Akşener’in ‘Cumhurbaşkanlığına aday değilim’ açıklaması biraz erken mi?
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener geçen hafta şöyle bir açıklama yaptı: “Cumhurbaşkanlığına aday değilim, Başbakanlığa adayım.”
Ve bu açıklamayla birlikte olanlar oldu. Siyasetin dar sokakları toza dumana bulandı. Neredeyse birkaç gün tozdan dumandan birbirimizi göremedik.
Her telden yorum yağdı. İyi oldu diyenler, Millet İttifakı’nın yol haritası ortaya çıktı ve hatta Millet İttifakı atak yaptı diyenler, muhalefetin eli güçlendi diyenler…
Diyenler, diyenler…
Gelin öncelikle bu açıklamayı genel perspektiften değerlendirelim.
Yani muhalefet ve ana rakip Cumhur İttifakı denklemine göre bakalım.
Akşener’in bu açıklaması muhalefetin savunmada olmadığını gösteren bir açıklama olarak yorumlanabilir. Yani Erdoğan’a karşı muhalefetin savunmada kalmayacağını gösteren bir hamle olarak belirtilebilir.
“Peki, Cumhur İttifakı’na yönelik bir oyun kurma açıklaması mıdır?”
Bence henüz değil.
Zira tüm tarafların tam olarak ne yapacağı şuan için net değil. Ve asıl ana rakip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne yapacağını bilmiyoruz. Bu genel perspektiften bakınca Akşener’in açıklaması biraz erken bir açıklama olarak da okunabilir. Tabi bunu önümüzdeki süreçte yaşayarak göreceğiz.
Burada bir şey var belli olan… Şu an için bu kararla sanki muhalefet tarafının oyun kurucusu olmayı hedefliyor Akşener. Ayrıca, bu açıklamayla birlikte Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da aday olmayacağı sonucu da çıkabilir.
Gelinen bu noktada bir parantez açmak isterim:
İYİ Parti’nin son dönemdeki yükselişi hepimizin dilinde… Ki bu başarıda Akşener’in payı çok yüksek. Bir anlamda halkın içine girerek partisini de ardından sürükledi. Yani burada asıl lokomotif kendisi… Moda deyimle özellikle muhalif sağ alanda İYİ Parti böylelikle yükselişini sürdürmeye devam ediyor.
Diğer taraftan, muhalif sağ alanda görülen Gelecek ve DEVA partisinin yükselişinin de pek beklendiği gibi olmadığı söyleniyor, tabii ki anketlere dayanarak. Ki bu iki partide sadece muhalif sağ alana hitap etmediklerini de her platformda özellikle belirtiyor.
Şimdi bu üç partiye biraz daha yakından bakalım:
İYİ Parti, Ekim 2017’de kuruluyor. Kurulalı kabaca 4 yıl oldu diyebiliriz. Gelecek Partisi Aralık 2019 da, DEVA Partisi de Mart 2020’de kuruluyor. Yani bu iki parti, İYİ Parti’den yaklaşık 2 yıl sonra kuruluyor.
Şimdi partileri ürün yaşam eğrisine göre inceleyecek olursak eğer…
Son dönemde yapılan yorumlarda bu üç partinin özellikle muhalif sağ alanda birbirlerine rakip olduğu söylemlerinden yola çıkarak bir değerlendirme yapalım. Şimdinin moda deyimiyle muhalif sağ olarak belirtilen alana ilk İYİ Parti giriş yapıyor ve gelişme evresindeyken bu alana rakip olarak yeni partiler Gelecek ve DEVA partisi katılıyor. Bu dönemde, iki partide giriş evresini tamamladı ve şuan gelişme aşamasında denilebilir. Ki bu süreç devam ediyor. İYİ Parti’nin ise gelişme evresiyle olgunluk evresinde bir alanda olduğu söylenebilir.
Gelecek ve DEVA partisi yoğun bir şekilde teşkilatlanma çalışmalarını sürdürüyor. Zira büyükşehirlerde daha yeni yeni teşkilatlanmaya başladılar. Pazarlama deyimiyle sahada penetrasyon çalışmaları yeni yeni şekilleniyor. Ne kadar sahada yer edinmeleri artarsa o oranda seçmen tarafından tanınmaları, fark edilmeleri artabilir. Ve asıl sonrasında seçmenle sadakat ilişkisinin oluşturulması evresi ortaya çıkabilir. Şimdi bu süreç aslında daha yeni yeni hareketleniyor.
Gelmek istediğim nokta şudur:
Bir taraftan da deniyor ki, DEVA ve Gelecek partisi beklenen yükselişi, ivmeyi yakalayamadı. Görünen o ki, bu iki partide sahaya yeni yeni nüfuz ediyor. Hele ki oy deposu olan büyükşehirlere yeni yeni giriyorlar. Asıl beklenen ivmeyi yakalayıp yakalamadıklarını sahaya nüfuz ettikten sonra söylemek daha anlamlı olabilir düşüncesindeyim. Öte taraftan, çoğu anketin yüz yüze yapılmadığını da katarsak burada tam net bir sonuca ulaşmak henüz mümkün olmayabilir. O zaman şu an yapılan yorumlarda biraz erken yorum olabilir.
Şimdi bu açıklamalardan sonra Akşener’in attığı adıma tekrar dönecek olursak;
Önümüzdeki dönemde bir taraftan muhalefetin oyun kurucusu olmaya çalışırken, diğer taraftan da özellikle kendi alanındaki rakiplerin güçlenmesini beklemeden böyle bir adım atarak partisini korumaya almış olabilir. Yani rakipleri henüz büyümeden masanın kurallarını kendisi belirlemek istemiş olabilir.
Dolayısıyla, Akşener’in bu çıkışının zamanlamasıyla ilgili olarak; erken değil belki de tam da zamanında yaptı denilebilir.
***
“Akşener’in bu çıkışıyla nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?”
Biraz da bu soruya cevap aramaya çalışalım.
Öncelikle, Akşener’in yaptığı bu açıklamayla birlikte muhalefet liderlerinin masaya gelmesi daha da hızlanabilir. Ki bu da olumlu bir gelişmedir. Zira çalışılması gereken çok fazla mesele var.
Diğer taraftan da bu çıkışla hiçbir şeyin belli olmadığı da gün gibi ortaya çıktı. Tam tersine ne kadar sorun varsa ortaya saçıldı bence. Bu noktada, konuşulan birçok başlık var. Şöyle ki: Parlamenter sisteme geçmeden önce “Sembolik bir Cumhurbaşkanı” olabilir, bu geçiş süreci 2 yıl olabilir, sonrasında da güçlü bir “Başbakan” formülü gibi birçok başlıktan bahsediliyor.
Görünen o ki, burada ciddi bir “süreç yönetimi” ile karşı karşıya kalabiliriz. Zira çok fazla belirsizlik var. Çok fazla kontrol edilemeyen değişken var.
Örneğin “Sembolik Cumhurbaşkanı” nasıl olacak?
Diğer önemli soruda Sembolik Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ı mağlup edebilecek mi? Ki ancak seçimin kazanılmasıyla parlamenter sistemin yolu açılabiliyor.
En önemlisi de bu kadar mesele varken ve meselelerin şiddeti de gittikçe artarken parlamenter sisteme geçiş süreci nasıl yönetilecek? Ve asıl böylesi bir dönemde Sembolik Cumhurbaşkanı yeterli olacak mı? Bir taraftan da bu geçiş sürecinde ekonomi nasıl yönetilecek, dış politika nasıl yönetilecek?
Dolayısıyla bu süreçte devasa sorunların Sembolik bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesi zor olabilir.
Bir de velev ki, Sembolik Cumhurbaşkanı yönetime geldi ve iyi bir iş çıkardı. Bu durumda vatandaşlar sistemin değişmesini istemezse ne olacak? Ya da değişecekse bile bu kişinin icraatın başına geçmesini isterse ne olacak?
Devam ediyorum. Sembolik Cumhurbaşkanı yaptığı icraatlarla beğenildi ve fakat icraatın başına geçmedi. Parlamenter sisteme geçerken icraatın başında başka birinin olacağı belirtildi. Bu durumda belki de vatandaş kızıp tepki göstererek karşı tarafa oyunu verebilir.
Yani anlayacağınız çok fazla soru işareti var. Yine söylüyorum kontrol edilemeyen çok fazla değişken var.
Benim gördüğüm ise, Sembolik Cumhurbaşkanı kavramındansa gerçekten bu süreci tam anlamıyla yönetebilecek karizmatik ama aynı zamanda fedakâr bir lidere ihtiyaç var düşüncesindeyim.
Buradan hareketle, geçiş süreci yol haritasının biran önce belirlenmesi de önemlidir.
Son olarak, asıl karşı tarafta tüm bu olanları dikkatle izleyen bir Erdoğan faktörünü de unutmamak gerekiyor.