Tarihin elinde oyuncak mıyız?

Bireyle toplum arasındaki ilişkinin mahiyetine dair ortaya konan sayısız teori aslında kabaca iki cephede saflaşıyor.

Bir tarafta, insanın içinde doğup yaşadığı toplumun ürünü olduğuna, ipleri zengin ve güçlünün elinde bir kukladan başka bir şey olmadığına, kaderinin tamamen kendi kontrolü ve kavrayışı dışındaki ekonomik ve toplumsal güçlerce belirlendiğine, kısacası insanın, kimlerin oynadığı meçhul dev bir satranç oyunu içindeki bir piyondan ibaret olduğunu söyleyenler var.

Diğer tarafta, insanın içinde yaşadığı toplumu hem diğer insanlarla beraber hem de bireysel olarak etkilediğine, değiştirdiğine, dönüştürdüğüne, hatta bir inşa/icat sürecinde yarattığına, bireyin hür irade sahibi bir varlık olarak hayatının kontrolünü elinde tuttuğuna inananlar.

Sosyolojinin kurucu babaları Durkheim, Weber, Marks, determinist görüşleri ile Marksist düşünürlerin çoğu, Amerikalı Talcott Parsons gibi yapısal işlevselciler ilk cephede yer alırken, başta George Herbert Mead olmak üzere, Demolins, Blumer, Dewey, Cooley, Goffman, Husserl, Schütz gibi düşünürler ikinci cephede yer alıyorlar.

Türk sosyolojisinin kurucularından Ziya Gökalp, Durkheim’ın izinden giderek ilk cepheyi, Le Play ve Demolins’in izinden yürüyen Prens Sebahattin ise ikinci cepheyi tercih ediyor.

Bir de İngiliz düşünür Giddens gibi “iki görüş de kısmen doğrudur, biraz toplum insanı inşa eder biraz da insan toplumu” diyerek bir denge arayanlar var.

İlk cephede yer alan çatışmacı düşünürler, sosyal değişimin toplumsal sınıfların çatışan çıkarlarının bir neticesi olduğu fikrindeler. Onlara göre değişimin motoru, insanların bireysel iradeleri değil, içinde yaşadıkları toplumsal sınıfın yöneldiği istikamet!

Karl Marks, “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i” isimli eserinde “İnsanlar kendi tarihlerini yaparlar ama kendi istedikleri gibi değil, kendi seçtikleri koşullarda değil, geçmişin kendilerine sunduğu belli koşullarla yaparlar” diyor mesela.

Acaba insan gerçekten tarih yahut toplum denilen ne idüğü belirsiz, layüsel heyulanın elinde bir oyuncak mı?

***

Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez (Ra’d 11)” ve “Bir kavim kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez (Enfal 53)” buyuruluyor.

Bir kavmin (topluluk ya da toplumun) “kendisini” değiştirebilmesi ancak onu teşkil eden insanların -en azından bir kısmının- irade sahibi olması ile, yani bir piyondan fazlası olmasıyla mümkün.

Toplum belki onu oluşturan insanların toplamından fazlası olabilir ama insanların tamamen dışında/üstünde ve onlardan tamamen bağımsız bir varlık olarak tasavvur edilemez. İnsansız toplum olmaz.

Peki toplum olmadan insandan bahsedilebilir mi?

Dağ başında yahut ormanda yalnız başına hayatta kalmayı başarabilmiş olsa da konuşamayan, düşünebilse bile düşündüklerini paylaşamayan, geçmişten bilgi tevarüs edemeyen ve geleceğe bilgi aktaramayan bir canlıyı hayvanlardan ayırabilir miyiz?

Atalarımızın dediği gibi: “Yalnızlık Allah’a mahsus”. İnsan toplumsuz, toplum insansız olmuyor.

Ne yazık ki ülkemizde kantarın topuzu, birinci cepheye, yani toplumu önceleyen anlayışa biraz fazlaca kaymış durumda.

Toplumun değişmesinin, ancak topluluğun nihai iradesini oluşturan görünmez/bilinmez elin, belki kolektif aklın ya da toplumsal dinamiklerin bileşkesinin, değişim için gerekli zemini hazırlamasıyla mümkün olduğuna iman ediyoruz.

O görünmez soyut bileşke kuvvettin, “zatında taşahhus ettiği”, toplumu peşinden sürükleyecek mehdi/mesih/kahraman/lider beklentimizin ardında da bu var.

Mevcut halimizden hiç memnun değiliz ama ortaya değişim için bireysel seviyede irade de koyamıyor, bu iradeyi tanrının bize göndereceği çok karizmatik bir liderden bekliyoruz.

Tüm insanların “tarihin elinde oyuncak” değil, hür iradeli aktörler olmasını beklemek gerçekçi değil ama en azından bu kapasiteye ve potansiyele sahip olan bireylerin sayısının artması gerekiyor.

Yoksa bu kavim “kendini” daha uzunca bir müddet değiştiremeyecek.

18-11/26/salih-cenap-baydar.jpg

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum