"Paylaşmanın değerini de öğrendik bu süreçte…"

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, birkaç gün önce sosyal medya hesabından COVID-19 testinin pozitif çıktığını duyurdu.

Bunun üzerine de birçok kesimden kendisine geçmiş olsun dilekleri iletildi.

Ancak iktidar yetkilileri tarafından herhangi bir geçmiş olsun mesajı gelmedi, en azından ben görmedim. “13 yıl kesintisiz bakanlık görevi... Dile kolay…”

Yüreğim sızladı… Ne acayip bir dünyada yaşıyoruz dedim içimden usulca…

Ve devam ediyorum:

Yıllarca birlikte çalıştığın kişilerden herhangi bir sesin gelmemesi… Ne tarifsiz bir durum… Şimdi aynı yolda yürünmese de, aynı fikirde olunmasa da… Neticede konu sağlık…

“Ah, be dünya…” Bilmiyorum ne diyeyim ki bu duruma… Belki de şu soruları sormanın zamanıdır artık:

“Hep mi menfaatler en önde olacak?”

“Hep mi düzenin çarkları neyi gerektiriyorsa, o olacak?”

“Ya arkadaşlık, ya vefa, ya nezaket… Bu kavramlar hiç yokmuş gibi mi davranılacak?

Tam da bu kavramları düşünürken, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Feramuz Üstün’ün sosyal medyadan paylaştığı mesajı dikkatimi çekti doğrusu… Mesajı aynen aktarıyorum:

“Aynı partide yıllarca beraber görev yaptığımız bir arkadaşımıza özgürce geçmiş olsun dahi diyememek... Hayat sadece siyasetten ibaret değil. Sayın Cumhurbaşkanı Ali Babacan Bey’e geçmiş olsun mesajı paylaşsa, herkes sıraya girer, maalesef durumumuz bu…”

Feramuz Üstün, şu anki yaşananları o kadar güzel özetlemiş ki… Başka söze ne hacet…

Bu vesileyle, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim. Kendisine acil şifalar diliyorum.

Son olarak, şu sözleri de belirtmeden olmaz sanırım:

“Adaletin bu mu dünya / Ne yâr verdin ne mal dünya”

Ayrıca, şu sözleri de eklemek isterim:

“Ah, be dünya… Yalan dünya... Yalandan yüzüme gülen dünya…”

***

Geçen hafta DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gazeteci Adem Özköse’nin YouTube’da yayınlanan “Sınırsız” programına konuk oldu ve gündemi değerlendirdi. Bu röportajda Babacan’ın çok dikkat çekici yorumları oldu.

Ama önce geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan'ın “Kur yükselince telaşlanıyorum, endişelenmeli miyiz?” sorusuna ne cevap verdiğini bir hatırlayalım:

Sayın Albayrak, “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” cevabını vermişti.

Bu cevap sonrasında, aynı soruyu gazeteci Adem Özköse Babacan’a sordu. Ve Babacan’ın cevabı şu şekildedir:

“Türkiye, enerji başta olmak üzere ithalat yapan bir ülke… Yaktığımız elektriği doğal gazla üretiyor. Doğal gazı Türkiye dolar ile alıyor, benzin dolarla, motorin dolarla, enerji dolarla, kâğıt dolarla, sentetik malzeme dolarla, boya dolarla... Kur arttığında bunun hayat pahalılığı olarak, bir hafta sonra, bir ay sonra, üç ay sonra kendine döneceğini bu vatandaş bilmiyor mu?”

İki farklı cevap, iki farklı uslup…

Geçen yazıda da belirtmiştim: Yine söylüyorum:

“Halkın derdiyle dertlenen, sessiz yığınlara umut olan, çözüm sunan siyasetçilere bu süreçte çok daha ihtiyaç duyuluyor, daha çok talep ediliyor ve edilecektir düşüncesindeyim.”

*****

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun da belirttiği üzere: “Tarihi olayları bir kutuplaştırma aracına dönüştürmek kimseye fayda sağlamaz. Bu tarih, hepimizin tarihidir.”

Diğer taraftan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun da belirttiği üzere: “Malazgirt Zaferi’yle bu topraklara geldik. Büyük Taarruz’la da bu topraklardan gitmiyoruz dedik.”

Velhasıl… Hepsi bizim… Hepsi biziz…

PAYLAŞMANIN DEĞERİNİ DE ÖĞRENDİK BU SÜREÇTE…

Geçen hafta Ankara’dayken salgından en çok etkilenenler arasında yer alan birkaç kuaför esnafımız ile de görüşme fırsatı buldum. Ve bu süreçte neler yaşadıklarını sordum:

Özellikle genç bir kuaför esnafımızın söylediklerini aynen aktarıyorum:

“21 Mart’ta dükkânımız kapanınca ciddi bir şok yaşadık tabii… Devam eden Bağ-Kur ödemesi, yanımda çalışan 2 arkadaşımın maaşı, dükkân kirası, evin giderleri… Ve daha anlık çıkan ödemeler… Anlayacağınız çok zorlandım ben bu süreçte… Dükkânımın kapalı olduğu yaklaşık 2 aylık dönemde Bağ-Kur ödemelerimi yapamadım. Aslında birçok ödemeyi yapamadım. Bu süreçte kredi kartına yüklendik tabii… Ciddi bir çaresizlik duygusu yaşadım. Bir daha o günleri yaşamak istemem. Neticede her şeyimiz dükkânımız…

Dükkânımın kapalı olduğu süreçte devletten 1.000 TL yardım aldım. Ama neye yeter ki… Keşke Bağ-Kur ödemelerimiz ötelenseydi, ne iyi olurdu. Bu arada Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne de yardım etmeleri için başvurdum. Mansur Yavaş’a çok teşekkür ediyorum. Büyükşehir Belediyesi’nden hem para yardımı hem de gıda yardımı aldım. Bu yardımları hem kendim kullandım hem de yanımda çalışanlar ile paylaştım. Paylaşmanın değerini de öğrendik bu süreçte… Anlayacağınız Mansur Başkan bize ilaç gibi geldi… Bu arada hijyen kurallarına harfiyen uymaya çalışıyoruz. Büyükşehir yetkililerinden bir ekip geldi ve dükkanım 2 defa dezenfekte edildi ve bize hijyen seti hediye edildi. Tekrar teşekkür ederim.

Zor bir dönemi atlattık. İnşallah bir daha dükkânlarımız kapanmaz. Salgın öncesinde yanımda 2 arkadaşım çalışıyordu. Şu an tek başıma çalışıyorum. Maliyetlere yetişemedim maalesef…”

Ne diyelim, ayakta kalmaya çalışan kuaför kardeşimize ve bu koşullarda hayat mücadelesi veren tüm esnaf kardeşlerimize kolaylıklar diliyorum.

Özetle, dönem kolay bir dönem değil… Az ya da çok hepimiz bu süreçten etkileniyoruz. Ve bu süreçten birlik olarak çıkabiliriz. Dolayısıyla, tüm bu kutuplaştırıcı söylemleri bir kenara bırakma zamanı gelmedi mi?

Son olarak, Giresun’da yaşanan sel felaketinde şehit olan askerlerimize ve hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilerim, yaralılara acil şifalar diliyorum. Tüm Giresun’a geçmiş olsun.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.