesindeyim.
Ayrıca İmamoğlu’nun imza törenindeki şu sözleri dikkatimi çekti: “İstanbul, Avrupa'daki her sporcu için, büyük ve ilham verici bir sahne. 2027'de bu sahneyi, Avrupa Oyunları için kuracağız ve tüm dünyaya ilham vereceğiz.”
Tüm dünyaya ilham vermek... Ne zamandır unuttuğumuz bir söz. Etrafımızı olumsuz haberler öyle sardı ki bu vizyon cümlesini duymak bile değerli doğrusu.
İlham vermek bir yana hayal kurmayı unuttuk. Dünya çapında ilham evren başarı hikâyelerini özledik.
Son olarak Roma gezisiyle ilgili eleştirilerin birkaç gündür yoğun bir şekilde gündemden düşmemesi İmamoğlu açsından ilk başta olumsuz gibi görünse de gelinen bu noktada ortaya çıkan tablonun İmamoğlu’nun lehine bir duruma dönüştüğü düşüncesindeyim. Özellikle kafa göz yarmak için elinde taş oraya buraya koşturanlara kötü haberi belirtmek isterim. Attığınız taşların ters etki yapmaya başladığı ve İmamoğlu’nu güçlendiren bir vaziyete doğru dönüştüğü söylenebilir. Zira duygular harekete geçti benden söylemesi…
Bunu söylüyorum ama bundan sonra atılacak adımların bu şekilde olmaması önemli. Zira seçmenin açtığı kredinin sonsuz olmadığı aşikâr…