Nasıl bir dünya?

Son dönemde yaşadıklarımız o kadar fazla geldi ki, değişimin hızına yetişemez olduk doğrusu…

Bundan altı ay, bir yıl ya da beş yıl sonra nerede olacağız, nasıl bir durumda olacağız diye merak ediyorum…

Zira şu an yaşadığımız olağanüstü süreçte böyle düşünmemize yol açıyor belki de…

Bu noktada, koronavirüsün yarattığı kaosun hemen bitebileceği gibi bir açıklamayı ya da yorumu şu ana kadar okuduğum makalelerde görmedim. Makalelerin genel olarak ortak noktası, bu işin önce “yarı normal” aşamaya geçebileceği, bunun da vaka sayısının doruk noktasına gelmesi ve sonrasında sayının azalmasıyla olabileceği belirtiliyor. Asıl “tam normal” aşamanın ise, tıbbi bir atılım ile olabileceği yani aşının bulunmasıyla mümkün olacağı ifade ediliyor.

Diğer taraftan, Çinli virolog Zhang Wenhong, dünyanın önümüzdeki yaz aylarında yeni tip koronavirüsü tamamen yok edemeyeceğini ifade etti ve Kasım ayında yeni bir dalganın yaşanabileceği uyarısında bulundu.

Anlaşılan o ki, bu dönemin hızlıca değil de daha yavaş bir seyir halinde ilerleyeceği öngörülüyor. Dolayısıyla, bizim bu döneme her yönden hazırlıklı olmamız gerekmektedir.

Tabii bu hazırlıklar öncesinde, “kollektif empati” kavramının içselleştirilmesinin önemli olduğu ortaya çıkıyor. Zira yolumuz meşakkatli bir yol…

Tam da bu noktada, Prof. Dr. Halit Keskin Hocamızın sosyal medyadaki “kollektif empati” ile ilgili paylaşımına dikkat çekmek isterim. Zira bugünlerde böyle uzman seslerin bizlere ilaç gibi geleceği muhakkaktır…

Hocamızın cümlelerini aynen aktarıyorum:

“Dünya çapında bir pandemi - salgınla karşı karşıyayız. Bu zor dönemleri aşabilmek için karar vericiler ve vatandaşlar olarak daha fazla “kollektif empati” ihtiyacımız olduğunu unutmayalım. Süreci başarıya götürecek anahtar kavram, kollektif empatidir.

Kollektif empati; bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç aşamalı gerçekleşmektedir. Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu bizleri bilgilendiriyor ve nelere uyacağımızı belirtiyorlar. Tehlikenin boyutları ve nasıl az hasarla atlatabileceğimiz vurgulanıyor.

Bize düşen görev nedir? Cevabı çok basit: Uzmanlarla kollektif empati kurmak. Onların hislerini anlayacağız, hislerine ortak olacağız ve davranışlarımıza yansıtacağız. Böylece bu süreç az hasarla atlatılmış olacak.”

Bu bağlamda, benim gibi birçok öğrencinin de yetişmesinde emeği olan Prof. Dr. Halit Keskin Hocamıza saygılarımı sunuyorum.

****
Hiç kuşkusuz son dönemin en çok kullanılan cümlesi: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

“Peki, tamam olmayacak da yeni olan ya da yeni gelen nasıl olacak? Bizi ne gibi değişiklikler bekliyor? Önümüzdeki dönemde neler yaşanacak?” Nasıl bir dünya olacak? gibi cevaplanmayı bekleyen birçok soru var doğrusu…

Her ne kadar şu an bir kriz sürecinden geçiyor olsak da bir taraftan da yeni gelen üzerine tartışmaların yapılması faydalı olacaktır düşüncesindeyim.

Bu bağlamda, özellikle içinde bulunduğumuz bu süreçte ülkelerin “önce kendi ülkemiz” diye bir davranış içinde olması beklenen bir gelişmedir doğrusu... Dolayısıyla, koronavirüs krizinin çoğu hükümetin kendi sınırları içinde gerçekleşen olaylara odaklanarak içeriye dönmesine yol açacağı söylenebilir.

Öte yandan, Financial Times Gazetesi’nde şöyle bir dikkat çekici başlık yer aldı: Avrupa, Çin’in firmaları satın almasından korkuyor.

Haberin detaylarına bakıldığında görünüyor ki, Çin zor durumda olan Avrupalı firmalarının hisselerini satın almayı amaçlıyor. Tam da bu noktada, Avrupa Birliği ülkelerinin Çin’in devralmasını püskürtmek için birlikte çalışmasının gerekli olduğu ifade ediliyor.

Görünen o ki, bugünlerde bir taraftan salgın ile baş edilmeye çalışılacak diğer taraftan da ülkeler arası rekabet sıkı bir şekilde devam edecek…

****
Çoğu yazımda da belirttiğim üzere, “bilgi çağı”, “teknolojik olarak üstün olmak”, “entelektüel sermaye” kavramları hepimizin dilinde… Ayrıca, tam da bugünlerde, teknolojik gelişimde ne durumda olduğumuz konusu çok daha önem kazanıyor. Dolayısıyla, bir yazımda açık kaynak yazılımlar ile ilgili şu cümleleri belirtmiştim:

“Güvenlik konusunun merkezde olduğu bugünlerde özellikle stratejik bilgilerin güvenliği için “açık kaynak yazılımların” gerekli alanlarda kullanımının artırılması ve bu konunun teşvik edilmesi de önemli bir mevzudur. Zira kamu, özel sektör ve üniversitelerin bu konuya daha duyarlı olması ve bu alanda bir ekosistemin oluşturulması icap ediyor. Nitekim açık kaynak yazılımların kullanımı, özellikle stratejik alanlarda dışa bağımlılığın ve maliyetlerin azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, yazılım sektörü ülkemiz sınırları içinde şekillenmeye başlayacak ve yabancı yazılım firmalarına bağımlılık oranı zamanla daha da düşecektir. Bu anlamda, özellikle Almanya’nın son dönemde yaptığı ataklar dikkat çekicidir.”

Tam da bu noktada, Türkiye Açık Kaynak Platformunun ilk defa dün düzenlediği çevrim içi seminer çok sevindiricidir ve çok değerlidir.

Seminerin açılışında konuşan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, "Yazılım ekosisteminin geliştirilmesini Bakanlık olarak çok önemsiyoruz. Dijital dönüşüm ve yapay zekâ temelli tüm teknolojilerin tabanında yazılım var. Ekonomide rekabet gücü kazanma, doğru veriye ulaşma, veriyi analiz etme ve en uygun çözümü geliştirmede de yine yazılım teknolojilerine ihtiyaç duyuyoruz. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile sarsılmaz dediğimiz ekonomik düzenlerin nasıl sarsılmaya başladığını gözlemliyoruz." diye konuştu.

Anlaşılan o ki, yaşadığımız bugünler çok büyük gelişmelere gebe… Hep birlikte yaşayıp, göreceğiz… Zira önemli olan tüm bu gelişmelerin uzmanlar tarafından tartışılması, analiz edilmesidir. Ayrıca değişimler ile ilgili bir tartışma, analiz zeminin bir anlamda böyle bir ekosistemin oluşturulması da değerlidir.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum