Ferdi yeniden inşa etmek

Sosyolojinin uğraştığı en temel meselelerden biri yapı-fail meselesidir.

Fert, içine doğduğu aile, din, millet gibi sosyal yapıların şekillendirdiği pasif bir ürün, toplumsal bir çıktı, iradesiz bir figüran mıdır yoksa aklıyla, hisleriyle, iradesiyle o koca koca sosyal yapıları şekillendiren, değiştiren, dönüştüren bir “fail”, bir baş rol oyuncusu mudur?

Toplumları yakından incelediğimizde her iki önermenin de aynı anda geçerli olabildiğini görüyoruz: Etkileşim içinde hem yapı insanı belirliyor hem insan yapıyı. Bir denge söz konusu.

Fakat zamanlarda, farklı kültürlerde dengenin kimi zaman yapı, kimi zaman fail lehine bozulduğunu görüyoruz.

Mesela ülkemiz, “fert” karşısında “sosyal yapının” çok ağır bastığı ülkelerden.

Fertlerin bitmek tükenmek bilmez mücadelelerin ardından sosyal yapıları dize getirdiği, toplumun boyunduruğundan kurtularak kendilerine özgürlük alanları açtığı gelişmiş Batı ülkelerini, bazen hayret bazen nefret bazen de hayranlıkla izliyoruz.

Fakat birçok Batı demokrasisinin de bireysel kimliklerin hoyratça bastırıldığı, sosyal yapıların aklı, izanı buharlaştıracak, fertlere nefes alacak alan bırakmamacasına hâkim olduğu dönemlerden geçerek günümüze ulaştığını unutuyoruz.

Mesela ferdiyetçiliğine şaştığımız Almanları ele alalım.

Herkesin kendi hesabını ödemesine “Alman usulü” adını veririz.

En yakın dostların, hatta evli çiftlerin bile yedikleri yemeğin hesabını ayrı ayrı ödemesine nasıl da hayret ederiz!

On sekiz yaşını dolduran gencin ailesinin yanından ayrılıp hayat mücadelesine tek başına atılmasına akıl sır erdiremeyiz.

Tek başına bize dünyanın en tehlikeli yerleri gibi gelen ülkelerde gezmeye giden turistlerin cesaretine şaşarız.

İşte o ferdiyetçi, o kendisine güveni tavan yapmış Almanların en azından bir kısmı -çok değil seksen sene evvel- çılgın bir diktatörün arkasına düşmüş, bireysel itirazlarını unutmuş, gözü dönmüş bir caniler ordusuna sorgusuz sualsiz hizmet eden akılsız, merhametsiz ve iradesiz zombilere dönüşmüşlerdi!

Bunun nasıl mümkün olabildiği üzerinde düşünülmeye değer bir mevzuudur.

Hitler Almanları, -Birinci Dünya Savaşında yenilmiş olmanın yaraladığı- milli gururlarından yakalamıştı. Onlara kırılan onurlarını yeniden kazanmanın yegâne yolunu göstermişti: Kendilerini yenenlere ve dünyanın geri kalanına “haddini bildirmek”.

Eric Hoffer “Değişim Sancısı” başlıklı kitabında şunları söyler:

“Asıllarına sahip olamadığımız şeylerin yeterli miktarda ikamesini elde etmemiz asla mümkün değildir. Kendimizi makul ölçüde iyi bulmak ve vasat bir kendine güvene sahip olmak bize yetebilirse de, kutsal bir davaya olan inancın aşırı ve uzlaşmaz olması gerekir. Bir ulus, bir ırk, bir lider veya bir partiyle özdeşleşmekten doğan gurur, aşırı ve küstahçadır. İkame bir şeyin asla organik bir parçamız olamayacağı gerçeği, o şeye bağlılığımızı tutkulu ve hoşgörüsüz kılar.”

Demek ki kırılan gurur, öz güven eksikliği, bireysel itirazları baskılamak ve sosyal yapıları kuvvetlendirerek kitlelerin dizginlerini ele almayı arzulayan liderlere müthiş imkânlar sağlayabiliyor!

Hoffer aynı kitabında Çin, Hindistan, Endonezya gibi Asyalı milletler için de şunları söyler:

“Özgürlük ve adalet mi istiyorlar? Hayır. Doğunun tamamını kuşatmış olan bu patırtı, bir gurur arayışının ifadesidir. Asya’daki yığınlar, gurura duydukları açlığı yatıştırmak için her türlü ekonomik çıkarı ve hatta hayatlarını feda etmeye hazırlar. Bu ağzı alabildiğine açık insanlar denizi, ekonomik sıkıntılar ve beklentiler için değil, meydan okumak için kükrüyor. ../.. Kendine güven duygusunun ve öz-saygının ulaşılmaz görünmesi durumunda, yeni bireyleşmiş kişi, tahrip gücü yüksek bir patlayıcı halini alır. Mutlak bir gerçekliğe sarılmak ve kendini bir liderin veya bir topluluğun -bir ulus, bir cemaat, bir parti veya bir kitle hareketinin- yaptığı olağandışı şeylerle özdeşleştirmek suretiyle bir değerlilik ve kendine güven duygusu oluşturmaya çalışır.”

Eğer kitlesel bir cinnetin bizi sürükleyeceği felaketten kurtulmak istiyorsak milli onuru istismar etmeyi bırakıp “öz güvenli ferdi” yeniden inşa etmek zorundayız.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum