Bamteli “Statü”
1.Kürt siyasi hareketi Irak, Suriye benzeri bir statü istiyor.
2.Bu statülerin elde edilmesinde Irak’ta - Suriye’de olduğu gibi dış gelişmelerin önemli olduğunu düşünüyorlar. Trump’ın gelişiyle ABD’nin bölgeden çekilebileceği ihtimalini uzak görüyorlar. Hatta bunu istemiyor gibi tavır içindeler.
Bunun yanında Irak’taki, Suriye’deki yapılarla Türkiye Kürtleri arasında tabii bir iletişim olduğuna inanıyorlar.
3.Statü, bir tür özerk yapı. Irak’ta bir örneği var, Suriye o yolda ilerliyor ama DEM çizgisi Suriye’yi kendisine daha yakın görüyor. Barzani yapısına daha mesafeli, Rojava’ya daha yakınlar, hatta bu yakınlık birliktelik gibi bile okunabilecek nitelikte.
4.Türkiye’de tanınacak statü konusunda Türk halkının, ya da Türkiye’deki bütün halkların ikna edilmesini önemsiyorlar.
5.Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”na, “ortaya atılmış bomba” nitelemesi yapıyor, Türkiye’de en hassas noktadan yola çıktığı ve kitlelerin tavrını keskinleştireceği düşüncesiyle mesafeli yaklaşıyor, yorumlamakta da zorlanıyorlar.
6.Statü ekseninden bakarak, Özgür Özel’in “Devlet vadediyorum” sözünü, “Devlette ortaklık” yaklaşımlarına daha yakın görüyorlar. Öcalan’ın da İmralı görüşmelerinde eğer Anayasa’da “Türklük” vurgusu yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” ibaresi yer alırsa bunun Kürtleri tatmin edeceği yolunda görüş belirttiğini, Kürt siyasetinin de bu görüşte olduğu ifade ediliyor.
7.Cumhursbaşkanı Erdoğan’ın, Bahçeli’nin çağrısına henüz sahip çıkmamış olmasını, “mesafeli duruş” olarak değerlendiriyor, asıl Erdoğan’dan “Süreci buzdolabından çıkarma” niteliğinde bir açıklama bekliyorlar.
Buraya kadar sıraladığım notlar, Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata’nın Cansu Çamlıbel ile yaptığı ve t24’te yayınlanan uzunca ve kapsamlı mülakattan yaptığım soyutlamalar. Tabii ki böyle, maddeler halinde ifade edilmiyorlar. Dediğim gibi mülakat uzun ve görüşmenin akışı içinde bütün bunlar ifade edilmiş. Akat’ın görüşleri böyle soyutlanınca daha “keskin” bir nitelik kazanmış olabilir. Dileyen detayları ve Akat’ın psikolojisini daha yakından görmek için mülakatın tümünü okuyabilir.
Bence, gerek Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin beklentileri, gerekse bölgedeki gelişmelerle Kürt siyasi hareketinin kurduğu bağlantı oldukça aydınlatıcı. Oldukça da sorunlu.
Burada, Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”nın ardından DEM adına yapılan açıklamalarda da, Ayla Akat Ata’nın mülâkatında da “yıllar içinde çocuklarını kaybeden anneler”in acılarından yola çıkarak, “Toplumsal uzlaşma” adına seslendirilen “Hassasiyet” dikkat çekici. Bir yerde Bahçeli’yi bile aşan “Hassasiyet”i Kürt siyasetçiler göstermiş oluyor. Belli ki Kürtler için bir “statü” söz konusu olacaksa, bu, bu ülkede yaşayan diğer toplum kesimlerine rağmen olmaz. Bahçeli gibi birisi bedenini taşın altına koysa da olmaz. Nitekim, Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşması ihtimaline “Cesetlerimiz çiğnenmeden olmaz” diyen Bahçeli’den daha keskin bir milliyetçi çizgi çıktı bile.
Ben “Özgür Özel’e neden kimse sormuyor?” başlığını attım bir yazıma. Hakikaten ne anlama geliyordu Özgür Özel’in “Devlette eşitlik” vadi? Doğrusu işin bamteliydi. Nitekim Ayla Akat Ata da Özel’in ifadesine yakınlık duyduğunu belirtmekten kaçınmadı. Zaten CHP çevrelerinde de konu “hassas” halde ele alınıyor.
Benim “Kürt siyasi hareketi”nde en problemli gördüğüm nokta, bölgedeki dış gelişmelerin – ki bunların önemli kısmı bölge dışı küresel odakların operasyonları niteliğindedir- Kürtler’e alan açtığı yaklaşımı, daha ötede beklentisidir. Irak, Suriye buna örnek gösteriliyor ve Türkiye ve İran da muhtemel alanlar olarak işaret ediliyor.
2013…..15 süreci de bana göre böyle bir beklenti ile torpillendi. Ben “Amerika Kandil’in ve bazı Kürt siyasetçilerin zihnini iğfal etti” diye yazdım o zaman. Dendi ki “Bakın size Rojava’da özerk alan oluşturuyoruz. Türkiye’de niye daha azına razı olasınız ki…” dendi. Onun ardından o malum hendek, özerklik ilanı olayları yaşandı. Ve gitti çözüm süreci…
Ayla Akat Ata mülakatı böyle bir “beklenti”yi iafde ediyor. Yani “Dış güç”ü, içerisinin dizaynı için “uygun formül” olarak görüyor.
Bu böyle okununca, bu ülkedeki çok geniş topluluk, “Kürt siyasi hareketinin dış güdümle Türkiye’ye tehdit oluşturduğu” kanaatine kaçınılmaz olarak varacaktır. Burada bir yandan “Türkiye halklarıyla uzlaşma”dan söz edip hemen yanına da “Dış güç sopası”nı koymanın samimiyeti sorgulanacaktır. Ama şu da söylenecek tabii, “Sizin kaşınacak yaranız olursa ona birileri el atacaktır.” Bir yara da yok değil hani…
Doğrusu, her geçen gün halk iradesini ıskalama niteliğinde boy boy kayyımlar atayarak, İmralı – Edirne arasında rol paylaşımında taraf olarak yarayı kanatmak yerine, Meclis’te “Sorun”un masaya yatırılmasıdır. Amerika da boş durmaz, İsrail de Rusya da… Siz alan açmayın yeter ki…