Kararsız seçmen ne düşünüyor?

Her yerde, her köşede, her an ekonomi konuşuluyor. Bazen yüksek sesle, bazen de öfkeyle…

Fiyatlar uçtu, alım gücümüz düştü, bunaldık diyenler, böyle daha nereye kadar dayanabiliriz bilmiyoruz diye şikâyet edenler…

Açıkçası sokakta kiminle konuşsanız üç aşağı beş yukarı böyle bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.

Bunu neden söylüyorum?

Birkaç gündür İstanbul’da AK Partili seçmene sorular sordum. Yalnız önceki yazılarda belirttiğim gibi bu çalışma kapsamlı bir örneklemi içermiyor. Özellikle kararsız seçmenin son gelişmelerle ilgili genel olarak neler düşündüğünü merak ettim. Ki en başta şikâyet edilen tabii ki uçan gıda fiyatları, konut fiyatları, kira fiyatları, bir anlamda baş edilemeyen hayat şartları…

Bu bağlamda, markette çalışan bir kardeşimizin söylediklerine dikkatinizi çekmek isterim:

“Her şeye zam geliyor. Artık yetişemiyoruz. Bir çare bulmak gerekiyor. Bu böyle gitmez. Şimdiye kadar oyumu hep AK Parti’ye verdim. Şu an gerçekten kararsızım. Gönlüm Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yana… Onun sevgisi bizde bir başka. Ama böyle giderse oyumu AK Parti’ye vermeyi düşünmüyorum. Neticede çocuklarım var ve onların geleceğini düşünmem gerekiyor, yani kuru sevgi karın doyurmuyor. Ama şunu da belirteyim, ekonomide durumların biraz düzeldiğini görelim, Reis bir de şiir okursa bizim yelkenler direkt suya iner.”

Peki, seçime kadar ekonomide bir iyileşme olmazsa ne olacak?

“Şu an o yüzden kararsızım. Muhalefete de bir yandan bakıyorum, bu işi kim çözebilir diye… En yakın Ali Babacan’ı görüyorum. Ekonomi bilgisi var, bir de Babacan, bizden biri.

Altılı masayla da ilgili olarak; şu ana kadar somut bir şey duymadık. Vaatleri daha görmedik. Artık bir şeyler söylesinler.”

***

Görüştüğüm AK Partili kararsız seçmenler genel olarak dünyadaki fiyat artışları ya da savaş gibi olumsuzlukları kabul ediyor. Ama artık görünen o ki, zamlara dayanamıyor. Önceki saha görüşmelerimde yolsuzlukla ilgili herhangi bir cümle duymamıştım. Ama şimdi rüşvet, yolsuzluk gibi konulardan rahatsız olduklarını söyleyebilirim.

***

Ocak 2022’de yazdığım yazıdan küçük bir bölüm belirtmek isterim:

“Mayıs 2017’de % 11,72 olan enflasyonun düşeceğini söyleyen Erdoğan, bakıyoruz Mayıs 2018’de (enflasyon: %12,15), Kasım 2020’de (enflasyon: %14,03) ve Ekim 2021’de (enflasyon: 19,89) de aynı açıklamaları yapıyor. Enflasyonun düşeceğini söylüyor ama bir türlü enflasyon düşmüyor. Yani söylemle uygulama arasında bir uyumun olmadığı gün gibi ortada.

Liderin konuşmalarıyla uygulamaları arasındaki tutarlılık takipçileri için önemlidir. Burada bir tutarlılık yoksa takipçiler tarafından bu durum sorgulanmaya başlar. Ve karşılıklı duyguların anlaşılmadığı noktada ise, duygusal bağda kopmalar başlayabilir ya da zayıflama emareleri görülebilir. Tam da bu noktada, her ne kadar medyanın büyük bir bölümüyle ekonominin iyi olduğu algısı yayılmaya çalışılsa da kalabalıklar markete gittiğinde, zamlı fiyatlarla bir başlarına kaldıklarında söylemle uygulama arasında bir tutarlılığın olmadığını somut bir şekilde test etmiş oluyor.”

Ki şu an enflasyon TÜİK’e göre % 80. Hiç şüphesiz markete gittiğimizde hükümetin deyimiyle hayat pahalılığını çok daha derinden hissediyoruz. Dolayısıyla yukarıda belirttiğim duygusal bağda kopmaların hızlanarak devam ettiği düşüncesindeyim. Açıkçası muhalefetin ortaya çıkan bu tabloyu değerlendirmesi önemlidir.

Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tecrübeli bir lider olduğunu da unutmamak gerekiyor. Şu an rüzgâr tersten esiyor gibi görünse de Erdoğan bu rüzgârı kendi lehine çevirebilir. Ki kararsız seçmende Erdoğan’ın rüzgârıyla savrulmak istiyor, tıpkı eski günlerde olduğu gibi.

Yani şunu denek istiyorum: Şu an kararsız gibi görünen seçmen ekonomideki olumsuz gidişatın toparlanmasıyla birlikte tekrar Erdoğan diyebilir. Yani kararsız seçmen tamamen kapılarını AK Parti’ye kapatmış görünmüyor.

***

Gazeteci İsmail Saymaz’ın dünkü yazısından küçük bir bölüm belirtmek isterim:

“Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, DEVA ve Saadet Partisi’yle (SP) ittifak kurmak istiyor. Davutoğlu’nun önerdiği, SP lideri Temel Karamollaoğlu’nun da sıcak baktığı ittifak teklifi Babacan tarafından geri çevrildi. Çünkü DEVA, kendisini muhafazakâr kimlikte konumlandırmıyor. O kadar ki Babacan, 3 Kasım 2020’de bana verdiği bir söyleşide, ‘Çok şükür muhafazakâr değiliz’ demişti.”

Açıkçası Saymaz’ın ‘DEVA, kendisini muhafazakâr kimlikte konumlandırmıyor’ cümlesi önemli. Zira önceki yazılarımda da belirttiğim üzere; AK Partili seçmenler Ali Babacan’ı ve dolayısıyla DEVA Partisi’ni dikkatli bir şekilde izliyor. Kİ bir yazımda da DEVA Partisi’nin AK Parti’nin ilk çemberdeki rakibi olduğunu belirtmiştim.

Diğer taraftan katıldığı bir programda Babacan, DEVA Partisi’ni şu şekilde tanımlıyor:

“Biz partimizi şimdiye kadar kullanılan geleneksel sınıflandırmaların hiçbirisiyle tarif etmiyoruz. Biz kendimize sağda veya solda demiyoruz. Biz kendimizi tanımlarken muhafazakâr, liberal gibi tanımlarla da ifade etmiyoruz. Biz ne diyoruz? Biz özgürlükçü bir partiyiz, biz sonuna kadar demokrasiyi savunan bir siyasi partiyiz, biz temel hakların, insan haklarının evrensel standartlarına göre mutlaka ülkemizde tam olarak yaşatılmasını savunan bir partiyiz…”

Açıkçası Babacan’ı dikkatle izleyen AK Partili bir seçmen, yukarıdaki cümleleri okuduğunda haliyle kafası karışabilir. Bu konuyla ilgili parti yetkililerinden bir açıklama gelse ne iyi olur. Zira ekonomideki gidişat bu şekilde devam ederse, AK Parti’nin seçmen havuzundan DEVA Partisi’ne kayış daha da belirginleşebilir.

YORUMLAR (17)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
17 Yorum