Aradığınız siyasete ulaşılamıyor!
Seçime az kaldı diye diye geldik yolun sonuna… Aylardır partiler, adaylar seçmene kendisini anlatmaya çalışıyor. Afişler, parti bayrakları, broşürler neredeyse evlerimizin içine girecek. Keşke buna bir çare bulunsa. Bu afişlere, bayraklara yapılan harcamalar ortak bir kararla başka bir tarafa yönlendirilse. Örneğin öğrencilere burs verilse ya da doğamıza, suyumuza, havamıza fayda sağlayacak bir alana bağış yapılsa.
Ama nerede? Dağ, taş reklam. Bir de bunun üzerine son ses müzikle sokaklarda dolaşan parti arabaları. Açıkçası ne söylediği de anlaşılmıyor. Reklamı yaptık mı yaptık hesabı. Merak ediyorum bu gibi geleneksel tutundurma çalışmalarından ne zaman vazgeçilecek? Ne zaman daha yaratıcı çalışmalar yapılacak?
Gerçi şuan siyasette yaşanan tıkanmaya göre bunlar da dert mi denilebilir.
Asıl konuya gelecek olursak;
Açıkçası dananın kuyruğu İstanbul’da kopacak görünüyor. Bir anlamda İstanbul’da çok çekişmeli bir yarış beklediğimi belirtmek isterim. Hemen hemen başa baş bir yarış da denilebilir. Yanılabilirim ve fakat sahada gördüğüm tabloya göre adaylar arasında büyük farklar beklemediğimi vurgulamak isterim. Zira özellikle kararsızlarda kökteki duyguyu anlamak için bir gittiğim yere bir daha gittim. Bu konuyla ilgili seçimden sonra daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum yalnız şimdilik şunu söyleyebilirim. Sandık başında yani perdenin arkasında kullanılacak oyun belirleyici olabileceği düşüncesindeyim.
Günlerdir sahada hemen hemen tüm kesimlerle görüştüğüm için şu konuya özellikle dikkat çekmek isterim: “Siyaset topluma cevap veremiyor.”
Kalabalıklar aradığı siyasete ulaşamıyor. Bir anlamda bir anomali ile karşı karşıyayız. Hava koşulları çetin, yollar geçit vermiyor, kapılar zaten kapalı. Yani siyaset toplumu duymuyor, belki de görmezden geliyor.
Göstermelik duyuyormuş, anlıyormuş görüntüsünden bahsetmiyorum. Gerçeklerden bahsediyorum.
Örneğin AK Parti, lider parti. Attığı adımlarla yıllarca ülke siyasetini şekillendirdi, kitleler ardından aktı. Ama şimdi böyle mi? Bence değil.
Ekonomi başta olmak üzere birçok konuda kalabalıkların acısı katlanarak artıyor. En temel ihtiyaçlara zar zor ulaşılıyor. Ve zaman geçtikçe umutlar tükeniyor.
Bir taraftan da dillerde hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, hukuk ve adalet… Kalabalıklar hukuk ve adalet geçen her cümleye dikkat kesiliyor. Ama ne çare? Bu alanda da büyük bir umutsuzluk hâkim. Tüm bunlara medyanın içler acısı hali de tuz biber olarak çarpan etkisi yapıyor.
Dolayısıyla birçok alanda meseleler biriktikçe birikiyor. Gördüğüm asıl sıkıntı da AK Parti’nin çözüm üretme, politika üretme konusunda kaslarının hayli zayıflamış olması. Bunun altında yatan birçok sebep var elbette. Keyfilikten tutun da daha merkezi bir yapının oluşması, kalabalıkların sesine kulak verilmemesi, yozlaşma gibi birçok etkenden bahsedilebilir.
Şimdi böyle bir ortamda bazı AK Partili seçmenler Yeniden Refah Partisi’ne (YRP) neden yöneliyor diye soruluyor, hatta eleştiriliyor. Özellikle gitmek isteyenlerin bir bölümü daha ‘merkezde’ kendilerine yakın bir parti bulsalar hızla oraya gidecekler, ama şu an böyle bir parti yok. Şunu demek istiyorum. AK Parti’nin tabanında hareketlenme başlamış vaziyette ve fakat yönünü bulamıyor. Çözümsüzlükten sıkışmış vaziyette bekliyor. Bir taraftan da bu bekleme uzun süreli olur mu? Bu biraz soru işareti…
Dolayısıyla partinin tavanıyla tabanı arasında gittikçe makasın açıldığını söyleyebilirim. Bir anlamda kalabalıklar aradığı siyasete ulaşamıyor.
Sahada en çok dikkatimi çeken bir diğer parti de DEM Parti. Kiminle konuşsam çözümsüzlükten bahsediyor. Örneğin ekonomiyle ilgili olumsuz tablo birçok Kürt kardeşimizi derinden etkiliyor. Yalnız partilerinden bu konuda herhangi bir politika duymadıklarını belirtiyorlar. Açıkçası DEM Parti’nin tavanı ile tabanı arasındaki makasın ciddi şekilde açık olduğu görünüyor.
Bir taraftan da seçime yakın parti içindeki kanatlar arasındaki kapışmanın daha da gün yüzüne çıktığını izliyoruz. Diğer taraftan dağ etkisi hep var. Oysaki kalabalıklar şiddetin ş’sini bile duymak istemiyor. Terör kelimesine alerji oluşmuş vaziyette. Özellikle bu kelimeye büyük bir direnç oluşmuş vaziyette. Genel olarak refah talep ediliyor, gençler teknoloji konuşmak istiyor.
Şimdi böyle bir karmaşada tabana yönelik politika üretilmesi beklenebilir mi?
Dolayısıyla kalabalıklar aradığı siyasete ulaşamıyor.
Diğer muhalefet partileriyle ilgili olarak şunları belirtmek isterim:
Bir önceki seçimde yaşanan tartışmalar kalabalıkları çok yormuş, üzmüş vaziyette. Umutsuzluk her alanda hâkim yalnız bu kör duygular seçim bitene kadar ertelenmiş durumda. Bari bu seçim kaybedilmesin diye bakılıyor. Özellikle İstanbul, Ankara için.
Sahada bire bir görüşmelerde yine çözümsüzlüğün başat faktör olduğu görünüyor. Bir anlamda tıkanma hali bu alanda da mevcut. Şikâyetleri tek tek belirtemeyeceğim zira hepimizin sabahtan akşama konuştuğu meseleler.
Dolayısıyla tekrar belirtmek isterim:
“Siyaset genel olarak topluma cevap veremiyor. Bir anlamda kalabalıklar aradığı siyasete ulaşamıyor. Hava koşulları çetin, yollar geçit vermiyor, kapılar zaten kapalı.”
Özetle, içeride durum pek parlak değil. Peki, dışarıya bir bakalım dediğimizde durum nasıl?
Orada daha da kötü… Birçok konuda karmaşa hali. Güçlünün gücünü korumaya çalıştığı zayıfın da ezildiği ara bir dönem. Örneğin enerji güvenliği konusunda büyük bir rekabet yaşanıyor ya da yeni ticaret yollarının kimin kontrolünde olacağı konusunda büyük bir rekabet yaşanıyor. Ve daha birçok alanda rekabet yaşanıyor.
Buradan hareketle, dışarıdan içeriye böylesi sıkıntılı bir dönemde siyasetçilerden beklentimiz; sorumluklarını hatırlamaları, tabanların sesine kulak vermeleri ve sorunlara ivedilikle çözüm bulmaları yönündedir.