Nasıl bir yönetim?

Etrafımızdaki her şey hızla değişiyor…

Tüketim alışkanlıklarımız değişiyor, çalışma alışkanlıklarımız değişiyor, iletişim yöntemlerimiz değişiyor, eğitim sistemimiz değişiyor, çoğu sektörde yer yerinden oynuyor belki de…

Öte yandan bilinmeyen o kadar çok değişken var ki…

Bir de artık, daha az seyahat ediyoruz, daha az sosyalleşiyoruz, belki de yalnızlaşıyoruz. Ayrıca, ekonomilerin sıkıntıda olması sebebiyle daha da fakirleşiyoruz.

Anlayacağınız bu kadar derinden değişime maruz kalmak kolay değil… Bir taraftan teknolojideki değişim, diğer tarafta sağlık krizi ve dolayısıyla ekonomik kriz… Ve ülkelerin de tüm bu krizleri en derinden hissetmeleri… Yaşadığımız bu süreci böyle özetleyebiliriz sanırım…

Bu süreçte belirsizlik kavramı da baş aktör olarak belirtilebilir. Ayrıca koronavirüs sürecinin etkilerinin ortadan kalkmasının yıllar süreceği de özellikle vurgulanıyor.

Şimdi gelelim konumuza;

Neden böyle bir girizgâh yaptım? Yaşadığımız bu süreçte bilinmeyen değişkenlerin ne kadar fazla olduğunu özellikle belirtmek için…

Dolayısıyla bu dönemde “yönetim kavramına” eskisinden de çok daha fazla ihtiyacımız olduğunu belirtmek için… Ve liderlerin / yöneticilerin rollerinin eskisinden de çok daha önemli hale geldiğini belirtmek için…

Buradan hareketle;

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, dün, FOX TV’de İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat’te gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Bu bağlamda,

Babacan diyor ki:

“Ekonomi tepe noktada deniyor. Bunu vatandaşınıza nasıl anlatacaksınız? Bu durumda vatandaş şöyle düşünür: Ekonomi iyiyse, ben niye bu haldeyim? Şöyle bir bakın; işsiz sayısında korkunç bir artış var. Hayat pahalılığı almış başını gitmiş…”

Anlaşılan o ki, bir taraf ekonomi çok iyi diyor. Ki keşke iyi olsa… Diğer taraf ise olanı biteni tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor.

Babacan’ın açıklamalarında en önemli noktalardan biri de şu an yönetim sorunu ile karşı karşıya olduğumuz konusunu özellikle vurgulamasıdır. Aslında her cümlesinin ya başında ya da sonunda yönetim konusuna dem vuruyor Sayın Babacan…

Özetle, sorun ortaya konmazsa çözüm başlayamaz diye de ekliyor.

Gelinen bu noktada, yönetim kavramının tanımına bakacak olur isek;

“Yönetim; belirli bir takım amaçlara ulaşmak için başta insanlar olmak üzere parasal kaynakları, donanımı, demirbaşları, hammaddeleri, yardımcı malzemeleri ve zamanı birbiriyle uyumlu, verimli ve etkin kullanabilecek kararlar alma ve uygulama süreçlerinin toplamıdır.” (Yönetim ve Organizasyon, s:3, Prof. Dr. Erol Eren) Diğer taraftan yönetim; karar alma, uygulama, karşılaştırma ve düzeltici eylemlerde bulunma gibi birbirine bağlı eylemler kümesinden oluşur.

Bu noktada, tekrar Sayın Babacan’ın açıklamalarına dönecek olur isem; Babacan özetle diyor ki, hükümetteki karar alıcılar karar almak da zorlanıyor. Zira karar alıcılara yetki ve sorumluluk tam olarak verilmiyor. Bir anlamda yönetim sürecindeki en önemli değişkenlerden biri tam olarak kullanılamıyor.

Anlayacağınız bu kadar önemli zamanlardan geçerken bu gibi konuları çoktan geride bırakmış olmamız gerekirdi. Dolayısıyla devasa konulara çözüm nasıl bulunacak merak ediyorum doğrusu…

Hep söylüyorum, dönem zor bir dönem…

Bizim en azından temel sorunları çözümleyip önümüze bakmamız gerekiyor. Zira bilinmeyen çok fazla değişkenin olduğu özellikle bu süreçte; liderlik, iş birliği, iş bölümü, koordinasyon gibi kavramlar ve dolayısıyla “yönetim kavramı” çok değerlidir.

YENİ YÖNTEMLER, YENİ HİKÂYELER

Sistemlerin, kuralların, tüketicilerin ve asıl hayata bakışımızın değiştiği böylesi bir dönemde; markaların yeni yöntemler, yeni hikâyeler bulması gerekiyor. En önemlisi de bu süreci çok iyi değerlendirmesi ve dolayısıyla da iyi yönetmesi önemlidir. Ben de yönetim kavramına dem vuruyorum… Zira salgın döneminde markaların hayatta kalması için bazı noktalara özellikle dikkat etmesi gerekiyor:

İlk olarak dijital teknolojiyle lider olmaya çalışmak: Bir anlamda çevrimiçi olarak tüketicilere doğrudan satış yapmak iş modelinizin en önemli kısmı olabilir.

Maliyetleri düşürmek amacıyla; özellikle bu dönemde daha önceki anlaşmaları yeniden müzakere etmek söz konusu olabilir. Ya da maliyetleri düşürmek için farklı, yaratıcı yöntemler bulunabilir.

Fiyat önemlidir, ancak amaç da önemlidir: Özellikle gençler para harcadıkları markanın değerini yansıtmasını talep ediyor. Örneğin markanın çevreci olması gibi… Zira Y ve Z Kuşağı tüketicilerinin özellikle maliyet konusunda çok bilinçli olduğu ortadadır. Hatta bazıları yeni ürünler satın almak yerine kiralıyor veya ödünç alıyor.

Velhasıl her zaman olduğu gibi, bir kriz anında bir de fırsat vardır.

*****

Birkaç gün önce sosyal medyada bir köy öğretmenimizin mesajı dikkatimi çekti.

Öğretmenimizin mesajı şu şekildedir:

“37 öğrencisi olan bir köy öğretmeni olarak pandeminin başından beri “Türk Telekom”, “Turkcell” ve “Vodafone” firmalarının her velinin telefonuna uzaktan eğitim araçları için ücretsiz internet tanımlaması gerektiğini vurguladım. Öğrencilerimin yarısından fazlası canlı derslere giremiyor.”

Öğretmenimiz konuyu ne güzel ifade etmiş. Elçiye zeval olmaz…

*****

Son olarak, dün Anadolu Sigorta tarafından hazırlanan “Organize suistimallerin sosyal ağ analizi ile tespiti” konulu bir webinara katıldım. Burada asıl merak ettiğim yenilikçi teknolojilerin (KNIME) çalışmalarda / analizlerde nasıl kullanıldığı ve bu konuda gelişmelerin neler olduğu ile ilgiliydi. Webinardaki tartışılan konular da ilgi çekiciydi doğrusu…

Anadolu Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Abacı, genel olarak amaçlarını, yenilikçi teknolojileri kullanarak eldeki verilerin bilgiye dönüştürülmesi olarak belirtti. Diğer taraftan, detaylı analizler sonucunda hem emek hem de zaman maliyeti en aza indirilmeye çalışılıyor. Hem de tasarruf ediliyor.

Tam da bu dönemde ihtiyacımız olan budur sanırım…

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum