Nasıl bir gençlik?
Son dönemde salgından kurtulma konusunda yorum yapanlar, bir anlamda kalem oynatanlar, çekici bir hedeften bahsediyor: “normale dönüş hedefi…”
Ama bu yanlış bir hedef tanımlaması olarak belirtilebilir. Zira normal bozuldu bir kere… Bunun yerine belirlenecek yeni hedef, birçok kişinin söylediği gibi, “daha iyi bir şekilde yeniden inşa etmek” olabilir.
Bu süreçte, özellikle Z kuşağı, krizlerin üstesinden gelmenin mümkün olduğunu öğrenen dirençli bir nesil olarak bilinecek belki de… Öğrenilen derslerle birlikte, nesil büyüyerek en çok ihtiyaç duyulduğunda değişime gerçekten yön verebilecek liderler haline gelebilir belki de…
Öte yandan salgın, gençlerin hayatlarında ciddi değişikliklere yol açıyor. İşsizlik, azalan gelir ve finansal güvensizlik ile birlikte, evlenmek, çocuk sahibi olmak veya ev sahibi olmak gibi önemli yaşam adımlarını ertelemesine neden oluyor doğrusu…
Aslında ekonomik baskı nedeniyle, birçok genç tüketici bütçelerini çoktan sıktı ve harcamalarını gıda, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlara odakladı ve ulaşım, eğlence ve dinlenme harcamalarını da azalttı bile…
O zaman öncelikle şöyle bir soru ile başlayabiliriz:
Salgın Döneminde Markalar Genç Tüketicilerle Nasıl İletişim Kurabilir?
Dünya genelinde ekonomilerin sıkıştığı böylesi bir dönemde markaların özellikle Y Kuşağı ve Z Kuşağı tüketicilerini kazanmaları çok daha önemli hale gelmiştir. Hele ki koronavirüsün her konuda farkındalıkları daha da artıracağı ortadayken…
Biliyoruz ki yaşanan tek sorun ekonomik zorluklar değildir. Salgın ile yaşamak başlı başına birçok değişikliğe neden oldu. Bir anlamda salgının özellikle gençlerin hayatlarında yıkıcı bir etkisi olduğu söylenebilir. Şöyle ki; salgın, gençlerin yaşadıkları yerden, sahip olunan arabalara ve çalışmak için gidecekleri şirket türüne kadar her şey üzerindeki kararları etkiliyor görünüyor. Dolayısıyla gençler her konuda arayış içine girmişlerdir. Örneğin en basitinden gelecekte gençlerin evde daha taze yiyecekler pişirmeleri ya da zihinsel sağlıklarını destekleyen ürün ve hizmetleri aramaları bekleniyor mesela…
Bu noktada, markaların gençlere daha kolay ulaşmaları amacıyla birkaç öneriyi şu şekilde özetlemeye çalıştım. Şöyle ki:
Değere odaklanın: Gençler harcamalara karşı daha temkinli olacaklarından, ürün ve hizmetlerde giderek daha fazla değer arayacaklar. Markalar fiyatlandırma stratejilerini gözden geçirmeli veya mevcut ürünlere değer katmanın yollarını bulmalıdır.
Sağlığı ve zindeliği destekleyin: Sağlık ve refahı vurgulayan markalar, akılda kalıcı bir endişe olduğu için genç tüketiciler arasında avantaj sağlayabilir.
Dijital yeteneklerinizi artırın: Salgın sırasında ve sonrasında markalar, canlı yayın hizmetleri sunmak gibi tüketicilerle dijital olarak etkileşim kurmanın yeni yollarını düşünmelidir.
Önem verdiğinizi gösterin: Genç tüketiciler sosyal ve çevresel kaygılara çok değer veriyor ve salgın sırasında markalara yönelik beklentileri daha da arttı. İhtiyaç sahiplerine yardım etmenin yollarını bulan markalar (yüz maskesi üreten ve bağışlayan moda şirketleri gibi) bu tüketici kesimine fazlasıyla hitap edecektir.
***
Araştırmalar gösteriyor ki, gençler özellikle karşılaştırmalı alışverişe yatkınlar. Şunu demek istiyorum; körü körüne alışveriş yapmıyorlar, daha çok araştırıyorlar artık… Zira dijitalin içinde yoğrulan gençlerimiz herhangi bir markayı ya da konuyu her yönden kolaylıkla analiz edebiliyor. Dolayısıyla gençlere seslenirken mutfak çalışmasının bir anlamda hazırlık çalışmasının çok detaylı olması beklenir. Her yönden hedef kitleyi tatmin edecek, hedef kitlenin tüm sorularına cevap verebilecek, tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve aslında hedef kitleyi harekete geçirebilecek bir ön çalışmanın yapılması gerekir. Bir anlamda en başta hedef kitlenin kim olduğunun çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bunu neden söylüyorum; son dönemde siyasette de gençlere ilgi artmış görünüyor. Her parti kendi tarafından gençlere yaklaşmaya, bir şekilde iletişim kurmaya çalışıyor. Ve fakat yapılan çalışmalarda görünen o ki, öncelikle hedef kitlenin çok iyi ortaya konması önemlidir. Burada tabi partilerdeki sorumlu kişilere ve çalıştıkları ajanslara büyük görevler düşüyor.
Örneğin en son AK Parti Gençlik Kolları tarafından yayımlanan “Sen Kimsin?” isimli reklam filmi…
Öncelikle, “Sen Kimsin?” isimli reklam filminde asıl seslenmek istedikleri gençlerin tam olarak kim olduğunun net olmadığı düşüncesindeyim. Kendi amaçladıkları gençliğe seslenilmiş gibi duruyor ama bazı eksiklikler var. Örneğin filmin sonunda inandığın yolda yürü deniyor ve fakat o yolun çerçevesi önceden çizilmiş gibi duruyor.
Ayrıca, burada amaç tüm gençleri yakalamak ise, reklam filminin kurgulanması sürecinde, seslenilmek istenen hedef kitlenin yani gençlerin ilk baştan kim olduklarının net olarak ortaya konmadığı düşüncesindeyim. Öyle olsaydı, tüm gençlere hitap eden bir film olurdu ve bu kadar tepki de gelmezdi.
İnternet ve sosyal medya ile birlikte büyüyen gençlerimiz aslında çok daha farklı bir dünyanın içindeler. Olaylara daha farklı bakıyorlar. Onların dünyasında iletişim o kadar hızlı ki… Herhangi bir habere sansür uygulansa bile habere çok kolay ulaşabiliyorlar. Birbirleriyle çok fazla etkileşim içindeler. En önemlisi de gençlerin arasında çok fazla keskin çizgilerin olmadığı düşüncesindeyim.
Dolayısıyla, gençliğe gelecek vaat etmeyen, herhangi bir vizyon ortaya koymayan ya da gençleri heyecanlandırmayan çalışmaların çok başarılı olmayacağı ortadadır.
Öte yandan böylesi belirsizliklerin fazla olduğu bir dönemde, okuduğum makalelerin de ortak noktası şudur: Gençler riskten kaçınmak istiyor. Daha güvenli alanları tercih ediyor. Yani, gençlerin kim hayatını kolaylaştırıyorsa, kim hayatını düzene sokuyorsa onun yanında olmak isteyecektir. Özellikle salgının ardından gelen ekonomik gerilemenin nihai derinliğini kimse bilmiyor doğrusu… Şu an itibariyle, tüm dünyada işsizliğin daha da artması korkusu yaşanıyor. Dolayısıyla ideolojilerden önce geçinme kaygısı yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edecek. Bir anlamda var olma kaygısı da yaşanıyor denilebilir. Zira gençlerimiz bundan en çok etkileniyor çünkü işten çıkarılma olasılıkları daha yüksek ve iş tecrübesi eksiklikleri hâlihazırda bir işe girmelerini de zorlaştırıyor. Bu dönemin en kritik konusu budur… Buna göre partilerin yaklaşımını düzenlemeleri ve hedef kitlelerini iyi analiz etmeleri önemlidir. Tabi burada çalışılan ajanstan tutun da tanıtım ekibinde çalışan kişilerin de vizyonları, olaylara bakış açıları da son derece belirleyicidir.
Zaman artık tüm bilinenlerle iş yapma zamanı değil… Zaman artık bilinmeyenler ile birlikte zamanın ruhunu anlayabilme kabiliyetidir.
Özetle, bir değişim dalgasının içindeyiz ve eski söylemlerle bu dalgadan korunmak pek de kolay olamayacak düşüncesindeyim.
KISA KISA
Etkili liderler, insan davranışının zenginliğini anlar ve kullanır. Hep belirtiyorum; özellikle bu belirsiz dönemlerde böyle liderlere çok daha ihtiyaç duyuluyor. Bu tür liderler kanıta dayalı, analitik problem çözücülerdir, ancak aynı zamanda halkın korkularını kabul eder, kayıp ve acılarını anlayabilir ve belirsizlik karşısında insanlara güven verirler.
O zaman dönemin ruhunda “çözüm siyaseti” yer alıyor denilebilir. Zira her alanda çözüm beklenen bir dönemdeyiz.
*
Bu hafta içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığınca tanıtılan “yeni taksi sistemi”ni desteklediğimi özellikle belirtmek isterim. Bu noktada; işletmeciliğin bireyselden kurumsala dönüşecek olması, İstanbulkart, kredi kartı, online, QR ve nakit ile ödeme yapılacak olması ve özellikle de İstanbul’a özgü bir kimlik kazandıracak bir araç tasarımının planlanması, güvenlik ve hijyen için şoför ve yolcu kabinlerini standart seperatör ile ayrılacak olması ve panik butonu, araç içi bilgisayar, takip sistemi, kamera gibi sistemlerin olacak olması ayrıca olumlu özelliklerdir.
İstanbul’umuzun böylesi önemli bir ihtiyacı için çözüm üretilmesi kıymetlidir, bu vesileyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’na teşekkür ederiz ve projenin en yakın zamanda hayata geçirilmesini bekliyoruz.