Hele bir seçim olsun, görün o zaman, bütün dertler geçecek!
Pazar günü 6'lı Masa Gelecek Partisi ev sahipliğinde dördüncü kez bir araya geldi. Ve toplantı sonrasında “Temel İlkeler ve Hedefler” isimli detaylı bir metin kamuoyuyla paylaşıldı.
Açıkçası “Temel İlkeler ve Hedefler ”deki maddelerin her biri toprak gibi, su gibi olmazsa olmaz olarak belirtilebilir. ‘Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü’ ya da ‘Her tür ayrımcılığa son vererek çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü demokrasi’ maddelerine katılmayacak yoktur sanırım. Kalabalıkların gittikçe sesinin kısıldığı, hatta görünmez olduğu bugünlerde bu maddelerin tüm liderler tarafından imza altına alınması da ayrıca değerlidir. Bir de 6 Haziran 2022 Pazartesi günü Seçim Güvenliği Komisyonunun ve 13 Haziran’da da Kurumsal Reformlar Komisyonunun somut önerilerini belirtecek olması da önemlidir.
İlkeler ve hedeflerde ortak bir metin ortaya çıkarmak temelin sağlamlaştırılması kapsamında elbette kıymetlidir. Öte yandan komisyonların da artık somut önerilerini duymak asıl beklenendir. Zira kalabalıklar ekonomi başta olmak üzere devasa birçok sorunla boğuşmaktadır ve bir an önce yaşadıkları yangının söndürülmesini beklemektedir. Dolayısıyla komisyonların yapacağı her bir açıklama 6’lı Masa’ya heyecanı artırabilir.
Tabii bir de asıl seçime giderken nasıl bir süreç izlenecek? Bu sorunun cevabının da bir an önce netleştirilmesi gerekiyor.
Şu anda her yerde Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusuna cevap aranıyor. Ki bu konuyu konuşmak birçok kesiminde hoşuna gidiyor denilebilir.
Şu aday şöyle, bu aday daha güçlü gibi kaba tabirle magazine de yakın cümleler herkesin dikkatini çekiyor. Belki de kısa bir süreliğine yaşanılan sıkıntılardan sıyrılıyor kalabalıklar…
Ve fakat isimlerden önce nasıl bir süreç ortaya konacak? Asıl soru budur!
Açıkçası çok önemli bir seçime doğru adım adım ilerliyoruz.
Bu noktada, geçiş süreci önümüzdeki dönemin stratejik konularının başında geliyor. Ve buradaki yol haritası nasıl olacak sorusunun henüz cevabı belli değil.
Şunu da belirtmeden olmaz sanırım…
Farklı ideoloji ve dünya görüşlerinden partilerin ortak bir hedef için aynı masa etrafında buluşması kolay değil, bunun hepimiz farkındayız.
Gelinen bu noktada, içeride öbek öbek sorunlarla boğuşulurken dışarıda da çok ciddi gelişmeler yaşanmaktadır.
Böylesi önemli bir dönemeçte;
“Türkiye’nin önümüzdeki 25 yıl ya da 50 yıl için stratejik adımları neler olacak?” sorusuna sıra gelmiyor maalesef.
Olaylara o kadar mikro düzeyde bakılıyor ki, asıl üzerinde düşünülmesi gereken konular zihinlerden uçup gidiyor belki de…
Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusunun cazibesine kapılıp, detaylarda boğularak bütünü kaçırabiliyoruz.
Dolayısıyla, şimdi çerçeveyi biraz genişletmek isterim…
***
Son dönemde, dünya genelinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel alanlarda birçok değişim yaşanıyor. Ve bu süreçte iletişim de geleneksel biçiminden uzaklaşarak, teknolojideki gelişmelerle birlikte etkinliğini daha da artırıyor.
Öncelikle 2000li yıllara kısaca bakacak olursak;
11 Eylül terör saldırıları sonrasında güvenlik kavramının bir anlamda merkeze doğru hareket etmesi… 2008-2009 ekonomik krizi ve bir yüzyıldaki en büyük, en beklenmedik sağlık şoku olan Covid-19 pandemisi… Ve bu süreçte ‘devlet’ kavramının ağırlığının artarak hissedilmesi…
Şöyle ki;
“1980’ler sonrası dünyada ve Türkiye’de etkili olan neoliberal söylem ve politikalara devletin küçüleceği ve ekonomik alana giderek daha az müdahil olacağı düşüncesi hâkim olmuştur. Oysaki 2008 krizi ve şimdi de Covid-19 pandemisi, devletin düzenleyici rolünün azalmadığını bilakis arttığını göstermektedir.” (Kaynak: Başaran Lotz, 2021)
Diğer taraftan birçok makalede pandeminin bitimiyle birlikte, özellikle ekonomilerdeki kötü gidişat ve diğer faktörlerin sonucunda dünya genelinde yabancı düşmanlığının, aşırı sağ hareketlerin gittikçe güçleneceği yazıldı, çizildi. Bu noktada, ülkemizin de bu rüzgârdan sert bir şekilde etkilendiği söylenebilir.
Ve Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte, son dönemde güvenlikçi anlayışın da gittikçe zemin kazandığı görünüyor. Ki ticaretin kurallarının pamuk ipliğine bağlı olduğu, ulusal güvenlik adına ne istersem yapabileceğim gibi bir söylemin de güçlenebileceği belirtilebilir. Bu süreçte, bir taraftan Rusya doğalgaz vanasını kapatırken, diğer taraftan da Rus pazarından Apple, Netflix, H&M, Adidas gibi küresel markaların da çekildiğini gördük.
Öte yandan şu an en çok konuşulan konular arasında gıda krizi ya da enerji krizi yer alıyor. Ve kapıda da dijital kriz kavramı bekliyor gibi. İklim krizini de unutmamak gerekiyor.
Yani yeni olan birçok hal ile karşı karşıyayız. Açıkçası çok ciddi meydan okumalarla sınanıyoruz.
***
6’lı Masa’nın her toplantısında yeni adımlar görüyoruz. Diğer taraftan Cumhur İttifakı da seçime hazır olduğunu her platformda gösteriyor.
Rekabetin doğası gereği bu adımlar elbette olacak.
İttifakların karşılıklı hamleleri ya da aday tartışmaları sıcağı sıcağına fark etmediğimiz böylesi önemli bir süreçte biraz yavan kalmıyor mu? Şunu demek istiyorum:
Biraz önce belirttiğim üzere, dünya genelinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel alanlarda birçok değişim yaşanıyor. Ve ülke olarak bizde bu değişimlerden payımızı alıyoruz.
Peki, bu denli değişimin olduğu bir dönemde sadece aday ya da diğer benzer konuların tartışılması normal mi?
Ya da şöyle soralım:
Burada bir anomali yok mu?
Sanki oksijeni bitmek üzere olan bir balonun içindeyiz, nefes almakta bile zorlanıyoruz, balondan bir kurtulsak rahatlayacağız diye umuyoruz.
Ya asıl balonun dışında hiç oksijen kalmadıysa ne olacak?
Sanki Cumhurbaşkanı adayı belli olunca bütün sorunlar çözülecekmiş gibi bir durum söz konusu… Kısa vadede elbette bu konular çözülsün, çözülsün de…
Yaşadığımız hengâmede balonun dışını düşünen, gören pek yok sanırım…
Şimdi sırası mı? 25 yıl sonra ya da 50 yıl sonra ne olacak sorularına ne gerek var denilebilir elbette…
Öyle ya… Hele bir seçim olsun, görün o zaman, bütün dertler geçecek!